Her konuyu halka nasıl anlatacağız?

Doğan Kuban
Her konuyu halka nasıl anlatacağız?

Sevgili Okurlar,

Bu ülke nasıl bulunduğu düzeyden kurtulup çağdaş uygarlık düzeyine ulaşacak? Gelişmiş, gerçek varlığını nasıl, ne zaman duyuracak? Ne zaman Türk denince Avrupalılar hâlâ bizi “Avrupa’nın Hasta Adamı” olarak görmekten vazgeçecekler.

Aslında Avrupa’nın Türkiye’yi iyi bilenleri bizim Osmanlı dönemini çoktan aştığımızı biliyorlar. Fakat bizi kendileriyle aynı terazide görmüyorlar. Avrupa Birliği kapısını kapattılar. Bize hakaret ettikleri, bizi tehdit ettikleri oluyor. Bu devletlerin içinde Amerika başta geliyor. Sonra da Rusya. Gerçi Amerika dünyanın kabadayısı ama sorunlarımızı kendi lehine çevirmek isteyen küçüklü büyüklü başka ülkeler de var.


Ülkenin bu gizli açık tehditlere, sözlerle karşılık vermesi yeterli değil. Asıl soru, bu durumlara cesaret veren nedir, sorusudur. Halka duyurulması gereken, bunların neler olduğunu anlamak ve anlatmak. Bu nedenleri parti üniforması giyerek halka anlatmak toplumu ikiye ayıran en büyük yanlıştır. Bu sorunlar ülkenin sorunlardır.

Bugünkü durumu, teknoloji ve yaşam felsefesiyle birlikte ülkenin karşısındaki maddi manevi, uzun vadeli, tehlikeli sorunları halktan saklayamayız. İletişim çağında bunları öğrenmek, yaşayarak oluyor.

Bir insan ne kadar cahil olursa olsun yediği şeyin adını ve fiyatını bilir. Açlığını, işsizliğini, çocuğunu okutamadığını ve alması olanaksız pahalı şeyleri görünce ‘Allah beni fakir yaratmış’ demez. Bizim babamızı da, bizim köyü de fakir yaratmış demez. Ona Allah’ın tarafsız olduğu söylenmiştir. Kendi halini olasılıkla şeytanın karıştığı bir şey olarak görür. Allah’ın haklı olması dinin temelidir. Büyükannem ve çocukları da öyle yaşamışlardı.

Dünyanın her köşesinde, inandığı Tanrının haksız olacağına kimse inanmaz.

Sorun nedir?

Bugün sorun parti ya da inanç sorunu değildir. Türkiye’de köylüler komünist değildir. Sorun büyük ve kalabalık bir toplumda, insanın yaşam kalitesini kesinlikle doğru hesaplamaktır. Bu da partilerin işi değil uzmanların işidir ve aynı zamanda halkın kendi haline ilgi duymasını gerektirir. Sayısız kurum ve uzman, dünya halklarının geleceği üzerine uluslararası çalışmalar yapmıştır.

Almanya’yı ya da Hollanda’yı izleyecek bir entelektüel sınıf Türkiye’de çok sınırlıdır. Uzman yoktur. Bilgili ve yetenekli gençler sınırlıdır. Kendi toplumumuzu büyük bir hızla, parti sınırları içinde değil, toplum ve devlet düzeyinde sağlıklı ve çağdaş bir düzeye getirmek ulusal bir görevdir.

Çok büyük bir çaba göstermek, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Cumhuriyeti kurmak partiden çok vatansever okumuşların emekleri ile olmuştur. O dönemde de muhterisler olmuştur. Fakat Kurtuluş Savaşı sonunda halk, partili değil, savaşın ordu kumandanı olan Gazi Mustafa Kemal Paşa’dan yanaydı.

Kim için yazıyorum?

Sevgili Okurlar,

Bu yazıları herhangi parti için yazmadım. Türk toplumu ve devleti için yazıyorum. Türkiye’nin ve dünyanın yakın geleceği için yazıyor ve tekrar ediyorum. Fırtınada, gelişmiş ve zengin devletler daha iyi dayanabilir. Türkiye’nin ekonomik ve sosyal durumu bu günden başlayarak tedavi edilmek zorundadır. Bu durum bütün ülkeyi yeni yaşama moduna sokacaktır. Biz kendimize dönüp, kemerleri sıkarak yaşamak zorundayız. Amerika İran’a yaptığını bize de yapabilir.

Bugün insanlar tarih bilmedikleri ve kör gibi yaşadıkları için kendi yaşamları çevresinde olup bitenlerle ilgilenmiyorlar. Bu düşünceyi çokça yineliyorum. Çünkü halk kendisinden beklenen çabayı göstermezse devlet bir şey yapamaz.

Toplum genelde fakir kapitalist olarak başına gelecekleri değerlendiremez. Bu, halkın zekasının yetersiz olmasından değil, bilgisizliğinden kaynaklanıyor.

Türk halkının nüfusunun çoğunluğu, çağdaş uygarlığı otomobil, telefon, televizyon, yapı olarak görmesi, devletin içinden çıkamayacağı sorunlar doğurur. (Bu düşünceleri bilerek yineliyorum.) Yeni çağa hiçbir vatandaşı aç bırakmamak amacı ile başlamak, insanın varlığına hürmet etmek demektir.

Kendine dön ve tasarruf et

Bununla birlikte teknolojinin gelişmesi gerekir. Çünkü bu gerçekleşmezse 10 yıl içinde bugünden bilemeyeceğimiz bir düzeyde sıkıntılarla boğuşacağız demektir.

Keynes İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, devletlere, kendi içlerine dönerek tasarruf etmelerini tavsiye etmesi günümüzde de geçerlidir.

Kurtuluş Savaşı’ndan bir şarkı hatırlıyorum:

“Anam beni yetiştirdi
Bu ellere yolladı.
Südüm sana helal olmaz
saldırmazsan düşmana…”

Bugün bu durum da değişti. Düşmana saldırmak fakir toplumların işi değil. Biz çok daha hızlı kalkınmak zorundayız. Bunların başında tarım ve teknoloji geliyor. Bu alanlar ülkenin geleceğini daha emniyetle karşılaması içindir. Bu örgütlenmenin alt yapısında gerekli zorunluluk ise, halkın inancı ve yüksek öğretimin ulusal bir amaç için örgütlenmesidir.

Bu yazıyı ne kadar milliyetçi olduğumu göstermek için değil, içinde benim sülalem de olan bir toplumu geleceğe hazırlamak ve bu çağrının harekete geçilmesine yardımcı olması için yazıyorum.

Doğan Kuban

Doğan Kuban'ın anısına saygıyla. Bu yazı HBT'nin 177. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban