Halkın doğa ve yaşam üzerine düşünceleri

Doğan Kuban
Halkın doğa ve yaşam üzerine düşünceleri

Halk dediğim zaman 1933’te 15 milyonu köylerde oturan ve genelde okuma yazma bilmeyen vatandaşlardan söz ediyorum. 1949’da üniversiteyi bitirdiğimde Türkiye nüfusu 20 milyondu. Bugün 82 milyon. Gerçi zorunlu ilkokul uygulamasından sonra epey yol kat edildiğini düşünsek bile, kentlere göç eden köylünün okuma yazması biraz kısırdır. Fakat gelenekleri “Göçer” dönemine kadar uzanır.

Halkın düşünce birikimi, sadece dünyanın fiziki varlığıdır. Daha ötesini bilmez. Yıllarca önce sokaklarda halkın bilgisini öğrenmek için dolaşan gazetecilerin sorusuna; liseyi bitirmiş iki genç, Van ve Libya’nın nerede olduğu sorulduğunda cevabı bilmiyorlardı. Üniversite öğrencileri ne gazete okuyorlar, ne de kitap. Cep telefonları ödev yapmaya yetiyormuş! Bunun adı bilmek ise, Türkiye çok çabuk zengin olur!

Bugün yaşı elliyi geçmiş akıllı insanlar, “telefon mezunlarının” bilgi kalitelerinin Türkiye’nin gelişmesine olanak vermeyeceğini biliyorlar. Türk öğrencilerin elbette uluslararası başarıları oluyor. Fakat 82 milyon nüfusu olan bir ülkede bunlar kişisel başarılardır. Gerçekten, Türkiye’de eğer her alanda ayrıntıları doğru ve bütün sayımların birbirlerini desteklediği istatistikler yapılmamışsa, bu durum bir sorunun göstergesidir.


Bilgi: Yaşamın her alanına katkı

Bir ülkenin bilgi birikimi, yaşamın her alanına yaptığı katkı ile olur. Osmanlı tarihinin felsefeye ve bilime sırtını çevirmesinin boşluğunu bugün hâlâ hissediyoruz.

Türk toplumunun entelektüel zayıflığını bir türlü yok edemedik. Bu durum Kafkasya’dan, Balkanlara, Kızıldeniz kıyılarından Fas’a, oradan Güney Akdeniz kıyılarına kadar uzanan İmparatorluğun kültürünün coğrafi büyüklüğü ile orantılı değildir.

1950’lerden sonra bu sorunlar hakkında düşünen, çok önemli tarihçiler yetişti. Osmanlı arşivleri, Halil İnalcık tarafından incelendikten sonra tarihçiler için büyük bir kaynak oluşturmuştu.

Cumhuriyet’ten sonra çağdaş uygarlığa uymak için bütün kapılar açıldı. Bu açılış zoraki değil zorunlu, modern dünyanın şamar oğlanı olmamak için tek yoldu. Maddi olarak bugün, o programın kalıntısı olarak yaşıyoruz. 2020 yılında yine yol ağzındayız.

Teknolojinin dünya düzeyine ulaşması için çok yoğun ve sürekli bir şekilde çalışmamız gerekiyor. Devletin işi, bunu büyük bir hızla gerçekleştirmektir. Devletin, bu durumun bilincinde olarak kolları sıvaması tek ödevidir. Uluslararası yarışta geride kalmamak için Türk ulusunu harekete geçirmek kolay değil.

Kavga yerine işbirliği

Küresel ısınma ile mücadelede ve teknoloji yarışında hızlıca planların yapılması gerekiyor. Halkın bu gelişmelerden haberdar olması için her kurum üzerine düşeni yapmak zorunda.

Eğer seçimlerde partiler bu planlarla ilgili elbirliği ile çalışsalardı, seçim kavgasından daha iyi olmaz mıydı? Dünya değişmeye, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başladı. Eğer şimdiki gibi yaşanabileceğini sanıyorsak ve yaşamımızı uyuklayarak geçiriyorsak, buna çare bulacak bir üfürükçü yok!

Halkın şiirsel sözcüsü

Halkın doğal olgu ya da bir davranış karşısında tepkisi kuşkusuz ki vardır. Fakat bunun sistematik felsefe ile ilgisi yoktur. “Halk felsefesi” olmaz. Bizde halkın, şiirden başka yazılı bir ifade geleneği yoktur. Her entelektüel Türk’ün tanıdığı Aşık Veysel’in bir şiirinde yazdığı unutulmayan mısrasında: ‘Benim sadık yarim kara topraktır.’ der. Veysel insanlara inanmaz.

Bu düşünce ile tanınmış bir şairin felsefe tarihinde yeri yoktur. Fakat bu, bir halk şairinin yaşam deneyimini dile getirmesidir. Veysel, halkın şiirsel sözcüsüdür fakat filozofu değildir.

Türk dilli halk şairlerinin dünyaya bakışlarını, algılarını, ifadelerini incelemek; o yıllarda bir halk felsefesinin olduğunu değil, yaşamının yorumunu öğrenmek ve olasılıkla, bundan sonraki teknolojinin uzun perspektifler halinde geliştirilmesinde ve toplumun nabzını tutmak için yararlı olabilir.

Doğan Kuban

Doğan Kuban'ın anısına saygıyla. Bu yazı HBT'nin 179. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban