Ha gayret!

Doğan Kuban
Ha gayret!

Sevgili Okurlar, bildiğiniz gibi, bugün marketlerde satılan malların paketleri içindekinden daha kıymetli, daha pahalı. Günümüzde sorun eskisi gibi sağ-sol kavgası değil galiba. Yazılarımda insan nüfusunun çare bulunmaz artışı, pahalılık, küresel iklim değişikliği ve eşitsizliklerden söz ediyorum ve birçok konuyu bilerek tekrarlıyorum.

Bu konuları herkes biliyor da denebilir. Fakat gelecek 20 yılda dünya nüfusu bir milyar ya da daha fazla artarsa ne olacağını bilen var mı? Bugüne kadar sürdüğümüz yaşam bitti. Teknoloji ve elektronik akıl almaz bir hızla gelişiyor, bir çok sorunu çözer gibi görünürken her gün yeni sorunlar ortaya çıkarıyor.

Çağdaş yaşamda, kentleri dolduran halk düşük gelirli yaşamını, iş bulma çabasını, çocuklarını okutma çabasını, pahalılığa karşı savunmayı başarmaya çalışıyor, değişik baş ağrılarını azaltmak için çırpınıyor. Aynı baş ağrıları dünyanın her ülkesinde var.


Fakat zenginlerin vurdumduymazlığı, her gün piyasaya sürülen yeni ürünler, araçlar, ilaçlar ve yenilikler bu başağrılarına derman oluyor mu yoksa arttırıyor mu? Teknoloji yakın dönemde satın alanla satan arasında satanı ödüllendiriyor.

İstanbul’da arabasız yaşam

Yaşım 94’ü aştığı için İstanbul’un içinden geçtiği bütün fiziksel değişimleri gördüm. Bu değişimler çok çeşitli alanlarda gerçekleşti ve doğrudan yaşadığımız hayatı tabii derin bir şekilde etkiledi. Günlük hayatımız, seyahatlerimiz, yemek içmemiz her şey tamamen değişti.

Biz karada tramvayla denizde vapurla İstanbul’u dolaşırdık. Tünel önemli bir modern araçtı. Kendi evimize ilk televizyonu 1971’de aldık ya da alabildik. Türkiye’de özel otomobilimiz olmadı. Bu normal hallerde bir üniversite hocasının normal yaşamıydı. O zamanlar normal bir memurun otomobil alması çok yaygın rastlanan bir şey değildi. Birisiyle belki otomobil için evlenilebilirdi. Bunu Türkiye’de çok dinledik. Şimdi İstanbul’da arabası olan çoğunluk, çocuğunu iyi okutan azınlık.

Fakat krizlerin artmasına rağmen tüketim artıyor. Eskiden İstanbullular ‘Çingenin düşkünü beyaz giyer kış günü’ derlerlerdi benim çocukluğumda; insanların ihtiyaçlarına uygun bir tüketimlerinin olmaması, demek ki o zaman da vaki imiş. Bugün bu olay gemi azıya aldı, reklam bombardımanlarına bakın.. Fakat bu sadece Türkiye’de de değil üstelik.

Kitap müzelik mi?

Sevgili okurlar,

Daha önce de yazdığım gibi, İngilizler, sanayileşmeyi 18. yüzyılın ortasında başlayıp 75 yılda tamamlamışlardı. Dünya çok değişti, her şey çok hızlandı. Bugün elektronik gelişme dünyayı sardı. Almanya 12 yaşından küçüklere cep telefonunu okullarda yasaklamayı düşünüyor. Herkesin elinde her bilgiyi içeren bir cep telefonu var artık.

Bu cihazın bir telefonla alakası yok tabii, o her şey, bütün bilgiler elinizde. Otobüs tarifesi, çorba tarifi, hava durumu, bilimsel makale, akraba resimleri, her şey. İsterseniz Napolyon’un Moskova’yı ele geçirme hikâyesini de Afrika kabilesindeki töre ve gelenekleri de öğrenebilirsiniz, ama en çok da saçma sapan konuşursunuz.

Üniversite öğrencileri telefon ansiklopedisi dışında ne kitap, ne gazete okuyorlar. Kitap denilen şey müzelik olduktan sonra bizim öğrenciler de müzelik olacak! Kuşkusuz bu bir alay. Çalışkan, akıllı öğrencilerin oranı da hiç olmazsa %10’dur.

Bir Kurtuluş Savaşı daha

Üniversitede hocalık yaparken sayıları bu düzeyde idi. Kanımca Türkiye’yi yüksek teknoloji platformuna ulaştıracak bilgili, disiplinli son gelişmelerden haberdar mühendisler ve bilim adamlarımız vardır. Bunu yinelediğim için özür dilerim. Aslında ülkenin zaferle çıkılan Kurtuluş savaşlarından biri olacaktır.

Bu gelişme Türkiye’nin krizlerini önleyebilecek tek gelişmedir. Entelektüel ve başarılı bilim adam ve kadınları ve mühendisleri, Teknoloji Enstitüleri, üniversitede başarılı matematik öğrencileri için yarışmacı ve geliştiren bir program ve çevre, akıllı ve yeterli bütçe.

Bütün bu sistemin doğrudan politika ile ilişkisi olmamalı, politika üstü olmalı, iniş çıkış yaşamamalı, istikrarlı olmalı.

Bu daha önce de anlattığım daha uzun programın özüdür. Bu da çağdaş bir savaştır. Ülkenin enerjisinin yeterli olması için yerel kaynakların kullanılması; rüzgâr ve güneş üretim merkezleri. Genel ve zaman bağlantılı bir program, hedefler ve stratejiler.

Bunları yıllardır konuşan, söyleyen uzmanlardan da özür dilerim tabii.

Bu atılımları en kısa sürede gerçekleştiremezsek önümüzde bizi çok daha zor bir dünya ve gelecek bekliyor!

Doğan Kuban

Doğan Kuban'ın anısına saygıyla. Bu yazı HBT'nin 207. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban