İstanbul nasıl bir kent?

Doğan Kuban
İstanbul nasıl bir kent?

İstanbul Kanuni döneminde 150 000 civarında nüfusu olan bir kentti.

Halicin doğu yakasında, surlar içinde Cenevizlilerin küçük bir ticaret yerleşmesi vardı. Galata Kulesi de o zamanlardan kalmıştır. İstanbul’un Roma çağından kalan en önemli ve en tanınan yapısı, Jüstinyen’in yaptırdığı Ayasofya’dır. Sinan’la başlayarak inşa edilen camiler, külliyeler, çeşmeler ve Fatih’in yapımını başlattığı Topkapı Sarayı ve kentin her mahallesindeki türbeler, Üsküdar’daki yapılarla çok zengin bir anıtsal mirastır.

Bütün bu miras Avrupa’nın katedralleri ve sarayları ile zenginlik ve boyut olarak karşılaştırılamaz. Bu fark Osmanlı toplumunun ve sultanların, çok sade ve mütevazı bir yaşam perspektifleri olduğuna işaret eder. Avrupa aristokrasinin her vesile ile çok büyük boyutta yapıtlar inşa ettirmeleri, Osmanlı sultanlarının çok sade istekleri ile karşılaştırılamaz. Fakat bu tutumun günümüzdeki kent boyutunda olumsuz etkileri vardır. Osmanlı döneminde anıtsal meydan, kent planlanması, kentsel peyzaj, mimarlık kavramları gelişmemiştir. Rönesans da dışlandığı için Tanzimat’a kadar Avrupa’daki gibi bir mimarlık ve kent planlama kavramı ortaya çıkmamıştır.


Silinen izler

Bugünkü İstanbul’da ne Bizantion ne 4. yüzyılda Germenlerin İtalya’nın kuzeyine egemen olmaya başladıkları zaman İmparator Konstantin’in kurduğu Yeni Roma ve ne de Osmanlı döneminin yolları ya da sivil mimarisinden pek bir iz kalmadı. Birkaç arkeolojik kalıntı dışında bütün eski kentlerin anıları yok oldu. 1950’de İstanbul’un bir milyon nüfusu vardı. Şimdi plansız kent, doğuda İzmit, batıda Tekirdağ arasında büyüyor.

Ünlü kent tarihçisi L. Mumford, kentlerin altı milyondan sonra kontrol edilemeyeceğini söyler. Türkiye’deki genel cehaletin durumunu düşünürsek ve tarihi kentin dokusunun yok olduğunu ve hiç bir plana uymadan yapılan gökdelenlerin kentin ünlü peyzajının minarelerini betonarme kutularla tahrip edildiğini görünce, Mumford’ un geleceği doğru tahmin ettiğini söyleyebiliriz.

İstanbul sonunda Karaçi’ye benzedi. Ama İstanbul’un ve başka milyonluk kentlerin belediyelerinde çalışan uzmanlar arasında Mumford ve Karaçi’yi bilen kaç kişi var?

Safranbolu örneği

Türkiye’de planı yapılıp uygulanmış kent varsa ne çok sevinirdim. Sadece Safranbolu, nitelikli restorasyon konusunda daha anlayışlı davrandı. İ.T.Ü. de destekçi oldu. Orada yıllarca çalıştık. Halkın desteğini arkamıza alarak Safranbolu denen ve tarihimizin yarattığı (Türk Evi’nin) kendisini, kentsel dokusunu ve peyzajını Safranbolulara gerçek tarihi kimliğini koruyacaklarına inanarak bıraktık. Safranbolu bir turizm odağı oldu. Bu küçük Osmanlı kasabasını görmeye giderseniz halkımızın geçmişte yaşadığı ortamın, sadeliğine karşın ne kadar insancıl ve İstanbul’daki beton yığınından çok daha güzel olduğunu algılayabilirsiniz.

Amcazade Yalısı’nın önemi

Sevgili okurlar,

İstanbul’u dünyanın en güzel kenti olarak takdim edemeyiz. Osmanlı’nın 700 yılını anlatan sadece camiler ve külliyeleri, Tanzimat’tan önce gösterişli birkaç yalı örneği ve 18. yüzyılda yapılmış Anadoluhisarı’ndaki Amcazade yalısı, denizin üstüne uzanan selamlık köşkü ile dünyadaki her güzel yapı ile boy ölçüşebilir.

Ben İstanbul’un ahşap dokusunu her mahallede gördüm. Suriçi, Boğaziçi, Üsküdar ve Kadıköy’de hemen hemen bütün konutlar 1950’lere kadar ahşaptı. 1970’de, İstanbul koruma planını yaparken Suriçi, Boğaziçi, Üsküdar, Haliç’in iki yanı ve bir ölçüde Kadıköy konutları hâlâ ahşaptı.

Osmanlı kültürünün en büyük sanat gösterisi ahşap konuttur. Belki Japon mimarisinden sonra en orijinal konut üslûbudur. İşçiliğinin Japonlardaki kadar olmadığı söylenebilir. Fakat tasarım bütünlüğü açısından Japon mimari geleneği ile boy ölçüşebilir.

Güzelliğini yitirdik

Tarihi İstanbul’u yitirdik. Kıyıları, kent dokusu, ahşap konut mimarisi, sadece yürüyen insanlar için yapılmış yolları ve çıkmalar, İstanbul’un gerçek çehresini yaratıyordu.

Sevgili Okurlar,

İstanbul, dünyanın en güzel kentini olmaktan çıkmıştır. Büyük bir hızla altın madeni gibi yağma edilmiştir.

Bu davranışın nedeni cehalet ve para kazanma isteğidir. Bu tip insanlarda güzellik, sanat, uygarlık ve kendi tarihlerine saygı bilinci çok azdır. Bu durum okumuşlarda da çok az değişir. Ya yeni bir eğitim çağına gireceğiz, ya da dışarıdan kim iteklerse o yola gireceğiz.

Duyarlı olanlara çok iş düşüyor. Yalnız tek bir toplum olduğumuzu unutmadan!

Doğan Kuban

Doğan Kuban'ın anısına saygıyla. Bu yazı HBT'nin 164. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban