Ülkenin gündemi

Doğan Kuban
Ülkenin gündemi

Sevgili okurlar, toplumların tek gündemi olmaz. Kurtuluş Savaşı’nda sorun, imparatorluk gibi yok olmaktı. Fakat ölüm-kalım sorunu değilse, çağdaş devletin sorunları ve onları çözmek için hazırlanan programlar çok sayıdadır. Günümüzde çalışmanın örgütlenmesi, hassas, uzmanlık isteyen, olasılıkla en zor toplumsal sorumluluktur.

Hiçbir program ötekinden daha önemli değildir. Kişiden devlete kadar on binlerce, bazen yaşamsal nitelikte kişisel, kurumsal resmi sayısız program, aynı zamanda uygulanır. Belediyenin, ailenin, ilkokulun ya da üniversitenin programları, hiçbir boyutuyla, birbirine uymaz. Toplumda belli bir düzen olması için, daha doğrusu insanlar ortak etkinliklerini yapsınlar diye, hükümetler genel tatil saatleri saptarlar. Genelde görevli insanlar ortak zaman programlarında çalışırlar.

Program makine gibi çalışmalı


Toplumların uygarlık düzeyi bu programların iyi bir makine gibi çalışmasını gerektirir. Londra’da, Paris’te metro, yaşamın programına uygun modern bir ulaşımın en güvenilir öğelerinden biridir. 1955’de ilk kez denediğim bu sistem, bundan birkaç yıl önce de aynı düzenle çalışıyordu.

Çünkü Paris ve Londra’nın merkez alanlarının nüfusu gökdelenlerle artmamıştı. 1940’larda Boğaziçi’nde boğaz vapurlarını işleten ‘Şirketi Hayriye’, 1993’de ben üniversiteden emekli olana kadar, Boğaziçi ile İstanbul arasında mükemmel bir programla taşıdı. Sonradan küçük motor sahiplerine verilen özel işletme programı, nüfusu 50 000’den, milyona erişmiş Boğaziçi’ne hizmet edemedi. Kıyılardaki motorlu araç yolları İstanbul’un incisi Boğaz’ı haşat etti. Türkiye’de motorlu araç trafiği, tarım topraklarının kentlere göç sonucu boş bırakılması, giderek artan enerji gereksinmesine, tarım alanlarını sulayan dereleri, ırmakları feda etmek, programsız yaşamın göstergesidir.

Hangi sorunu çözdük?

Gerçi bunları söyleye söyleye boğamız kurudu. Hatta aynı sözleri dinlemekten bıktık. Fakat bıkmak yeterli bir davranış değil. İstanbul dünyanın kalabalık kentleri arasında 2017’de on beşinci sırada. Böylece Avrupa’yı da geçtik. Paris, Londra, New York bizim yanımızda cüce kaldılar.

Peki sanayileşmeyi tamamladık mı? Dünya bilim tarihine yeni araştırıcılar mı yetiştirdik?

Tanınmış bir bilim adamımız mı var? Bir filozofumuz var mı dünya listelerinde? Otomobillerimizi biz mi üretiyoruz? Çok patent mi alıyoruz? Bilimsel kitap mı yayınlıyoruz?

Çok mu kitap okuyoruz? Üniversitelerimizin yayınları çok mu kabarık? Toplumun adam başına geliri mi yüksek? Dış borcu mu hafif?

Sevgili okurlar, garip bir durum var: Politika alanında bu sorunların hiç olmaması! Yani halkın haberi olduğu, ülkeyi ilgilendiren haberler, politikacıların söyleminde yok! Gazetelerin haberleri de sorunlara kıyısından değiniyor. Halkın da zaten ilgisi yok derseniz, o da doğru. Halkın doğrudan kendisine sorsanız, makalenin başındaki sorunlar akıllara gelmez. Türk halkı, politikacıların tartışmalarını basit şekli ile yineler. Fakat politikacılar Türkiye’nin gerçek sorunlarına değinmedikleri için cahil toplum da enerji, tarımsal üretim, sanayileşme, öğretim gibi konuları sorgulayacak bilgi sahibi değildir.

Bu politik kör döğüşü, halkı geleceği konusunda aydınlatmaz. Bunun sonucu da sokaktaki insanın ülkenin geleceği konusunda hiç bir fikri olmamasıdır. O zaman adı demokrasi olan ülkede, halkın konuştuğu şey, bir parti başkanın evini, diğer bir partinin üyelerinin basması olur. Bunu başkanlar arasında sokak kavgasına benzer ağız dalaşı gösterisi izler.

HBT okurları biliyor, ama

Sevgili okurlar, siz dünyanın enerji sorununun partiler arasında tartışıldığını işittiniz mi? Türkiye’nin dış borcunu biliyor musunuz?

Borç ödeme programının bir Amerikalı firmaya verilmek istendiğini biliyor musunuz? Osmanlı ‘Düyunu Umumiye’sini işittiniz mi?

Peki, Türkiye’deki yüksek öğretimin uluslararası sıralamadaki yerini işittiniz mi? Kuşkusuz, HBT okuyanların çoğu bu sorunlar hakkında bir ölçüde bilgi sahibi olmuştur. Fakat bir kaç bin kişinin, olup bitenleri bilmesi ülkenin geleceğini kurtarmaz. Son ekonomik kriz, sınav krizi, yangın alarmıdır. Kim suçlu?

Bir toplumun, özellikle cahil bir toplumun başına gelenlere bir iki kişinin neden olduğunu sanması cahilliğinin kanıtıdır. Bu tavır, toplumun, gelişmeyi hâlâ kendinde değil, üç beş politikacıda aramasıdır.

Başına gelecekleri anlamamasını ise hâlâ dünyadan habersiz yaşamasından kaynaklandığını öğrenmemiş olmasıdır.

Köylerden gelenler dünyanın başka toplumlarla birlikte yaşadığını tam kavrayamadılar. Eğer bugün dardaysanız, bu durumdan bütün dünyanın sömürenleri ortak yararlanıyorlar. Eğer bir sömürü varsa, sorumlu sizin gökdelen yaptıran patronunuz değildir. Dünyada bir sultanın kulu değilsiniz. Dünya bu kulluktan kurtulmak için 600 yıldır uğraşıyor. Eğer kendinizi sadece bir parti üyesi olarak görüyorsanız, başka insan kimliğiniz yoksa, siz dünyanın uygarlık düzeyinin 600 yıl gerisindesiniz.

Fakat bu da olanaksız. büyük bir kentte yaşayıp kendinizi Fatih döneminde hissetmek de kabil değil. Böyle insan cahil sınıfının en has üyesi oluyor. Farkında olmadan ucuz ücretle parti üyesi oluyor.

Politikacılara sorun

Sevgili okurlar, ucuz işçi olarak milyonlarca insan yurt dışına gidemez. Fantezi hikâyelere inanmayın. Politikacılara Türkiye’nin gerçek sorunlarını sorun. Hangi sorunlar?

• Türkiye sanayileşmesini gelişmiş ülkeler düzeyine ne zaman getirecek?

• Türkiye ne zaman kendine yetişecek tarımsal üretime kavuşacak?

• Türkiye ne zaman kendine yetişecek enerjiyi üretecek?

• Türkiye ne zaman sanayileşmesini süratle tamamlayacak ve teknik elemanları kendi okullarında yetiştirecek?

Birincil sorun temel programın gerçekçi verilerle hazırlanması, politik jargondan uzaklaşılmasıdır. Bu seviyeye ulaşmak için bütün sorunların amaçlarına uygun programlar geliştirilmelidir.

Türkiye’de politikacılar konuşmalarında bunun dışında laflar ediyorlarsa boşuna konuşuyorlar demektir. Bu sanayileşme çabasının gerçekleşmesi öğretimin bu amaca dönük programlanmasına bağlıdır. (Bunu yinelediğim için özür dilerim. Fakat öğretim başarının temelidir. Yinelemeği sürdüreceğim.) Bu programda yük politikacılarda ve üniversitelerdedir.

Sanayileşmeden yaşayamayız

Sevgili okurlar, 92 yaşında bir Cumhuriyet çocuğuyum. Başarılı bir akademisyen yaşamı geçirdim. Anadolu’nun çok fakir, gelişmemiş halini, Ankara’nın kuruluşunu, askeri darbeleri; ABD’nin, Rusya’nın ciddi müdahalelerini ve 1980’den bu yana Cumhuriyete yapılan müdahaleleri biliyorum. Fakat bugün, yüzbinlerce okumuşun yaptığı gibi Türkiye’ye dönmemeyi aklıma bile getirmedim. Biz Türk tarihinin şerefli ve mutlu günlerinde okuduk. Türkiye 20 milyon nüfuslu olmadan üniversiteyi bitirdim.

Dünyanın bugünkü ekonomik ve kültürel durumunda yurt dışında Türkler ne Batıya ne de Doğuya kabul edilebilirler. İyi okumuş bazı gençler, iyi referanslı teknisyenler, uzmanlar ya da paralı öğrenciler gidebilirler.

Bizim sanayileşmeden yaşamamız olanaksızdır. Bütün ülkeler gibi, kendine yeten sanayi toplumu ya da ekonomik köle toplumu dışında alternatif yoktur.

Belki uzmanlar, kuramsal olarak başka çözümler önerebilirler. Ya da doğanın bizi yok etmesi sorunları çözer.

Fakat daha insancıl bir çözüm, seçim gibi her tür demokrasiyi yok edebilen bir yöntem yerine, insancıl ve akıllı bir toplumsal işbirliğidir.

Benim göreceğim bir gelecek yok!

Doğan Kuban

Doğan Kuban'ın anısına saygıyla. Bu yazı HBT'nin 135. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban