Küçük güzeldir: Paraya değil insana değer veren ekonomi

Doğan Kuban
Küçük güzeldir: Paraya değil insana değer veren ekonomi

İnsanca bir yolda, paradan önce insan mutluluğunu temel alan bir ekonomik örgütlenme, aç, işsiz, evsiz barksız, eğitimsiz kalmayan ve gereksiz tüketim yapmayan bir toplum idealinden başlayarak, bir çağdaş ekonomi tasarlanabilir.

Alman ekonomist ve iş adamı E. F. Schumacher “Küçük Güzeldir” isimli ve hâlâ önemini yitirmeyen kitabını 1973’te İngiltere’de yayımladı. Alt başlığı, “İnsanlara değer veren bir ekonomi” adını taşıyordu.

Türkiye’de sözü dinlenen uzmanlar arasında da güvenilir ekonomistler var. Onlar bu kitabı işitmişlerdir. Kitap neredeyse 50 yıldır erişilebilir bir rafta duruyordu. Son günlerde ondan söz eden bir makale okuyunca, yarım yüzyıl önce aklımı çelen başlıca önerileri okurlara duyurmak istedim. Günümüz ekonomisi ve ülkenin çaresizliği bizi gözümüzü açmaya ve düşünmeye zorluyor. Kitapta kuşkusuz Schumacher’in bizi çokça ilgilendiren tavsiyeleri şunlar:


4 öneri

1. Barış ve süreklilik: Bu dünyanın ortak sorunudur. Sorunun çözümünde en önemli kaynak öğretimin bilim ve teknoloji üzerine yoğunlaşmasıdır.

2. Toprağa bakmak: Yani toprağı boş tarlaya çevirmemek. Türk toplumunun hemen girişmesi gereken etkinliktir. Dünyanın bugünkü ekonomik yapısında kesin olarak bize ait olan sermaye vatan toprağıdır.

3. İnsana en büyük kalkınma aracı olarak, yani aileden biri olarak bakmak; içtenlikle ve doğru kullanılırsa, bu fenomen sanayileşmenin en büyük direği olacaktır. Üçüncü Dünya’nın (Türkiye dâhil) gelişmesinin temel stratejisi insana verilen değer olacaktır. Toplumun geleceğinin güvenilirliği, çağdaş ödevini yapabilecek öğretim düzeyidir.

4. Sanayi ile tarım arasında kurulan işbirliği: Türkiye’nin tarımsal üretimi kendine yettiği oranda sanayileşme programını da destekleyecektir. Kendi tohumunu bile yetiştiremeyen bir ekonomi dışarıdan tohum alarak gelişemez. Bu bir iflas işaretidir. Eğer sanayileşme gelişmiş ülkeler düzeyinde değilse bu durumu değiştirmek için sanayiimizi kendi kapasitemiz oranında geliştirmeliyiz. Türkiye’yi borçlanmadan ve bugünkü piyasadan kurtarma olasılığı bu yolla gerçekleşebilir.

Osmanlılar böyle durumlarda “Ayağını yorganına göre uzat” derdi. Tüketim dalgası, Türk toplumunun en fakir sınıflarına bile tüketim hastalığını aşılamıştır. Bu durumu başka alanlarda spekülasyon yapanlardan kurtarmak, halkı fakirlikten kurtarmanın ilk basamağıdır. Bu durum pozitif duyarlı olarak (Bu halkı sevmektir) devleti idare edenler ve onların sözcüleri benimsemedikçe bütün ekonomik öcüler başımıza yüklenecektir.

Biz bu duruma günlük konuşmada “Bir pabuca iki ayak sokmak” diyoruz. Çalışan insanların lüks alışveriş merkezlerinde görsel ve psikolojik olarak tüketime katılması da ekonomiyi yok edecektir.

Tarihi koşullarda Türk halkının israfa karşı takındığı tavır kayboldu. Bu mekanizma içinde öğretimin pozitif katkısı da şansını yitirdi. Türkiye’de eğitim ve öğretim kalitesi endişe verici şekilde düşmüştür. Bu noktada Türkiye, böyle bir ekonominin sağlayacağı bütün avantajları yitirmiş görünüyor. Türkiye koşullarını ne içeride ne de dışarıda inceleyip, olumsuz gelişmeleri vurgulamayan hemen hemen yok. Ülke, çağdaş dünyanın en sakar sistemsizliğinde bazen vatandaşları çıldırtacak kadar ağır krizler geçiriyor. Bu genel koşullarda bir gelecek hayal etmek zordur.

Bizim için tutumluluk zorunluğu

Schumacher’in kitabını tekrar okudum. Bu bir ekonomik kuram değil, fakir toplumların aç kalmadan yaşamak için yapmak zorunda oldukları orta seviyede bir tutumluluk fikridir. Bu ekonomik mücadele Kurtuluş Savaşı’ndan çok daha zordur. Çünkü az okumuş ve dünyayı görmemiş halkın çekici tüketim propagandasına kapılması doğaldır. Yabancının yanında yerli ortağı olunca, köyden gelmiş insana dünyanın sorunlarını anlatamazsınız.

Ekonomi baş aşağı giderken, bu durumun ne kötü ve umutsuz izler bıraktığını anlayacak insan bulamayız. Bizim gibi ülkelerde puslu bir peyzaja bakan yarım kentliden, aydınlatıcı bir tepki beklemek saflık olur. Çağdaş teknolojiye yönelmiş bir dünyada, iletişim devrimini ve onu anlayıp kullanacak düzeyde öğretim görmüş bir bilgi ve düşünce birikimi gerekliliğini, bu cahil topluma ulaştıramazsınız. Nüfus artışının yarattığı sorunları, sömürücü ve sömürgeci batı kapitalizmini de…

Bu bilgisizliğin ve onun sonucu olan eleştiri yokluğunun tedavisi yoktur. Bu toplum, gelişme zorluğunun yukarıda sözü edilen nedenlerini, özellikle dünya ile bir karşılaştırma bağlamında yapamaz. Bu toplum üretim ve tüketimin güncel yaşamla ilişkisini de kuramaz. Bunlar arasındaki ilişkileri de yaşamına aksettiremez.

Bu habersizliğin toplumun ortak cehaleti ve ilgisizliği ile de ilişkisi var, devletin haber manipülasyonu ile de ilgisi var. Bütün bunları İkinci Dünya Savaşı sonrasından bu yana planlayan dış odaklarla da ilgisini ve dünya çapındaki bu ilişkileri olasılıkla biz de iyi bilmiyoruz. Türkiye’deki cehalet halkın bu konuları merak etmesine de engel oluyor.

Lüksü dışlayan ekonomi

Sevgili okuyucular, yukarıda sözü edilen ekonomik çarelerin toplum yaşamına nasıl yansıyacağını düşünmek de gerekir. Bunların günlük dilde ifadesi şöyle olur: İnsanlarda toplumsal eşitliği teşvik eden iki unsur var. Bunlar çok eskiden bu yana Türk toplum geleneğinde vardır: Azla yetinme ile mutluluğu birleştiren bir davranış. Lüksü dışlamış bir ekonomi, aç, işsiz ve evsizi olmayan bir toplum. Bu bizim gibi batık bir ülkede bir ütopya gibi görünse de, bugünkü koşulların süreceğini düşünmek de bir ütopyadır. Doların her gün artan kurunu düşünmek yeteri kadar inandırıcıdır.

Zamane ekonomisti, gelecek için ağzı sulandıracak bir propagandisttir. Ülkenin geleceği dışında hiçbir doktrinin tellalı olmadığım için, ekonomik olarak ABD, Almanya veya Japonya ile ayni düzeyde bir toplum rüyası görmüyorum.

Bir yanda ağzından sular akan kapitalizm, öte yanda fakir milyarlar, beride olumsuzluğu Antikiteden bu yana bilinen kişisel egemenlik hastalığının, eşit zengin toplumları bir araya getirerek bir suni cennet yaratmaları olanaksızdır. Bunun için binlerce yıllık tecrübemiz, yüz milyonlarca ölü, her dönemde sömüren yüzbinler, sömürülen fakirler var. Dünya belki de bu çürümüş hali ile yok olup gidecek.

Bu düşüncelerle gelecek vizyonu ile yetinen toplum vizyonunu üst üste getirirseniz, zaten ulaşamayacağınız lüks yaşam hayalinden kurtulup bütün insanlara bir hırlaşma yolu açan bugünkü kargaşadan insanlığın kurtulmasına yardım etmiş olursunuz.

Para değil, insan mutluluğu

Sevgili okuyucular,

İnsanca bir yolda, paradan önce insan mutluluğunu temel alan bir ekonomik örgütlenme, aç, işsiz, evsiz barksız, eğitimsiz kalmayan ve gereksiz tüketim yapmayan bir toplum idealinden başlayarak, bir çağdaş ekonomi tasarlanabilir. Bugünkü idarelere ortak ve destek olarak yaşama, yani ‘yetinen toplum’ imgesinin gerçekleşmesine yardım etme, bugün bazı ekonomistlerin de katıldığı bir doktrin, insana yakışan akıllı bir yoldur. Bu dünyayı anlamsız savaşlardan, toplumu gereksiz acılardan kurtarabilir.

Bugünün gelişmelerine kritik bir analizle yaklaşırsanız, doların yeni fiyatı da kararınızı etkileyebilir. Fakat bu nüfusun en az yarısı, yani 40-50 milyon insan Türk Lirası - Dolar paritesi konusunda bir şey bilmiyor. Bin’e milyon diyenlerin ülkesindeyiz.

Doğan Kuban

Bu yazı HBT'nin 106. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban