Osmanlı’dan Cumhuriyet’e politika

Doğan Kuban
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e politika

İkinci Viyana seferinden sonra Osmanlılar Avrupa ile baş edemeyeceklerini anlayıp Batıya kapılarını açmaya başladılar. Günümüzde sade Avrupa’ya değil, Amerika ve Çin’e de kapılar açıldı.

Bugüne kadar ordunun pilotları, yeni uçakların eğitimi için Amerika’da okuyorlardı. Trump hükümeti bunu iptal etmeye karar verdi. Ordunun dışardan aldığı silahlar konusunda bir bilgim yok. Fatih’in Constantinopolis’i alırken kullandığı toplar bir Macar usta tarafından dökülmüştü.

Bugün, teknoloji bakımından fakir ülkelerin yepyeni silahlar karşısında ne kadar kahramanca savaşıp bu savaşları kazanacaklarını söylemek hemen hemen olası değildir. Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı kahramanı Gazi, bunu özellikle vurgulamıştır. (‘Yurtta sulh, cihanda sulh’)


Kendine özgü ortaçağ

Osmanlı devletinin özgün bir ortaçağ kültürü vardır. Bu kültürü Avrupa ile karşılaştırmak anlamsızdır. Osmanlı dönemi, tarihi ve ürettikleri ile, askerlik dışında her alanda, Avrupa karşısında çok yetersiz kalmıştır. Avrupa kültürüne Cumhuriyetle açıldık. Dünyanın sahip olduğu teknolojik düzeye ulaşmak için 1923’den bu yana çok emek sarf ettik. Fakat evrensel teknolojik düzeye ulaşmak çok zaman ister.

Bunun nedeni fakir bir ülkenin parasını yapı teknolojisine yatırmak ve cahil halkı insafsızca tüketime alıştırmaktır. Bu durum dünyada çoktur. Bizim dış borcumuzun büyüklüğünü halkımızın çoğunluğu anlayamaz.

Osmanlı, ürettikleri bakımından Avrupa ile karşılaştırmamalıdır. Osmanlı, Avrupa ve kültürünü dışlamış, bütün yapısıyla değişik bir kültürdür.

Dünya teknolojiye dayalı döneme girdiği zaman yeni teknolojik gelişmeler insan yaşamının yapısını da değiştirmiştir. Cumhuriyet ülkenin bu yöne şekillenmesini sağlayan devrimdir. Osmanlı devletini yıkan cehalet mikrobunun, Osmanlı’nın bize mirası olduğunu anlamaya ve anlatmaya çalışmak, ulusal bir görevdir. İkna etmek, herkesi kötülemekten iyidir.

Gelirler yabancıya teslim

Osmanlı toplumu 1900’de 10-12 milyon nüfuslu bir ülkeydi. Bunun %80- 90’ı köylüydü. İmparatorluğun mali işlerini Dûyun-ı Umumiye adı altında yabancılara teslim etmek şaşırtıcı bir olaydır. Fakat pratik olarak, milyarlarca dolar borcu ile bugünkü Türkiye de aynı durumdadır. Bu hesaba girmeyen, içeriği ve dökümü bilinmeyen borcun, devlete ne tür zorluklar çıkacağını bu günden söyleyemeyiz.

Bildiğimiz, teknolojinin yaşamımızı tümüyle değiştirmiş olmasıdır. Yana yatmış bir gemide çalkantılı denize karşı dayanmak, büyük bir dikkat ve fedakarlık ister. Türkiye’de vatan ve devlet sevgisi olan her vatandaş, devleti partilere feda edemez. Ne yazık ki cahil vatandaşlar, devletin gücünün birlikten geldiğini öğrenememişlerdir. Onlara Almanların, Fransızların, İngilizlerin Birinci Dünya Savaşı’nda nasıl davrandıklarının hikâyelerini anlatmak zordur. Fakat bilinçli olanların, cahil ve ilgisiz olanlara Kurtuluş Savaşı’nda köylünün, genç okumuşların kendilerini nasıl feda ettiklerini anlatmaları gerek.

Tehditler altında yaşıyoruz

Bugünkü koşullarda Türkleri Orta Asya’ya sürmek olanaksızdır. Fakat Avrupalılar, Amerikalılar, Ruslar aç kurt gibi dünyayı gözlüyorlar. Savaş olmayan bir dünya daha görülmedi. Türkiye tehditler altında yaşıyor. Osmanlıdan miras kalan tehlikeleri yaşıyoruz. Eğer Kurtuluş Savaşı zaferi ve Cumhuriyet olmasaydı, Türkiye de Irak gibi bir ölüm kalım sorunu içinde kalabilirdi. Kendine özgü bir ortaçağ kültürü eşsiz olsa bile, bugün bir ayağı çukurdadır.

Sevgili Okurlar,

Türkiye’nin sorunu, toplumu çağdaş dünya hakkında aydınlatmaktır. Bu mesaj övünmek, Viyana kapılarına dayandık demek değildir. Ruslar da İstanbul kapılarına dayanıp, bir de heykel dikmişlerdi. Bizde de şöyle bilim adamları, şöyle matematikçiler vardı demek komiktir.

Bugünkü kriterlere göre kim var?

Bizde ortaçağın temsilcileri olabilir. Ya da büyük minyatür ustaları vardır. Osmanlı adı Batıda yazılan bilim tarihlerinde yoktur. 700 yıllık dönemde yazılmış felsefe kitabı yoktur. Osmanlı özgün bir kültürdür. Fakat ne felsefe, ne bilim ne de sanat tarihine bugünkü kriterlerle girecek bir düşünür yetiştirememiştir.

Osmanlı döneminin en yaratıcı olduğu alan şiirdir. Fakat İran ve Arap edebiyatlarından esinlenmiştir. Türkçe ise bir dil çorbası olmuştur. Lisede Fuzuli ve Baki’nin şiirlerini ezbere okurduk. Baki öğrenciler için acı bir ilaç gibiydi. Şimdi o dönemi hiç görmeyen, Osmanlı tarihini lise kitaplarından, ya da telefondan okuyan çocuklar mezun oldukları zaman Orhan Bey’in Nilüfer hatunla evlendiğini, Yıldırım’ın Ankara’da Timur’a nasıl yenildiğini hatırlıyorlar. Fakat Osmanlı toplumunu hiç hatırlamıyorlar.

Türkiye’de herkes cahil fakat reklam bilgini ya da seyircisi.

Doğan Kuban

Doğan Kuban'ın anısına saygıyla. Bu yazı HBT'nin 170. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban