Ulusal kültür ve çağdaş uygarlığa yetişememek

Doğan Kuban
Ulusal kültür ve çağdaş uygarlığa yetişememek

Sevgili okurlar, her toplumun kendine özgü bir kültürü vardır. Uygarı (adabı Muaşeret) kavramını (Toplumsal Davranış) sözcüğü ile karşılarsak, Ulusal bütünlüğün temel ilkelerinden biri bu olur.

Bunu çocukluğumdan bu yana çok iyi anımsıyorum. Kentliler köylülere ‘kaba saba, muaşeret bilmez’ derlerdi. Fakat herhangi bir davranış sonsuza kadar devam etmez. Toplum dünyaya paralel olarak değişir. Televizyon otomobil ve telefon yeni yaşam protokolleri gerektirir. Örneğin bir geçitte ışık yayalar için açıksa otomobil geçemez. Dünyadan bağımsız toplum kalmadı. Bir toplum, kültürü ve ekonomisi ile gelişmiş toplumların ulaştığı düzeyle karşılaştırarak değerleniyor.

Osmanlı döneminde uydurma hadislerle, ya da Gazali’nin ‘Tehafüt’ adlı kitabından esinlenerek, felsefe içeren kitaplar da dışlanmıştır.


Osmanlı’da resim, heykel, felsefe yoktu. Bilim de medresenin karşı koyması yüzünden gelişmemiştir. Üniversite sözcüğünün karşılığı Osmanlı döneminde Darülfünun idi. Arapça olan bu isim ‘Fen Bilimleri Evi’ anlamına gelir.

En büyük entelektüel aşama

Bağdat’ta Abbasilerin açtığı (Dar-ül Hikma) okul Felsefe Evi adını taşıyordu. Abbasiler döneminde 9-11. yüzyıllar arası en önemli kültür devrimi ve İslam tarihinin en büyük entelektüel aşamasıdır. Dar-ül Hikma (Felsefe Evi) çevresinde 911 adet Yunanca ve Latince kitap Arapçaya çevrilmişti. Arap-İslam kültürünün antik düşünceye en yakın olduğu dönemdi.

Rönesans’ın başladığı günlerde Arapçadan Latinceye çevrilen kitaplar arasında Farabi, İbni Sina, Biruni, İbni Rüşt gibi filozoflar da vardı.

İbni Rüşt İspanyada ikinci Aristo adıyla ünlenmişti. Harezmi, Batı matematik tarihine girmiştir. Fakat mutasavvuf Gazali’nin ‘Tehafüt’ kitabından, 11. yüzyıldan bu yana Avrupa felsefe ve bilim tarihinde İslam kültürüne referans yoktur. Avrupa’da en çok ün kazanan İbn-i Sina (Avicenna) yazdığı tıp ansiklopedisi ile literatüre girmiştir.

Türkler sahnede, İslam’da kapılar kapandı

Türkler Osmanlı Beyliğini 1299-1300’de kurdukları zaman İslam kültüründe nefes kalmamıştı. Kuşkusuz İslam kültüründe de kendine özgü nitelikler vardı. Türk kültürü atlı göçerler Anadolu’ya gelince inşaat, ziraat gibi alanlarda Bizans’ın varisi olmuşlardır, fakat Gazali düşüncesi bilim ve felsefe konusunda kapıları kapatmıştır.

O sırada felsefe matematik ve diğer bilimlerin ayrılmış alanları yoktu. İstanbul’un fethine kadar Türkler yarı göçerdi. Balkanları büyük bir hızla ele geçirmek için savaşıyorlardı. Fatih bunun yerine İtalya’yı ele geçirmeye çalıştı, fakat başaramadı.

Fatih’in büyüklüğü

Fatih Osmanlı devletinin en önemli sultanıdır. Toprak kazanma yerine Avrupa’nın yaratıcı merkezine gitmeyi seçmeyi sadece Fatih düşünmüştür. Daha çok Bizanslı bilim adamlarından yararlanıyordu. Büyük olasılıkla Rumca bildiği için Yunan edebiyatını ve felsefesini çevresindeki Bizanslılardan öğreniyordu. Osmanlı tarihinin en önemli uygarlık dönemi Fatih dönemidir. Fatih daha uzun yaşasaydı, belki Osmanlı toplumu sırtını Avrupa’ya dönmez, şimdi Türk halkı az gelişmiş toplumlar arasında olmazdı. Otranto seferi Fatihin amacını bir bakıma açıklar.

Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet olmasaydı, Türkiye’nin uluslararası yeri hiç düzeyinde olurdu. Geçenlerde bir Avrupalı yazar Atatürk’ün Birinci Dünya Savaşının değil , bu yüzyılın da en büyük reformcusu olduğunu yazmıştı.

Acaba Fatih İtalya’yı, Venedik ve Floransa’yı içine alan bir üçgeni ele geçirseydi, Osmanlı devleti yıkılabilir miydi?

Cahil toplum ne demek?

Cahil toplum, yeteri kadar çağdaş dünyadan haberi olmayan, çevresinde kullandığı ya da gördüğü eşyaları tüketme dileği uyanmış, gazete ya kitap okumayan uygarlaşamamış, kent ile köy arasında kalmış bir toplumdur. Bu acıklı durum yalnızca topumun kendi kabahati değildir. Osmanlı toplumunun köylüsü, okuma yazması olmayan halktan oluşuyordu.

Reform, Tanzimat’tan sonra başladı. Kitap basımı arttı. Gazete çıkmaya başladı. Fakat çocukluğumda yaşadığım Anadolu kent ve köylerinde yazı yazmak imza atabilmekten ibaretti. Medreseden başka programlanmış okulların en erken örneği askeri okullardı.

Osmanlı devletinin açtığı ilk üniversite (Darülfünun) 1916’da kapanmıştır. O tarihte Avrupa 50’yi aşkın üniversite vardı. Osmanlı toplumun onulması zor cehaleti okulsuzluk, okumada zorlanmak, kendi dilini kullanamamaktan kaynaklanıyordu. Öğretimde günün çorbasından söz etmeyeceğim.

Sevgili Okurlar,

Bizim bugünkü kültürümüz tedavülden kalkmış para gibidir. Kuşkusuz sanayileşme, ülkeyi geleceğe taşıma öğretimin yardımı ile mümkün olur. Para kazanma yolu olarak kullanılırsa öğretim olmaz.

Doğan Kuban

Doğan Kuban'ın anısına saygıyla. Bu yazı HBT'nin 169. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban