Osmanlı resim yasağı nasıl cehalete dönüştü?

Doğan Kuban
Osmanlı resim yasağı nasıl cehalete dönüştü?

Dünyanın önemli İslam tarihçilerinin sonuncusu Oleg Grabar, İslamda resim yasağının uydurma olduğunu yazar. Damaskus’da Emevi Halifeleri döneminde, ikonoklast bir Bizanslının belki de bir papazın, resim yasağını Arapların kafasına soktuğunu ve bunun sahih olmayan bir hadiste de geçtiğini yazar.

Bu yüzden kiliseleri süsleyen Hıristiyan resimlerinin çoğunun birer put olduğunu ve bunu yapanların öbür dünyada yaptıkları putu canlandırmak cezası çekeceklerin söylemişlerdir. Bu yasak, İslam dininde o zamandan bu yana hadis olarak kabul edilmiştir. Kilise çok güçlü bir örgüt olduğu için ikon kavgası Bizans’ta da yıllarca sürmüştür.

Osmanlı kültüründe minyatür kitap süsleme aracı olduğu için insan figürü gerçeğini yansıtmak ya da güzelleştirmek amacını taşımaz. Böyle bir çaba Osmanlı minyatüründe yoktur. Avrupa resminin, gerçeği resmetmek, gerçeği yansıtmak için kendine özgü tekniği, kompozisyon kuralları ve renk duyarlığı vardır. Kısacası Osmanlı minyatürü şematik bir resimdir. Tek ya da birden çok objenin, sayısal varlığını ve konumunu gösteren bir bezemesel resimdir. Kitap sınırları içinde, resimle karikatür arasında bir tipolojisi vardır.


Kuşkusuz Fatih’in portresi ile bir nakkaşın Yavuz Selim ya da 3. Murat’ın portelerini din açısından tartışmak olanaksız ve anlamsızdır. Kendi portresini bir Hıristiyana yaptıran Fatih Sultan Mehmet’in Hıristiyan olduğunu söylemek anlamsızdır.

Fotoğraf makinesi resmin kendisi

Osmanlı din adamları, resmi yasak olarak kabul edince, doğayı bütün ayrıntılarıyla yineleyen bir tabloyu ve doğanın ayrıntılarını öğrenme düşüncelerini değersiz bulmuş olabilirler. Avrupa tarihinde ise resim Antikiteden bu yana vardır. Düşüncenin yaptığı gibi, resim de bütün biçimleri, karaları, denizleri, ağaçları, hayvanları, otları, kuşları, ışıkta aydınlanan ve gölgelenen yönleri ile her biçimi ele almaktadırlar. Gerçekte bu bir bilimdir ve doğadan kaynaklanmaktadır.

Bugün kullanıldığı bütün alanlarda resim sanatını yadsıyan kalmadı. Müslümanların ellerinde fotoğraf makineleri ile dolaşmaları resim geleneğinin devamıdır. İslam’da resim yasağına karşın özellikle Hindistan’da dünyanın en güzel portreleri yaratılmıştır.

Resim, disiplin olarak bilimler arasında sayılmıyor, Oysa matematik dahil onu oluşturan bileşenler doğanın bütün varlıklarını içeriyor. Ressamlar kendi sanatlarına bilim demedilerse, ürettikleri yapıtların daha az önemli ve daha az öğretici olduğunu göstermez. Bu yazıda resim sanatının modern yaşamın ayrılmaz temel bir öğesi olduğunu ve resmin bilimin gelişmesi için pratik ve entelektüel bir başlangıç olduğunu söyleyeceğiz.

Resim bilime başlangıç

Lascaux mağaralarındaki figürler bunu açıkça gösterir. İnsan önce gördüğünü çizmiştir. İslam şeriatının, öbür dünyada çizdiğini canlandıracaksın!’ sözü bu bağlamda ikonoklastların çizdiği konuların İsa, Meryem ve Azizlerin yaşamlarından Hıristiyan dini anısının yaşatılması gibi bir düşünce İslam’da söz konusu olamazdı. Çünkü yaratıcı sade Tanrıdır. Onu insan kılığında düşünmek İslam dinine aykırıdır.

Bu ilkel düşünce tutucu Bizans kafası ile Osmanlı kafasını birleştiren bir hastalık olarak İslam dünyasında hâlâ yaşamaktadır. Osmanlıyı Lascaux ilkelleri ile birleştirmiş, insan vücudunun ve doğanın çizilmesini de yasaklayarak, dünyanın tanınmasını, yani bilimsel gözlem yapılmasını engellemiştir. Bu durum Osmanlı döneminde bilimin gelişmemesinin de nedenlerinden biridir.

Resim tarihi, insanın doğayı algılamasıyla başlıyor. Masallar, destanlar, hikâyeler, romanlar ve doğa, yapılan resimlere yansıtılıyor. İnsanoğlu resim yaparken sadece yaşam ve algıladığı doğal çevre ile yetinmez. Çok değişik nitelikleri olan paralel dünyaların hayallerini yaratma yeteneği de vardır.

İlkel insanın yaşamında, Lascaux mağaralarındaki ilkel figürler resmin doğa gözlemi olduğunu gösterir. İnsan resim yaparken, daha gelişmiş aşamalarda insana özgü uygarlık adını verdiğimiz yaratıcılığını da, bu süreç içinde ortaya koyar. Yaratılan paralel, simgesel dünyaların ilk görsel temeli insanın gördüğünün resmini çizebilmesidir.

Avrupa kültürü dilden önce resim sanatından başlayarak incelenmeye başlanabilir. Gerçi antik tapınakların frizleri, ya da Bergama Altarı gibi yapıların heykelleri de doğaya paralel bir dünyanın imgesi olarak etkili üç boyutlu bir kopyadır. Fakat referans antik dünya olduğu için başlangıçta bunu istemeyen Hırıstiyanlar tarafından yasaklanmıştır. Bu da İkonoklast düşüncesidir.

Tarihten ilham almak

Tarihe özgürce bakmak ve ondan ilham almak Rönesans kültürünün geçmişe yönlendirici hümanizma akımının etkisi ile olmuştur. Rönesans hümanizması dinsel tutuculuğu önleyen en güçlü düşünce akımıdır.

Avrupa kültürü Homeros’la birlikte yazılı olarak da dünyaya paralel bir dünyanın hikâyesini anlatmış ve bunu dini kitapların anlattığı bir dünya izlemiştir. Bu hikâyeler kiliselerde heykeller, resimler ve vitraylar olarak yansımıştır. Benzer bir gelenek Çin ve Hint kültürlerinde de vardır. Resim ve heykel Asya’nın büyük kültürlerinde de hayali dünyalar yaratmanın araçlarıdır. Böylece Doğuda ve Batıda, İslam’ın egemen olduğu Avrasya toprakları dışında, görsel sanatların iki temel tekniği, resim ve heykel, insan yaşamını zenginleştiren, boyutlarını değiştiren, estetik duyarlığını keskinleştiren etkinlikler, yaratılar olarak gelişmiştir.

İslam bu alanları kendine, dogmatik ve Kuran’da olmayan bir yorumla resmi yasaklayarak uygarlık yarışını terk etmiştir. Bugün İslam uygarlığı dendiği zaman resimsiz, heykelsiz, bir ortaçağ görüntüsü akla gelir. Buna felsefenin yokluğunu da ekleyebilirsiniz.

Uygarlık sözcüğü, kişi ve olguları anlatan bir sözcük olarak medeniyete eşit değildir, bu da Osmanlı toplumu ve onun Cumhuriyet dönemindeki düşünsel artıklarının hangi kültür düzeyinde kaldıklarını, resme karşı aldıkları tavırlar ile açıklanabilir.

Leonardo, Michelangelo, Rafaello gibi öncüler yaptıkları olağanüstü portreler ve diğer tabloları ile büyük resim tarihini ve kültürünü canlandırmış, İtalyan dünyasını idealize etmiş, Avrupa kültür ve uygarlığının temeli olarak resimlendirmişlerdir.

Mollaların resim düşmanlığı

Resim düşmanı mollalar insan resmini suç olarak ilan ederken, Fatih’in Bellini tarafından yapılmış portresi vardı. İslam dünyasının İran ve Hindistan gibi bölgelerinde yerli ustalar, hükümdarların portrelerini mükemmel tekniklerle yapıyorlardı. Fakat resmin Batı dünyasına getirdiği zenginliği İslam toplumları göremediler. Sonradan öğrendikleri gibi resim sadece dini konuları konu alan bir sanat değildi. Resim dünyanın görsel öğretisi idi. Sadece Müslümanlar değil, bugün insanların hepsi bilmedikleri şeyleri fotoğraf ya da çizimlerden öğreniyorlar. Biz bugün eski İstanbul’u Avrupalı ressamların kalemlerinden öğreniyoruz. Bunun sonucu eski İstanbul’un değer bilmez (ya da uyarılmamış) insanlar tarafından yok edilmesidir.

Bir filozof ya da bir bilim adamı çıkıp bu yasağa karşı çıkmadı. Bu sanayileşen dünyada kabul edilmesi olanaksız bir durumdu. Fakat uygulanmış olması sultan makamının başka bir dünyada yaşamasından kaynaklanmaktaydı. Bu durum kültür açısından bir çöküşü beraberinde getirdi.

Bugün hâlâ aradan yüz yıl geçmesine rağmen dünya biliminde bir yerimiz yok!

Doğan Kuban

Doğan Kuban'ın anısına saygıyla. Bu yazı HBT'nin 145. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban