Sanat ve uygarlık

Doğan Kuban
Sanat ve uygarlık

Yaratıcı, sadece varlığından, düşüncesinden, hayalinden dünya ile kurduğu ruhsal ilişkiden ve kullandığı ifade aracılığı ile o zamana kadar var olmayan bir nesneyi kendi düşünce ve yeteneğinden var eden bir sanatçıdır.

Bu bağlamda müzisyen, ressam, heykeltıraş, şair, özgün kuramlar ortaya koyan filozof, yeni araçlar üreten mühendis, kompozitörden farklı bir yaratma süreci tanımlıyorlar. Ressam, heykeltıraş dünyadan ilham alıyorlar. Biçim ve renk olarak yaşayan çevreyi yorumluyorlar. Yazarlar, insan ve toplumları gözlemleyerek ve çok kez taklit ederek yaratıcı oluyorlar.

Güzel bir aristokrat kadının portresini yapan Rönesans ressamını, insan vücudunu olağanüstü bir ifade ile bir spiritüel mesaj olarak kullanan Rodin’i, San Pietro’daki eşsiz Pieta heykelini yapan Michelangelo’yu yaratıcı sanatçılar olarak yüceltiyoruz. Fakat bu yaratı, ilhamını dünyadan, çevreden ve insandan alıyor. Başlangıçta bir örnek var. Gerçi soyut sanat kuramı bu ilişkiyi kuramsal olarak bir süre ortadan kaldırdı, ama bugün bu moda anlamını yitirdi.


Musiki neyi örnek alıyor?

Fakat musikinin örnek aldığı bir dış dünya musikisi yok. Ses var, ama musiki geleneğinde yaratılan ses düzenlerinin doğada eşi yok. Onun için bir musiki yapıtından daha özgün, sadece insan beyninin yarattığı bir sanat yapıtı, başka bir yaratı alanında yok. Bu gözlemin doğal sonucu olarak, toplum, insan, doğadan başlayan, ilhamını doğadan alan hiçbir sanat yapıtı mutlak bir yaratma değil, kendi dışında bir varlığa referans veren bir yaratma türü oluyor.

Bu, bir ressamı, bir şairi, müzisyene göre küçültmüyor. Sıradan bir kompozitör, Leonardo’dan daha önemli olmuyor. Sadece müzik kompozisyonu, dünyaya referans vermeyen sanat yapıtıdır! Musiki, insan beyninin özgür yaratısı. Sadece şarkı besteleyen kompozitör sözcükleri kullanarak yaşama referans veriyor. Müzik folkloru insan üzerine kuruluyor. Bu gözlem en bağımsız yaratıcıların müzik besteleyenler olduğunu gösteriyor.

Müzik tüm kültürlerin yapısında var

Şarkıya ve ritme dayalı halk müziği günümüzde yaşıyor. Modern müzik ve caz, Afrika folkloru ile klasik müziğin kuralları arasında, özgür bir musiki türü yarattı. Buna, yaşamsal bir modelden bağımsız musiki olarak bakılabilir. Ne var ki amacı insanı etkilemek. Bu arakesitte, insanın etkilenmesini klasik musiki ile cazı birleştiren bir özellik olarak görüp, 9. Senfoni ile Glenn Miller’in bir parçasını karşılaştırmak fazla abartma olur. Beethoven ya da Mozart insanları etkiliyorlar denebilir. İnsanlar yıldızlardan, güneşten, denizdeki fırtınadan da etkileniyor. Fakat onları biz yaratmıyoruz. Klasik musiki insan beyninin yarattığı bir fırtına. Atom bombasına da insan beyninin yarattığı bir fırtına olarak bakılabilir. Fakat bu şeytanla ortak bir yaratma olabilir.

Kültür tarihinde ilginç olan, klasik musikinin sadece Avrupa kültüründe yaratılmış olmasıdır. Çin’de, Hint’te, Amerika’da, Osmanlı’da yok. Büyük kompozitörlerin hepsi Avrupalı. Bach’tan biraz önce ortaya çıkan bir insan dizisi. Bunların içinde dünya müziğinin en büyük yaratıcıları var. Diziyi bitirmek gerekir mi? Bunun yanıtını vermek beni aşar. Kanımca bunların arasında bütün koşulları aşarak yaratan en büyük sanatçı Beethoven’dir.

Müzik, en saf insan yaratısıdır

Bertrand Russel “Eğer matematik doğru anlaşılırsa sadece gerçeğin değil, güzelliğin de ifadesidir” der. Musikinin yapısı matematikseldir. Sayısal ilişkiler olmadan kompozisyon yapılamaz. Düşüncede, edebiyatta, şiirde, resimde, heykelde yaratmak için matematiksel kurgu zorunlu değildir. Mimari tasarımın uygulamasında, statik nedenlerde sayı ve geometri gereklidir. Fakat bu sadece sayısaldır. Matematiksel bir örgüye indirgenebilecek tek sanat, musikidir. Beethoven’in sağırken bile büyük kompozisyonlar yapması, beynin sesle sayı arasında matematiksel bir ilişki kurduğunu gösteren en büyük kanıttır. Evrenin matematiksel yapısı düşünülürse, musikinin de tarih boyunca varlığını kanıtlamış bir insan yaratması olduğunu ve olasılıkla, insani yetenekleri en çok kullanan sanat olduğunu da kanıtlıyor.

Eflatun evrenin temelinde sayı olduğunu söylüyordu. İnsan yaşamında oyunun ve şarkının yaygınlığı, dinde, savaşta, ölümde sahip olduğu etki, musikinin insanın yarattığı en büyük sanat olduğunu kanıtlar. Çünkü en saf insan yaratısıdır.

Batı dünyasının kültür ve uygarlıkta lider olması o uygarlığın diğerlerinden farklı kalitelerini gösteriyorsa, yarattığı musiki bunun göstergesi olabilir.

Çin, uygarlık yarışında Rönesans’a kadar önde gidiyordu. Fakat 19. yüzyılda bir Batı sömürgesi oldu. Günümüzde sanayi üretimi ABD’yi geçen Çin’in geleneksel musikisine dönmeyip yılda 50 milyon piyano öğrencisi yetiştirmesi, musikiyi en çok geliştiren kültürün Batı uygarlığı olduğunu kanıtlayan çok önemli bir çağdaş kültür işaretidir.

Avrupa orkestralarında sayıları giderek artan Uzakdoğulular bu ilgileriyle Batı müziğinin evrensel konumunu kanıtlıyorlar. Müziğin sanatların tacı olması matematikle iç içe olmasından kaynaklanıyor. Fakat matematik insanların ruhlarına hitap etmiyor. Matematik musiki gibi milyarları tarih boyunca coşturan bir etkinlik değil. Yine de en büyük yaratıcı sanatçı Beethoven dersek buna katılan milyonlar olacaktır. En büyük, etkili ve dünya egemeni uygarlığın da Avrupa’da geliştiğini yadsımak olanaksızdır. Yaratıcı uygarlığın en önemli bileşenlerinden biri olduğunu yadsımak, uygarlığı reddetmekle aynı şeydir.

Çöküntüden kurtulmanın bir yolu

Sevgili okuyucular,

Bu gözlemde, ülkenin içine düştüğü kültürel boşluktan ve onun sonucu olacak çöküntüden kurtulmasının çözümlerinden biri var. Türk halkının çağdaş uygarlıkla ilgisi, dünyanın çağdaş kültürel performanslarını taklit etmeğe çalışırken, bilgisizlik ve ilgisizlikten kaynaklanan bir başarısızlık var. Sadece mal ve düşünce ithal ederek ulaşılan bir uygarlık yok!

Türk toplumu çağdaş uygarlığın ortağı değil. Kaldı ki bunu istemeyenlerin sesleri de oldukça yüksek çıkıyor. Ne var ki ekonomik çöküntünün başlıca nedeni, bütün yaşam araçlarını ithal edip onları üretenlerin amaçlarını yadsımaktır. Bu tutum, alınan araçların kullanılmalarını olumsuz etkiliyor. Bu ekonomik olarak, hiçbir aracı zarar etmeden kullanamıyoruz, demektir. Buna müzik alanı da dahil. Radyo, televizyon musikisiz olmuyor. Folklor, caz, Aşık Veysel, Dede Efendi, Avrupa’da yetişmiş büyük virtüözlerimiz boşluğu dolduramaz. Durum bütün sanat dallarında aynıdır. Musiki ve diğer sanatlar uygarlığın sade cilaları değil, göstergeleridir.

Toplumun sanatsal hamlığı ve duyarsızlığı, belki inanmayacaksınız ama sanatları dışlamamızdan kaynaklanıyor. Öğretimde, matematikte, bilimde, teknolojide üretim kısırlığı, fakirlikle birleşerek ortalığı çınlatıyor. Türkiye’nin bütün dünyanın gündeminde olan acıklı durumunu kendi çabalarımızla düzeltemez, çağdaşlaşıp dünyaya katılamazsak, dışarıdan bir çözüm beklentisi de faydasızdır. İslam katarına katılmak ekonomik kölelik yoludur.

Not: Bu makale, Türk tarihinde yaratıcı olmadığı anlamına yorumlanmamalıdır. Her toplum kendi koşulları içinde yaratıcı yetiştirir ama tohumlarından tarla ya da orman yetiştiremez!

Doğan Kuban


Bu yazı HBT'nin 71. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban