İslam ülkeleri neden geri kaldı?

Doğan Kuban
İslam ülkeleri neden geri kaldı?

Türkiye bundan 60 yıl önce İslam dünyasında Avrupa- Batı uygarlığına yakın tek ülkeydi. Nato’ya üye olduğu gibi Avrupa Birliği’ne üye olması da gündemdeydi. Şimdi bunların hemen hemen unutulduğu bir döneme girdik. Cumhuriyetle Batı ile bütünleşmeye çalışıyordu. Şimdi Müslüman kardeşlerimizle bütünleşmeye çalışıyoruz.

Hıristiyanlar bizi bağırlarına basmayacaklarına göre, Müslümanlarla, daha doğrusu, uygarca, bütün insanlarla kardeş olmayı amaçlamalıyız. Ortaçağ’dan bu yana ilk kez Katar’la kardeşiz. Türkiye’deki en büyük inşaat yatırımlarını zengin Müslüman petrolcü dindaşlarımız yapıyor. Fakat kardeşlik paradan değil, insanlıktan başlarsa bir anlamı var. Yatırım kardeşlik değil. Sadece ticaret.

Tarih bilmeyenler, Yavuz Sultan Selim’den 19.yüzyıla dek Arap ülkelerinin Osmanlı sömürgesi olduğunu anımsamıyorlar. Kuzey Afrika’yı Fransız, İtalyan ve İngilizlerle el ele vererek Osmanlıdan temizleyen şimdiki Arap kardeşlerimizin dedeleri olduğunu bilmiyorlar.


Türk askerlerini Mısır, Filistin, Arap çöllerinde öldürenler şimdiki kardeş Araplardı. Onlar da bizim Cumhuriyetimiz gibi, halk cumhuriyetleri kursalardı, Lawrence’in Araplarını da belki affederdik. Ne var ki onlar İngiliz, Fransız, İtalyan sömürgesi olmakta devam ettiler.

Hıristiyanların bizimle sorunları ne?

Neden bize geri kalmış diyorlar? Yabancı basından ve yazarlardan öğrendiğimize göre, Türkiye, ulusal geliri düşük, bilim ve sanayisi gelişmemiş, eğitim kalitesi düşük, kalabalık ve demokrasi olmayan bir ülkedir.

Bizim bağımsızlığı için (daha doğrusu Müslümanlığı için) kan döktüğümüz, şimdi de Arapların kan döktüğü Filistin diye bir ülke vardı. Halkının okumuşu Hıristiyandı. Şimdiki Lübnan’a benziyordu. Burada İkinci Dünya Savaşından sonra İsrail kuruldu. İsrail’in Türkiye’nin onda biri kadar nüfusu var. Fakat ulusal geliri adam başına 33.000 dolar. Zengin Suudi Arap sultanlığının İsrail’in 3 kat fazla nüfusu var. Petrol devi ama geliri 23.000 dolar. Türkiye’nin, batılı kaynaklara göre 8500. İsrail’in dörtte biri.

Halk henüz istatistik sözcüğünü bile bilmediği için, böyle karşılaştırmalardan haberi yok. Merak da etmiyor. Ne anlaması ne de yorumlaması olanaksız.

Türkiye bütün çağdaş teknoloji üretimini ithal ediyor, kendisi üretmiyor. Bunlara ek olarak Türk halkı çağdaş evrensel uygarlığı (Çin, Japonya, Kore’de bile olan) reddediyor. Kahire gibi fakir ve sanayileşememiş kent simgesi İstanbul’da da var. İstanbul Constantinopolis olarak ilk Hıristiyan başkenti olan yeni Roma idi. Bir zamanlar dünyanın en güzel kentlerinden, dünyanın başkenti olmaya layık bir kent olarak kabul edilen İstanbul, şimdi Katarlı, Kuveytli, Suudlu kardeşlerimizin kendi ülkelerinden para kaçırdıkları yer.

Abbasi uygarlığını sürdürmedi Osmanlı

Müslümanların henüz barbar olmadıkları çağ Abbasi halifeleri döneminde İslam’ın en güçlü dönemi olduğu 10- 12 yüzyıllardı. Türkler ve Osmanlılar Yakın Doğu’ya egemen oldukları zaman, Abbasilerin ulaştığı uygarlığı sürdürmediler. İstanbul’u aldıktan sonra, İtalyan Rönesans’ını da dışladılar.

İlk çağın yağma fetihleri bitince İmparatorluk savunmaya geçti. Türklerin geri ve barbar kabul edilmelerinin tarihi 18. yüzyılda başlıyor. İslam’ın geri kalması Asya’da İngiliz ve Rus sömürgeciliğine, Yakın Doğu’da ise Osmanlı sömürgeciliğine dayanır.

Osmanlılar Rönesans’tan başlayarak, Avrupa’nın bilim, sanat, musiki alanında ki her şeyini reddettikleri için Matbaayı bile 250 yıl engelleyip , toplumun geri kalmasına neden oldular. 19. yüzyılda Tanzimat İmparatorluğu kurtarmağa yetmedi. Bütün Anadolu’da Bursa ve İznik gibi merkezlerle, Beylik merkezleri ve Selçukluların bıraktıkları yapıtlar dışında, Osmanlı çağı mirası sınırlıdır. Cumhuriyet kurulduğu zaman %90’ı köylerde olan halk halen okuma yazma bilmiyordu.

Osmanlı toplumu felsefe, bilim, sanat ve öğretimde yüzlerce yıl Avrupa’dan geri kalmış ve sanayi devrimine katılmamış, bir tek üniversiteyi, 19.yy. sonunda yarım yamalak çalıştırabilmiştir. Sanat ve felsefe tümüyle reddedildiği, bilim alanında da önemli bir yaratıcı ve düşünür olmadığı için, Osmanlı kültürünün dünya kültür tarihine katkısını gösteren bir bilim adamı, düşünür, sanatçı dünya kültür tarihinde bulamıyoruz. Bu akıl almaz ve İmparatorluğun çökmesini neden olan düşünce üretimi Cumhuriyetten önce yoktu. Cumhuriyetin örgütlendiği 20 yılda da olamazdı.

Aydınlanmaya açılım yok

Avrupa tarihinin geliştirdiği felsefi aydınlanma da Osmanlı’yı uyandırmamıştır. Francis Bacon ve John Locke gibi bilim insanı ve filozofların yapıtlarından da ilham alarak Fransız ihtilalinden önce Voltaire, Jean Jacques Rousseau, Diderot gibi düşünürlerin kurguladıkları Aydınlanma’ya açılım ise, Cumhuriyetten önce olmamıştır.

Bu bağlamda iyi okullarda okumuş yaşlı vatandaşların anımsadığı bir Rousseau öyküsünü anımsatacağım.

Rousseau 1749’da Fransa’da Dijon Akademisi’nin bir yarışma açtığını öğrenir. İstenen deneme, bir gazete de şöyle ilan edilmişti. “Bilimlerin ve sanatların gelişmesi toplumdaki bozulmanın ve kötü davranışların azalmasına yardım etti mi?” (Türkiye’de akademi 1993 de kuruldu ve kapatıldı.)

O tarihte bizde henüz gazete yoktu, bilim ve sanat ta yoktu. Jean Jacque Rousseau bu yarışmaya gönderdiği deneme ile ödülü kazanmıştı. Rousseau denemesinde şöyle yazıyordu : “İnsan yaradılışında iyidir; kötülük, çağdaş kurumların etkinliklerinin insanları olumsuz davranışlara sürüklemesidir. Bilim onları daha ahlaklı ve mutlu yapmadı. Fakat İnsan aklını daha iyi kullanırsa, toplum daha uygar, ahlaklı ve bilgili olacaktır.”

Rousseau’nun düşüncesini Voltaire, Diderot, Kant gibi düşünürler ‘aydınlanma’ kuramını aklın etkili ve kullanılması ilkesine dayanarak geliştirdiler. Akıl uygarlığın temeli oldu.

Bu iki yüzyıllık süreç Osmanlı medresesini, sultanlarını ve toplumunu etkilemedi. Sadece adını herkesin bildiği bir kaç yazar var. Kısaca göçerlerinin Arap Rönesans’ını dışlamalarını Osmanlı toplumu yineledi.

Kulluktan halka

Aydınlanmanın Avrupa’ya getirdiği demokrasi kavramı da İslam ülkelerinde gelişmedi ve uygulanmadı. Cumhuriyet, Türkiye’yi bu durumdan kurtarmıştı. Laik cumhuriyet İslam tarihinde küresel çağdaş toplum düzenini, ve bunu işgal edilmiş ülkede, emperyalizme karşı savaşarak başardı. Savaşı yapanlar Osmanlı devletinin Birinci Dünya Savaşından arta kalan ordusunun kahraman askerleri ve Anadolu halkıdır.

O zafer, yüzyıllardır dünyadan soyutlanmış sultanların fakir kulları olan Anadolu insanını, bir atılımda, kulluktan çıkarıp Cumhuriyetin halkı yaptı. İslam ülkelerinin, Türkiye dışında tümü, Hıristiyan Batı’nın kulu ve kölesi kaldı. Türkler özgür insanların oluşturduğu ilk çağdaş Müslüman devletin vatandaşlarıydı. Halkın toplumsal olarak özgürlüğü demokratik sistemin 18. yüzyıldan bu yana gelişen çağdaş temele dayanıyordu.

Bugün dünyada bir çeşit demokrasi ve çağdaşlık var. Çin, Japonya ve benzeri Uzak Doğu ülkeleri bize benzemezler. Fakat hızlı gelişmeleri Batı modeline uygundur. Avrupa Birliği dışında çağdaş uygarlığı tanımlayan başka sistem yok.

Türkiye’nin sorunu, halkın çağdaş kavramını öğrenememiş olması, sömürücülerin, bundan yararlanarak onu içine düşürdükleri sömürü ağıdır. Cahilliği, fakirliğinin durumunun nedenlerini anlamasına engel olacak büyüklüktedir.

Fakat bir yüzyılda bu bilinçsizliğin nedenlerini halka anlatamayan aydınların yetersizliği daha acıklıdır.

Doğan Kuban

Doğan Kuban'ın anısına saygıyla. Bu yazı HBT'nin 189. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban