Toplum üzerine düşünceler…

Doğan Kuban
Toplum üzerine düşünceler…

Kişinin kendini ilgilendiren olaylar karşısındaki tepkisi her zaman anlaşılmaz. Olasılıkla kendisi de bilmez. Tek tek her kişiyi soruşturma olanağı da yoktur. Fakat toplumsal davranışlar incelendiğinde bilinen koşullarda toplumun nasıl davrandığı görülebilir ve analiz edilebilir. Örneğin Kurtuluş Savaşında halk Yunan işgaline karşı genel olarak cepheye gitti. Bu toplumsal bir davranıştı. Fakat siperden başını çıkarmaması, ya da, 'Ya Allah!' diyerek siperden fırlaması kendine özgü davranışsal yapısıdır. Hiç bir kişi, kişisel sorunları için, topluma zarar vermedikçe suçlanmaz. Fakat, devletten soyut olarak sorumluyuz. Bu sorumluluk toplum ve hükümeti de kapsar. Bütün bu suçlu arama çabaları, cinayetleri, kazaları, doğal felaketler gibi olayları da kapsar.

Sorunların birikimi

Kanımca ülkeyi rahatsız eden asıl sorunlar uzun bir tarihsel zaman diliminde birikmiştir. Bunların başında cehalet gelir. Bu bilgisizliğin temeli atlı-göçere kadar gider. Bütün göçerler gibi, atlı göçerlerimiz de Anadolu'yu istila ederken okuma yazma bilmiyordu.


Osmanlı’nın İmparatorluğu çökerken Anadolu nüfusu 10-15 milyon arasındadır. Cumhuriyet ilan edildiği zaman 15 milyondu. Orta Asya'dan Anadolu'ya, Selçuklu İmparatorluğun kadar, gelen göçerlerin sayısı 200,000- 300,000 kadar olabilir. Bunlara, Asya’nın her köşesinden başka Türk göçerler katılmış olmalıdır.

Anadolu’nun Bizanslı halkı Türklerle birlikte yaşadı. Özellikle Fatih kilise kapılarını açtıktan sonra oluşan bu kozmopolit toplumda Türkler azınlıkta kaldılar.

Balkan seferlerinden sonra Türkler hep azınlıktaydılar, fakat dil ve dinleriyle sultana bağlı kaldılar. Yeniçeriler genelde Hacı Bektaşı Veli’nin müridlerinden oluştu. Böylece Osmanlı ordusunun en güçlü birliği Hıristiyan dönmelerden oluştu. İmparatorluğun, sadrazama kadar her konumda dönmeleri kullandığını biliyoruz.

Kontrolü zor toplum

Osmanlı devletini yıkan nedenlerin belki de en önemlisi yeniçerilerdi. Fatih Topkapı’dan geçerken sadrazam, kendi aralarında kendi dillerini konuşan askerleri göstererek; “Şunlara Türkçe öğretin” dediği söylenir. Değişik diller konuşan askerler nasıl savaşıyorlardı? Acaba onlara dil öğreten hocaları var mıydı?

Osmanlı toplumu çok sayıda değişik ırklardan oluşan kozmopolit bir toplumdu. Türkler, Yemen’den ve Cezayir’den Anadolu sınırlarına, Suriye ve Irak’ı da içeren bir Arap denizi, Osmanlı vatandaşı olan Rumlar, Yahudiler, Lazlar, Kürtler, İranlılar, Çerkezler, buna Balkanlar’da Bulgarlar, Makedonyalılar, Arnavutları da katarsak, Osmanlı kontrolü olanaksız bir toplum olur.

Bu kargaşada imparatorluğu 700 yıl ayakta tutan Osmanlı sülalesidir. İlginç olan, bu sözüm ona Türk sülalesinin anneleri genelde savaşlarda esir olan Hıristiyan kızlardır. Sultanlar ırki olarak Türk değildir. İstanbul’un başkent olmasının yanlış olduğunu, haremde kadınların iki tane ve Müslüman olması gerektiğini söyleyen 2. Osman, yeniçeriler tarafından öldürülmüştür.

Padişahlar birer genetik harika

Son padişahlar ırk açısından, genetik yapı olarak dünyanın en karmaşık ailesidir. Herhalde, sadece işgal ettikleri ülkelerin değil, bütün kıtanın kanını taşıyorlardı. Buna Kuzey Afrika'yı da katabilirsiniz.

Her sultan bir genetik harikasıdır. Üçüncü Murat’ın hareminde 200 cariye varmış. Bu komedi İstanbul’un fethinden sonra yoğunlaşmıştır. Buna karşılık genelde, kültür açısından İtalyan bir annenin Türk olarak doğan çocuğuna, İtalyan gibi yaşamasını öğretmesi olanaksızdır. Çocukken ‘Saraylı’lar tanımıştık.

Şehzadeler biraz Arapça ve biraz da Farsça öğrenirlerdi. Bizim tarihimizde yazar olan bir sultan yoktur. En kültürlü olan, antik kitaplardan bazılarını da okuyan Fatih'dir. Rum annesinden Grekçeyi öğrendiği söylenir. Kuşkusuz sultanlar içinde Bizanslılarla en sıkı ilişkisi olan odur ve Bizanslı Mahmut Paşayı sadrazam yapması o dönemin eğilimlerini açıklar.

Fakat yabancı bir kadının oğlunun sultan olması bir sorundur. Şehzadelerin öğrendiği Arapça ve Farsçaydı.

Bu eğitim, özel bir kaç şehzade dışında, cahil padişahların yediyüz yıl boyunca son sözü söyleyen sadece egemen olarak kalmaları sonucunu doğurdu. Bize okulda övülerek anlatılan Fatih Sultan Mehmet’ten başka bu ortalamanın üzerinde olan tek bir padişah vardır, o da yeniçerileri sonunda dağıtan 2. Mahmut’tur.

Savaş kazananlar

Gerçi birçok sultan ünlü savaşları kazanarak gazi oldukları için Osmanlı tarihinde ünlenmişlerdi. Kanuni Sultan Süleyman devlet yapısını iyileştirdiği için ‘Kanuni’ unvanını taşır. Toplumu yenileyecek okullar açılmasına, Medrese her zaman karşı çıkmıştır. İmparatorluk dönemindeki yeni kurumlar açılmasına olanak vermemişlerdir. Yeni okullar sadece kentlerde açılabilmiştir.

Nüfusun onda dokuzunun okuma yazma bilmediği bir ülkede, resim yasakları gibi dini engeller de çıktığını, orada felsefe, bilim, sanatın gelişmediğini biliyoruz. Osmanlı’nın batışında da, bu durumun genel itibarıyla olumsuz etkisi oldu. Tanzimat bir çok yenilikler getirdi. Okullar açtı. Fakat yüzlerce yıllık yokluktan sonra bugün gelişmemişlik basamağındayız hâlâ.

Modern seferberlik şart

Sevgili Okurlar, daha önceki yazılarda yaptığım çağrıyı yineleyerek, bir seferberlik içine girmemiz gerektiğini yineliyorum, bizi teknolojide dünya düzeyine, kısa zamanda yetiştirecek, bilim ve teknoloji politikalarına bütünleşik bir eğitim programı yapmak ve sanayinin teknolojik düzeyini yükseltmek bir zorunluluktur.

Bu modern seferberlik, her türlü belayla sınanmakta olan yerkürede, Türk toplumu için hayat memat meselesidir.

Doğan Kuban

Doğan Kuban'ın anısına saygıyla. Bu yazı HBT'nin 209. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban