Rönesans ve eğitim

Doğan Kuban
Rönesans ve eğitim

Türkiye’de uluslararası sıralamaya giren okul yok. Kısaca eğitim birikimi olmayan toplumların sonu fakirlik ve cehalettir.

Rönesans sözcüğünü okuyanlar işitmiştir. Fakat çoğu kimse Rönesans hakkında fazla bilgiye sahip değildir.

Hümanizmayı, tanrıyı insan şeklinde düşünmemiş insanlar, Michelangelo’nun Vatikan Sistina Şapeli’ndeki “Pieta” heykeliyle ilgili entelektüel ya da görsel özellikleri hakkında bilgiye dayalı hiçbir şey söyleyemezler.


Oysa bu gelenekle başlayan, 15. yüzyıldan bu yana bütün sanat alanlarında hümanizma ile zenginleşen yeni bir dünya vizyonu ile Avrupa, kültürün en büyük ve en etkili aşamasına ulaşmıştır.

Bu gelişimi, 17. yüzyıldan sonra izleyerek, zenginleştirerek ve bunu teknolojiyle birleştirerek bugünü yaratmışlardır.

Kapılar kapanıyor

15. yüzyılda Türklerin Constantinopolis’i aldıkları ve Fatih’in İtalya’yı ele geçirdiği yıllardır. Otranto çıkarmasından sonra pratikte Osmanlı yönetimi, Rönesans gelişmelerine kapılarını kapatmıştır.

Rönesans ve onu izleyen yüzyıllarda sanatsal ve bilimsel patlama Avrupa’yı bugünkü uygarlık aşamasına getirmiş, sadece Avrupa’da değil, onların sömürgeleri de bu davranışları benimsemiş ya da taklit etmişlerdir.

Kurtuluş Savaşı(ndan sonra laik cumhuriyet kurulunca İslam dünyasındaki tek çağdaş devlet örneği de kurulmuştur. Bugün dünyadaki İslam ülkelerinde yeni devlet örgütlenmesi, zaman ve paranın yetiştiği ölçüde hızlı bir gelişme göstermiştir.

Yeni kurulan okullarda verilen eğitim çağa hazır olma olanağı verdi. Türk çocukları arasında çok yetenekli çocuklar vardı. Orta halli ailelerin çocukları cumhuriyet kadrolarının hepsinde başarılı olmuştu. Türkiye’nin büyük şansızlığı Atatürk’ün erken ölümü ve yıkıcı bir dünya savaşının arasında kalmasıydı. İsmet Paşa ülkeyi o savaşa girmekten kurtardı. Fakat şu gerçek anlaşılmadan Kurtuluş Savaşı anlatılamaz. Kurtuluş Savaşı Anadolu’da kalan Osmanlı ordusu ve onun komutanları sayesinde başarıya ulaşmıştır.

Bu konuda yapılan politik tartışmalar anlamsızdır. Komutansız ordu olmaz.

Anlamadıkları dil ile eğitim

Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın ve 3. Ahmet’in yapmak istediği reformlar gerçekleşseydi, Türkiye 19. yüzyıla kadar Avrupa kültür düzeyine yetişebilecek bir performans gösterebilirdi. Fakat bu teşebbüslerin hepsine karşı konuldu. Bu tutum Osmanlı toplumunu Kuran ve hadisle sınırlamış, bu durum da Arapça öğrenmeyi gerektirdiği için çocuklar hiçbir zaman anlamadıkları bu dil ile ayet ezberlemeye çalıştılar.

Buna ek olarak matematikte 4 işlem öğretiliyordu. 1940’lara kadar köylü oranı %90 olduğu için Anadolu’da okuma yazma oranı %1.5 idi. (Benim oğlum bina okur, yatar kalkar yine okur) sözü, okuma bilmeyenlerle bir tür alay etmekti.

Gerçek araştırıcıların başında gelen Adnan Adıvar, medrese okuyan çocukların, okulu bitirdikten sonra Arapça bir mektup bile yazamadıklarını aktarır. Ben üniversiteyi bitirene kadar, imza atabilene okur yazar gözüyle bakılırdı.

Türkiye, 82 milyon nüfusu, topraklarının büyüklüğü ile sayısal olarak, dünyanın büyük devletlerinden biridir. 1923’den bu yana İslam dünyasında tek demokrasidir.

Bu durumu incelediğiniz zaman 105 yıldır Türkiye’nin neden sanayileşemediğini, neden felsefede, edebiyatta, bilimde, sanatta dünya çapında bir düşünür yetiştiremediğimizi, dünyada tanınmış bir sanatçımız ve yazarımız olmadığını düşünmemiz gerek. Nazım Hikmet yaratıcı bir şair olmasına karşın politik inancı nedeniyle dünya çapında ün kazandı.

İmparatorlukta üniversite ve daha küçük düzeylerde eğitim yoktu. Askerlerin özel eğitimleri bağımsızdır. İmparatorluğun Anadolu’da nüfusu 4 milyonu geçmiyordu. İmparatorluğun idari sistemi vergi ve savaş üzerine kurulmuştu.

Sen, ben, öteki tartışması

Sevgili Okurlar,

Türkiye’nin 1950’den bu yana, nüfusunun hızla artması, ordunun 1980’e kadar sivil idareyi zorlaması, o zamandan bu yana vatandaşa güven veren seçim olmamasına neden oldu. Olasılıkla halkın politikacılardan sıtkı sıyrılmıştı. Ülkenin sorunları sen ben ve öteki tartışmasına dönüştü.

Bununla birlikte yüzlerce milyar dolar dış borç oluştu. Bunun nasıl ödeneceği belli değil. Cezası da enflasyon olarak geldi. Bütün bunlar fakir ve cahil her ülkede olabilir. Fakat bunların karşında aydınların ve politikacıların halkı uyandıracak bir politikası olmalı. 200 üniversitesi olan Türkiye’de uluslararası sıralamaya giren okul yok. Kısaca eğitim birikimi olmayan toplumların sonu fakirlik ve cehalettir.

Sevgili Okurlar,

Herkesten bunun yanıtının aranmasını isteyin. Bu yeni politiko-ekonominin yapısı bugün Irak ve Suriye’de gerçekleşmiştir. Türkiye’deki cehalet, Osmanlı cehaletinin mirasıdır.

Doğan Kuban

Doğan Kuban'ın anısına saygıyla. Bu yazı HBT'nin 154. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban