Gazi

Doğan Kuban
Gazi

Sevgili Okurlar, Türkler Gazi’yi, Çankaya’da oturan ilk Cumhurbaşkanı olarak değil, Kurtuluş Savaşı Başkumandanı ve Cumhuriyet’in kurucusu olarak hatırlar.

Fakat tarihi hiç öğrenmemiş olanlar Kurtuluş Savaşı’ndan önce Osmanlı İmparatorluğu diye bir devlet kalmadığını, Anadolu’nun aynı zamanda Ruslar, İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Yunanlar tarafından işgal edildiğini ve işgal edenlerin de Anadolu’daki Türkleri Orta Asya’ya sürmeyi planladığını bilmezler.

Cumhuriyet’ten söz etmeden önce, bugün o cephelerde savaşan ve ölenlere, özellikle Cumhuriyet’i kuranlara inançlı bir adamın dua etmesi gerekir. Politikanın insafsızlığını hatta ahlaksızlığını gösteren gerçek, Kurtuluş Savaşı’nı kazanan Başkumandan ve kurucu Cumhurbaşkanı’nın insanlar tarafından kötülenmesidir. Dünyada hiçbir uygar ülke bunu yapmamıştır. Bütün Müslüman ülkelerin sömürge olduğu dönemde Türkiye özgür ve itibarlı bir devletti.


Uygarlık dışı davranış

Atatürk’ün ölümümden 80 yıl sonra, O’nun hakkında ileri geri söz etmek Müslümanlar için günahtır. Bugün CHP tartışması için Atatürk’ü kötülemek anlamsızdır.

Bu satırların yazarı Cumhuriyet’in ilk kuşağından olup, tesadüfen yaşamaya devam eden bir mimar ve sanat tarihçisidir. Türkiye’de politik tartışmalarda hiçbir şey bilmeden kendi tarihini kötülemek uygarlık dışı bir davranıştır. Önce dünya bu konuda neler yazmış, onu öğrenirlerse kendileriyle övünebilirler.

Biz gençliğimizde ondan Gazi diye söz ederdik. Bu sıfat onu savaştan dönen bütün askerlerle eşit kılıyor ve onları simgeliyordu. O da memnundu.

Savaştan dönen toplum Cumhuriyet’i kurmuş, Osmanlı Devleti’ni de sömürge olmaktan kurtarmıştı. Ben bir Osmanlı ailesinin oğluyum. Ve Alp Arslan’ın ele geçirdiği ülkede yaşamaya devam ediyorum. Şimdi yüz binlerce genç ve yetenekli insanın yurt dışına gittiğini, köylülerin tarlalarını bırakıp milyonluk kentlere göç ettiğini öğrenip, otomobil reklamları eşliğinde yaşamlarının yarısını yollarda harcadıklarını gördükçe, Türkiye’nin de dünyadaki kargaşaya uyum sağladığını fakat endüstrileşememiş olduğu için, dünyanın müşterisi olarak yaşadığını görüyor; çocukluğumuzdaki ‘Vatandaş yerli malı kullan!’ reklamını ve İş Bankası’nın kumbara reklamlarını anımsıyorum.

Bunlar Cumhuriyet’in ilk devletleşme çağrılarıydı. Siz 700 milyar borcu olan Türk hükümetlerinin bu içerikte bir çağrıda bulunduğunu gördünüz mü?

20. yüzyılın kahramanı

Sevgili Okurlar,

Bayrağımız Gazi’nin değil, Türkiye’nin, yani 80 milyonun bayrağıdır. Mustafa Kemal de 20. yüzyılın en büyük kumandanı ve kahramanıdır. Eğer yüzyıl başının tarihini okursanız, İngiliz gemisi ile yurt dışına kaçan Vahdettin’le, Samsun’a küçük bir gemi ile giden Mustafa Kemal Paşa arasındaki farkları öğrenirsiniz.

Oradan da, laik Cumhuriyet’in demokratik yapısını öğrenirsiniz. Bugünkü parti içi ve dışı tartışmaları bırakıp, endüstrileşmekten, bunu gerçekleştirmek için gerekli, yetişmiş kadroların hazırlanmasından, dış borçların ödenmesine kadar topumu haberdar etmek gerekir. Toplumu uygarlaştıran en önemli araç hükümetin gerçeği öğretmesidir.

Üniversitelerin örgütlenmesinden ve ürkütücü dış borcun ödenmesi için halka tavsiye edilen davranışlardan söz edilmiyor. Atatürk döneminde devlet bir uygarlık öğretmeniydi. Türkiye halkı okuma bilmeyen, dünyadan haberi olmayan bir halktı.

Eşi olmayan biyografi

Mustafa Kemal’in dünyada eşi olmayan bir biyografisi vardır. 24 yaşında Trablusgarp’a gider. Giderken vapurdan bir arkadaşına yazdığı mektupta “Yapmamız gereken şeyler sonsuza kadar bitmez” diye yazar. Cephede yaralanır. Çanakkale Savaşı’nda Arıburnu- Conk Bayırı çatışmasını kazanarak barışı sağladıktan sonra Mustafa Kemal Paşa olur. Filistin’de ordu kumandanlığı yapar. Kurtuluş Savaşı’nın Başkumandanıdır. Sakarya Savaşı’nı kazanarak savaşı sona erdirir. Meclis onu Mareşal yapar. Sonra Cumhurbaşkanı seçer. Gazi Mustafa Kemal Paşa, bütün yaşamı başarıyla geçmiş bir kişiliktir. Başarısını cesaretine ve zekasına borçludur.

Devletler tarihinde böyle bir adam bulmak zordur. Buna demokratik Cumhuriyet’i kurması, dil ve yazı devrimleri eklenirse, Türkler’in böyle bir lider ile karşılaşması büyük şanstır. Eğer bugün dünyada biraz prestijimiz varsa, bunu, kurucunun bir dahi olmasına borçluyuz.

Bunlara ek olarak, Güzel Sanatlar Akademisi, Ankara Konservatuvarı, opera gibi Osmanlı’da hiç olmayan görsel sanatlar ve müziğin gelişmesini sağlamasını söyleyebiliriz. Machiavelli’nin tanımladığı ideal prensti. Köy Enstitüleri o ölmeden açıldı. Darülfünun yerine İstanbul Üniversitesi de onun zamanında açılmıştır. Üniversitelerin büyük bir hızla gelişmesi Hitler döneminde Almanya’dan gelen çok yüksek performanslı öğretim üyelerinin üniversite öğretimine katılmalarıyla, Türkiye yüksek öğretim alanında büyük bir gelişme göstermiştir.

Bu dönemde İsmet Paşanın olağanüstü politikası Türkiye’yi savaşa sokmamış, fakat ordunun örgütlenmesine de çok yararlı olmuştur.

Türkiye farklı olurdu

II. Dünya Savaşı olmasaydı cumhuriyetin gelişmesi çok farklı olabilirdi. Fakat İslam dünyasında benzer bir gelişme olmamıştır. Türkiye’nin eşi İslam devletleri arasında yoktur. Coğrafi konumu, 700 yıllık bir imparatorluk tarihi, özgün bir dil, yeni devlet kurmak için hazır kimliklerdi.

Atatürk bu tarihi, uzun geçmişi ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Türk adı altında Avrupa ve İslam dünyasındaki etkisini bilen bir akıldı. Çocukluğumuz ve gençliğimizde ‘Türk” sözcüğü en sık işittiğimiz ve söylediğimiz sözcüktü. Almanya, Fransa, İtalya gibi ülkelere gidince Deutsch, Français, Italiano gibi kimlik sözcüklerinin, bugün bizim Türk adını kullanmamızdan daha yoğun kullanıldığını görürsünüz. 1950’ye kadar bu yoğunluk devam etti.

Benim babam Çerkez, ama ben dilimle ve kimliğimle Türk’üm. Atatürk’ün kurduğu devletin bugün ayakta durmasını sağlayan Türk dili ve Türk kimliğidir. Bunlar devletin temelidir. Örnek istiyorsanız ABD’ye, Güney Amerika devletlerine bakın. Avrupa’da milyonlarca Türk yaşıyor. Günümüzde göç olayının önemini düşünün!

Bu dünya 50 yıl önceki dünya değil. Yalnızca geri ülkelerin politik jargonu en eski. Fakat çağdaş bilginin içeriğine yaklaşmış dil kullanan kuşaklar var. Bu sözlük, felsefe, bilim ve sanata kapılarını kapatmış Osmanlı kültüründe gelişemezdi.

Osmanlı kimliksizdi

Osmanlı toplumunun en önemli sorunu kimlik sorunu idi. Padişahların anaları Türk değildi. Her kuşakta kanları değişiyordu. Şehzadeler okulunun programı din dersleri, Arapça ve Farsça şiirdi. Osmanlı’da Türklük bilinci olmadı. Yeniçeriler, Enderun, harem hepsi dönmeydi. Türk, ‘Etrak-ı biidrak’ sıfatını taşıyan köle idi. Yavuz Sultan Selim’in divanı Farsça, Şah İsmail’in divanı Türkçe’ydi. İslam halifesinin Arap olması gerekiyordu. Sultan Selim halifeyi İstanbul’a getirip Yedikule’ye hapsetti. Osmanlı padişahları ‘halife-i ruy-i zemin” oldular.

Bugün Türk vatandaşının öğrenmesi gereken, Osmanlı padişahlarının Türk olmak için hiçbir gayret sarf etmemiş olduğudur. Anaları da Türk olmamıştır. Oysa ulusal kimlik sorunu, bir çağdaş devletin birincil sorunudur. Bunun bilimsel simgesi de dildir.

Sevgili Okurlar,

Milyonlarca gencin yurt dışına gitmeyi düşündüğü bir dönemde Atatürk’ün Türk dili ve ulusal kimlik sorunlarının üzerinde neden bu kadar önemle durduğunu bugün anlıyoruz. Bu kimlik pazarda alıcı kimliği değildir.

Doğan Kuban

Doğan Kuban'ın anısına saygıyla. Bu yazı HBT'nin 141. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban