Mustafa Kemal Paşa – Gazi – Atatürk

Doğan Kuban
Mustafa Kemal Paşa – Gazi – Atatürk

Osmanlı Ordusu’nun 1915’de Çanakkale Savaşı’ndaki en büyük kahramanı Mustafa Kemal idi. Zaferden sonra Osmanlı Ordusu Paşası oldu. Kurtuluş Savaşı’nda, Yunanlılar ve diğer işgalcileri Anadolu’dan çıkaran da Osmanlı Ordusu’dur. Ordunun başında Gazi Mustafa Kemal Paşa vardı. Cumhuriyeti, kendisini destekleyenlerle birlikte kurdu. İlk Cumhurbaşkanı seçildi. Cumhuriyet 1923 Ekim ayında kuruldu. Atatürk 1938’de öldü.

Osmanlı Devleti’nin yıkılışı, Vahdettin’in bir İngiliz gemisi ile kaçmasıyla sona erer. Mustafa Kemal Trablus Savaşı, Çanakkale Savaşı ve Filistin Savaşlarının kahramanlarından birdir. Bizim temel sorunumuz Türkiye’dir. Tek tek insanların hikâyesi değildir. Kurtuluş Savaşı’nın kahramanları köylü neferlerden başlar, Mustafa Kemal’e kadar uzanır. Fakat zaferle biten savaşın başkumandanı tarihin ışıldattığı bir insandır. Dünya tarihçileri de Atatürk’ü o aydınlıkta gördüklerini anlatırlar. Bugün ülkenin sorunu, yeteri kadar örgütlenememiş, 80 milyon nüfuslu Türkiye’dir.

10 milyondan 80 milyona


Bu devlet on milyon nüfusla kuruldu ve günümüzde 80 milyona çıktı, 15 milyon nüfusla onuncu yılını kutladı. 1950’de 20 milyon nüfusu vardı. Bugün dört katı... O zaman İslam dünyasındaki tek Avrupalı devletti. Aradan 80 yıl geçtikten sonra İslam dünyasında yine tek Cumhuriyet Türkiye’dir.

Fakat bunu dünya kamuoyuna kabul ettirmek olanaksızdır. Bunun nedeni Batılı kavramların halk katında anlaşılamaması, Avrupa’da Rönesans’tan bu yana toplumun kişi özgürlüğü üzerinde konuşup, bu özgürlüğü elde etmiş olmasıdır. Biz bu konuma ilk kez Cumhuriyet’te yasal olarak erişmiştik. Türkiye’de yanıtsız çok soru var. Uygarlık ve uluslararası prestij buna bağlı. Fakat soru-yanıt mekanizması, yeterli bilgi temeline sahip değilse çalışmıyor.

Üniversite sayısı 200’e ulaştı. Neden dünya üniversitelerinin ilk 500’ü içine giren bir tane Türk üniversitesi olamıyor?

Bu sorunun yanıtı okuyan halk kesimi için bir sorgu oluşturmuyorsa, üniversiteler çağdaş standartlarda değildir. Bu durumla ülkenin sanayileşememesi aynı kapta pişerler. Üniversitelerin bilgi düzeyi, halkın ortalama bilgi ve uygarlık düzeyini yansıtır.

Halkın bilgisizliği

Sevgili okurlar, Türk toplumunun cehaleti, içinde yaşadığı toprakların tarihini, uydurma öykülerden ve başka bir şeyini bilmeden öğündüğü Osmanlı İmparatorluğu’nun evrensel tarihteki yerini bilmemesinden kaynaklanıyor.

Ve biz Osmanlı’nın, dünya kültür düzeyine hiçbir zaman ulaşamayan kültürel boşluğunu, bilim ve sanayideki umutsuz geriliğini, Çanakkale Savaşı’nı Alman silahlarıyla kazandığını ve Kurtuluş Savaşı’nı dahi doğru dürüst anlatmıyoruz. İslam dünyasındaki ilk ve tek Cumhuriyet olduğunu, uygarlık kriterleri açısından Müslüman dünyasında tek olduğumuzu da bilmiyorlar.

Yaşam kalitesi açısından çağdaş dünyaya en yakın Müslüman ülke olduğumuzu da kimse onlara anlatmıyor.

Türk halkı, 1.7 milyarlık Müslüman dünyasında, Türkler gibi yaşamak isteyen yüz milyonlarca insan olduğunu da bilmiyor. Ama otomobil, gökdelen, televizyon ve telefon gibi araçlarla ne kadar çabuk iç içe yaşamayı öğrendiklerini de akıllarına getirmiyorlar. Sanki bu araçlarla doğmuş gibi yaşıyorlar.

Bu yaşama, kendi kimliğini hiç unutmamış ve 1500 yıllık dilini hâlâ konuşan bir göçer toplumdan bugüne ulaştıklarını ve bundan 100 yıl önce, babalarının kim olduğunu asla bilip düşünmedikleri padişah denen bir adamın kulu olduğunu ve çocukluklarının da ağa denen bir adamın topraklarını kazdıklarını ve onun buğdayını, sapını samanını döğenle işlediklerini anımsamıyorlar. Karmaşık bir toplumun parçaları olduklarını ise hiç akıllarına getirmiyorlar.

Dil var, ama davranış ilkel

Çok az okumuş bu toplumun davranışları şaşırtacak kadar ilkeldir. Onun için ona çağdaş ve uygar denemiyor. Fakat bugüne ulaşmış 1500 yıllık dili hâlâ 150 milyon kişi tarafından konuşulan bir toplum, tarihte çok önemli bir ağırlığa sahiptir.

Ülkenin aydınları ise okumamış, ya da çok az okumuş bu halka, abartılmış ya da eğrilmiş politik propaganda dışında hiç bir gerçek söylemiyorlar.

Günümüzde bu toplumun cahil bir kısmı, eşlerinin boynunu kesmekte uzmanlaşan bir cani ordusu yetiştirdi. Çağdaş her insanın düşüncesini bulandıran bu ilkellik, günde beş saat televizyon seyreden halkın gözü önünde sergileniyor.

Azınlıkta olsa da, Türkiye’nin çağdaş insanları var: Demokrasiden, insan özgürlüğünden, kadın haklarından, çağdaş öğretimden haberi olan milyonlar var. Türkiye’nin çağdaş yüzünü, çağdaş bir politik bilinçle, uygar dünyaya katan bu insanlar, Cumhuriyet’in günümüze ulaşan havarileridir. Fakat iyi niyetli çabaları, halkı ve Türkiye’yi uygar ülkeler arasına sokmaya yetmiyor.

Bu aydınlık, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Osmanlı Ordusu’nun Mustafa Kemal önderliğinde ülkeyi aydınlatan yönetiminin, bütün dünyanın tarih kitaplarına geçmiş ve bugüne kadar söndürülemeyen aydınlığıdır.

Türkiye’nin Avrupa’nın Aydınlanma Devrimi’ne katılması Cumhuriyetle başlar. 1923’ten sonraki Aydınlanma kuşağının içinde yetişen bir aydın olarak, tarihte özel bir konumum olduğunu biliyorum. Beni terbiye edenler de Son Osmanlılar olan annem ve babamdı. Türkiye’yi aydınlatanların başında ise Osmanlı Harbiyesi’nin son yetiştirdiği askerler gelir.

İki temelimiz: Dil ve Türk kimliği

Bu olağanüstü dönemde Atatürk yeni Türk devletinin iki temelini tanımlamıştır. Birincisi Türk dilidir. Dünyanın bugüne kalan en eski dillerinden biridir. Bir Çerkez babanın oğlu olarak dilime annemle eş bir kimlik göstergesi olarak bakıyorum. Türklerin en büyük tarihi mirası dilleridir. Burada Türkleri dünya edebiyatına katkıları bağlamında övemeyiz. Çünkü Türk edebiyatının evrensel bir konumu yok. Çok daha sonra ağızdan ağıza geçen bir iki destan var.

Fakat Dil Devrimi tartışmaları sonucunda devam eden tartışma ve çabalar benim bu satırları yazmama olanak veriyor. Bugün yabancı dillerden almak zorunda olduğu bilimsel sözcükler olsa da, Atatürk’ün çok gelişmiş bir tarih bilinci ile bu topluma ısrarla hediye ettiği Türk dili, geçmişin en değerli mirası ve kimliğimizin de temelidir.

Avrasya’nın doğu-batı aksı üzerinde zaman zaman Türkçe konuşan göçer budunlar, kısa ömürlü devletler kurmuşlardır. Türkçe konuşan Avrasya’nın Tük göçerleri Selçuklu ve Osmanlı Türkleri ile Batı’ya uzanan bu fetihleri tamamlamışlardır. Atatürk’ün Türk kimliğini Türkiye halkının bilincine yerleştirmek için toplumsal çabası onu yücelten çabalardan biridir. Ulu bir Türklük bilincini halka ulaştırmaya çalışması bu dahi lideri Türklüğün en büyük adları arasına yerleştirir.

İkinci kale Türk kimliğidir. Kozmopolit Osmanlı’dan ‘Türk’üm’e gelen bu süreçte, vatanı yaşatacak olan bu Türklerdi. Gazi Mustafa Kemal Paşa, Kurtuluş Savaşı Başkumandanı’nın, zaferden sonra yok olan İmparatorluk ve Osmanlı imgesi yerine koyduğu Türk imgesi, bu halkın hem hakkı hem de kimliği idi.

Gazi, ulusal kimlik ülküsünün yaratıcısıdır. Batılı tarihçiler de bunu anlatmışlardır. Buna sahip çıkmak çağdaş ulusçuluğun yarısıdır.

Gazi Mustafa Kemal Paşa olmadan ne Kurtuluş Savaşı’nın ne de Türkiye’nin yeni bir vatan olmasının tarihi yazılamaz.

Doğan Kuban

Doğan Kuban'ın anısına saygıyla. Bu yazı HBT'nin 138. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban