İstanbul nedir?

Doğan Kuban
İstanbul nedir?

Sevgili Okurlar, İstanbul kentini kuran, Kırım ve Karadeniz’e vurguna giden Yunan kabileleriydi. Bu bölgeye gelen ilk kabilelerinin başı olan Bizantios’dan esinlenerek adı Bizantion oldu. Topkapı Sarayı’nın altında hâlâ arkeolojik kalıntıları vardır.

İstanbul Yeni Romadır. İlk Hristiyan başkentidir. Kurucusu Büyük Konstantin’den esinlenerek Osmanlı devletinin başkentinin adı olan “Konstantiniyye” adını taşımıştır. İmparator Justinian’nın Hagia Sophia’sının yapıldığı kenttir. Bu kilisenin Hristiyanlık tarihinde özel bir yeri vardır. Osmanlı tarihinde de Mimar Sinan’ın, Kanuni’nin isteği ile, Süleymaniye’ye model olarak aldığı yapıdır. M.S. 4. yüzyıldan kalan surlar bütün kenti çeviren Roma surlarıdır.

Kent 1453’ee Fatih’in eline geçince Osmanlı başkenti olmuş, İngilizlerin 1918’deki işgali ile İmparatorluk sona ermiştir.


Bu, dünyada eşi olmayan bir kent tarihidir. Çünkü kentin yerleştiği topografya dünyanın en güzel sitlerinden biridir.1453’ten sonra 1918’e kadar Osmanlıların inşa ettiği camiler ve külliyeler, dünyada eşi olmayan bir ahşap konut mimarisi, kentin fizyonomisini konum ve mekânsal özgünlük bakımdan dünyanın bütün başkentlerinden daha çekici ve güzel yapmıştı.

Osmanlı kültürü bir Ortaçağ kültürüdür. Fakat İstanbul, eşi olmayan bir tarih kenti ve deniz kıyılarına yerleşmiş, özgün bir mimari müzesiydi.

Bu tanımları, kötü bir satılık mülk jargonuna çevirip İstanbul’u pazarlayanlar, bu dünya incisini yok ettiler.

İstanbullu ve yaşamı boyunca İstanbul’da oturan bir mimarlık tarihçisi, Osmanlı ve İslam mimarisi, İstanbul koruma planını 1968- 1970’de yapan ve camiye çevrilmiş bir Bizans kilisesinin korumasını yapan bir koruma uzmanı olarak, bugün tarihi mücevher olan İstanbul’u yok etmiş olanların hala İstanbul’dan söz etmeleri, benim İstanbullu terbiyeme aykırı düşüyor. Herhangi bir sözde uzmanın kentin korunmasında böyle bir mirastan söz etmesini şaşırmaktan öte duygularla okuyorum.

İstanbul ne olacak? Ama hangisi?

Bilgili ve iyi niyetli genç uzmanların hazırladıkları bir raporu genç bir dostum kesip getirmiş. Artık çok yaşlanmış bir İstanbullu tarihçi ve uzman olarak, ‘İstanbul ne olacak?’ diyenlere ‘Hangi İstanbul?’ diye sormakla yetiniyorum.

Sevgili okurlar, burada bilgi, sevgi ve utancı olmayanlara hitap etmiyorum. Bu olayları, (şuradan buradan neyin uzmanı ise) verilen kararların sonuçlarını sayısal olarak anlamaya çalışıyorum.

Bakanlıklar, büyük boyutta 76 sit alanı için proje imar planı değişikliği yapmış ve ayrıcalıklı imar hakları tanımışlar.

Önce şunu saptamak gerek: İstanbul sur içinde yeni imar hakkı olmaz. Eski mekânsal durumun ihya edilmesi ve yapıların ‘rekonstrüksiyonu’u ile yetinilir. Bunu yapmak, yeni bir planlama parasal menfaat elde etmek amacı taşıyamaz.

Suriçi tamamı ile koruma alanıdır. Yaşı da en az 1500’dür. Bu kente ancak İstanbul tarihini öğrenmiş, arkeoloji bilen ve planlama deneyimi 15 yılı geçmiş bir uzman mimar, belki de birkaç yıl sürecek bir proje ile başlayabilir. İstanbul’un içi acele para kazanmak aracı olursa, tarihi İstanbul’un bizim kalması olanaksızdır. O zaman “kent koruma”, “spekülasyon amaçlı tarih” diye yeni bir uzmanlığın pazarı olur.

240 milyar TL haksız kazanç

Suriçi 1400 hektardır. Kent genelinde 12 milyon 400 bin metrekare fazla inşaat yapıldığına göre, bizim korumak istediğimiz (dünyanın en güzel kenti) Suriçine, kendisine yakın büyüklükte inşaat yapıyoruz. Eğer İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve ilgili bakanlıklar İstanbul’un koruması için yeni inşaat gerektiğini sanıyorlarsa, bilgileri İstanbul’un hakkından gelir, fakat kenti koruyamaz. Bu inşaatlardan 240 milyar 234 milyon 265 bin lira haksız kazanç elde edilmiş!

Türkiye koşullarında böylece imar değişikliğinin amacı elde edilmiş!

Suriçi 1400 hektardır. En yüksek yapısı üç kat olan bir sit’te tarihi koruma olur mu? Bu kadar gözü pek (açık, kapalı) adamların olduğu ülkede tarihe duyarlı uzman yetişmez. Fakat yetişmiş bir uzman bunlar arasında ise ya bu işi bilmiyor, ya da söylemeye cesareti yok.

Türkiye’nin geleceği bu şartlarda umut vadetmiyor.

Yazıyı hazırlayanlara göre, devleti idare eden sorumlulardan biri “Biz bu şehrin kıymetini bilemedik, biz bu şehre ihanet ettik,’ demiş.

Raporu hazırlayanlar, İstanbul’da yapılan bu planlara uygulamalara bakıldığında, plan disiplininden uzaklaşıldığı ve parsel bazında verilen ayrıcalıklı imar hakları ile kentin geri dönülemez şekilde tahrip edildiğini yazıyorlar. Buna benzer olayları izleyeceklerini söylüyorlar. Sorumlular tarafından yapılan değişikliklerin birer aldatıcı kılıf olduğunu söylüyorlar.

Sorumlu uzmanlar çoğalmalı

Sevgili okurlar, bilgili, çalışkan ve sorumlu uzmanların varlığına, Türkiye’nin bir an önce ulaşması gerekir. Bu amaç olmalıdır.

Fakat sorumlu sorumsuz bir vatandaşın bu kadar gözü pek projeleri, amacının ulusal önemini anımsamadan, kavramadan, ya da o amaçlara hiç önem vermeden katılması, toplumun kabul etmeyeceği bir davranış olmalı. Buna benzer davranışları Floransa’da, Venedik’te, Roma, Paris’te, Viyana’da, Varşova’da göremezsiniz.

Şikâyet ettiğimiz inşaat ya da yapılaşma olayları sadece fakir köylünün karnını doyurmuyor. 30 yıllık konut kredileri Amerikan ekonomisini on yıl önce sarstı, batırdı. Fakat Amerika’da tarihi sitler yok olmadı. Bizde ne uzmanların ne de idarenin uygarlığı, tarihi korumak için yeterli bilgiye ve bilince sahip değil.

76 örnekteki yıkıcı etki

İstanbul’dan seçilen 76 örneğin yer aldığı dosya, bu projelerin oluşturdukları yıkıcı etkiyi de görünür kılıyor. Dosyada projeler için yapılan imar planı değişikliklerine ve fazladan kullanılan emsallere (inşaat alanı) satır satır yer verilmiş. Üstelik bu imar planı değişikliklerinin büyük bölümü Belediye, İBB, TOKİ, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından ortak yapılmış.

‘İstanbul’a ihanet’ olarak yayınlanmış makaledeki rapor kopyalarına biraz bakan ciddi bir uzman, İstanbul Suriçi’ni koruma çağrılarını yapanların, tarihi İstanbul’u bildiklerinden şüpheye düşecektir. Kaldı ki tarihi İstanbul’u öğrenmek için çok yıllar gereklidir.

Yalnız Suriçi değil bütün İstanbul tehlikededir.

Depremde sığınılacak boş alanlar, Ali Sami Yen Stadı üzerinde mahkemelik alanlar, Florya vb., daha doğrusu para getireceği düşünülen her toprak parçası bir yağma konusu oluyor. Makale, adlarını verdiği ve inceledikleri yenilenmiş alanların, 40 milyar TL rant getirdiğini hesaplamış.

Pahalı yapılar düşey ya da yatay açıklıkları büyük olan yapılardır. Temelleri derindir. Kat çıktıkça m2 fiyatı yükselir. Yapımı zorlaşır. Aynı noktaya su, elektrik, doğal gaz, otopark hizmeti vermek pahalıdır. Gökdelen bütün yıl klima kullanır. Gökdelen bir enerji oburudur. Türkiye’de bu yapı türü, yaptıranın toprak spekülasyonundan başka herkesi zora sokar. Hava daha çok kirlenir. Sosyal açıdan toplum dayanışmasını ve dengesini bozar. Cahil bir kendini beğenmişler toplumu yaratır.

Doğan Kuban

Doğan Kuban'ın anısına saygıyla. Bu yazı HBT'nin 139. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban