Uygarlaşma önündeki engeller…

Doğan Kuban
Uygarlaşma önündeki engeller…

Doğmak, doğurmak ve ölmek yaşamın temel sürecidir. Hayvan ve insanlar başka hayvanları yiyerek yaşarlar. İnsanların bir özellikleri daha var. Birbirlerini öldürürler. Bu insan aklının ‘innovation’ dediğimiz yaratıcılığı sonucudur. Fakat doğal sürecin deformasyonudur. İnsanı en kötü hayvan yapar. Zamanla bu genetik deformasyona sosyal deformasyon katılır. Ekonomik ve politik motivasyonlar da katılınca silahın en iyisini en uygar toplumlar üretir. Bu gözlem kötü ve tehlikeli bir dünya olduğumuzun açık kanıtıdır.

Üniversiteler bu eğri dünyada gençleri yaşama, toplumsal ve ekonomik ilişkilere ve üretime hazırlarlar. Fakat öğretime politikanın ve ilkel içgüdülerin karıştığı bir ortamda sistem yozlaşır. Bütün dünyada toplumsal ortamın öğretimi ve eğitimi amacından uzaklaştırması olgusu vardır. Türk öğretimi 1950’den bu yana yozlaşmıştır. Cumhuriyet öncesi ise zaten dünya literatürüne kayıtlı değil. 2006’da Cambridge’de yayınlanan ‘Bilim Adamları Sözlüğü’nde ortalama 1500 bilim adamı arasında 3 tane Müslüman var, hiç Osmanlı ya da Türk yok!

İslam tarihinde Abbasi Rönesansı denen kültürel aşama, 9-11 yüzyıllarda, Yunan dilinden 900’den fazla yapıt çeviren bir çeviri merkezinin, Rönesans’tan 300 yıl önce Yunan ve Roma kültürünüm başlıca yapıtlarının Arapça’ya çevrilmesi sonucudur. Latincenin Ortaçağ Avrupa’sı için kilise mensuplarının Latince ne ise, bütün İslam bilim adamları da Arapça yazıyorlardı. Bu ocak etrafında İslam bilim insanları ve filozofları yetişti. Kitapları Arapçadır ama, kendileri çoğunluk İranlıdır.


Önce İslam Rönesansı vardı

Bu Arapça çeviriler İspanya ve Sicilya kanalı ile, 12. yüzyıldan başlayarak Latince’ye çevrilip Avrupalı papazların eline ulaştı. Bunlara Farabi, İbni Sina (Avicenna), İbni Rüşt (Avoreos) gibi Müslüman filozofların eleştiri ve yorumlarını içeren yapıtlar da eklendi. Rönesans hümanizmasının arkasında bir İslam hümanizması vardır. Bu çağda yetişen Harezmi gibi bir matematikçi, İbni Heysem (Alhazen) gibi bir fizikçi ve Cabir (Geber) gibi bir kimyacı ve Kanun adlı tıp ansiklopedisi ile İbn Sina’yı tekrar ekleyebilirsiniz.

12. yüzyıldan sonra İslam filozof ve bilim adamı yok. Toplumun bu topraklarda bir tek bilim adamı neden yetişmediğini sorgulamaması hüzün verici bir gözlemdir.

Bütün ünlü medrese hocalarının biyografilerini içeren tanınmış bir yapıt Taşköprülüzade’nin ‘Şakayık-ı Numaniye’ adlı kitabıdır. Bu biyografilerde her mollanın ne kadar akıllı, yetenekli olduğu, nerelerde hocalık ettiği, ne kadar maaş aldığı, sultanlardan aldığı ödüller, yazılmıştır. Çok kez kitaplarının adı da yazılmaz, hele kitapların içeriğinden hiç söz edilmez.

Yazılan yapıtların çoğu da şerh (açıklama) ve haşiye (yorum)dur. Kitapların konusu dışında içeriğinden söz edilmez. Avrupa’da Hıristiyan Ortaçağ yazının düzeyinde bile Osmanlı aliminin yazdığı bir yapıttan da ne dünya ne de Müslümanlar haberdar değildir.

Osmanlı Abbasileri izlemedi!

Osmanlı kültürü Abbasi katkısını izlemedi. Felsefe, bilim ve sanatsız imparatorluğun son günlerine kadar, ortaçağ karanlığında yaşadı. Medreseli olmayanların çabaları, hatta sultanların açtıkları üniversiteler öğretim sorununu çözemedi. Mollalar sadece askerlere dişlerini geçiremediler. 1896’da çalışmaya başlayan 1916’ya kadar açık olan Darülfunun 1932 de kapatıldı.

Yok olan imparatorluk ve Kurtuluş Savaşı sonrasında Atatürk 15 yıl yaşadı. 1939’da İkinci Dünya Savaşı başladı. Bunun Türkiye’ye bulaşmaması İsmet Paşa’nın devlet adamlığı sayesindedir. 1950’den sonrası emperyalizmin İslam dünyasındaki programlarına uyan bir sistemdir. Bu Kore’ye asker göndermekten başlar, 1980’de askerin direncinin kırılması ile biter. Sonraki hikâyenin baş aktörlerinden biri Pensilvanyalı Dadaş Gülen hoca ile sonlanıyor. Dadaş hoca sadece bir kısa bölümdür. Türklerin Müslümanlığı kabulünden başlayan bir bilgi kısırlığı var. Osmanlılar bile Etrak-bi-idrak diyorlar. Bu dış dünyayı dışlamış bir cehalet yumağıdır.

Cumhuriyet’in yok olan kazanımları

1949’dan önce üniversiteyi bitirmiş olan kuşaklar 1960-1980 hayhuyu içinde geminin dümenini rotasında tutmağa çalıştılar. Fakat 1980’den sonra okuma yazmasız köylünün kentlere dolması ve kapitalist emperyalizmin bu cehaleti yönlendirmesi Cumhuriyet’in bütün kazanımlarını yavaş yavaş yok etti. Türkiye’nin şimdiki üniversite hocalarının bir bölümü eski mollaların modern versiyonları. Kuşkusuz bu gözlemi genelleştirmemek gerek. Dünyanın her yerinde olduğu gibi bizim de yüzbinlerce çağdaş insanımız var. Fakat 20 milyona yakın İstanbul’da çağdaş cahil sayısı kaç milyon?

Bu soruna değişik ve politik olmayan bir açıdan bakmak zorundayız. Geçmişi sorgulayıp anlamaktan başlıyor işimiz.

Çağdaş Türk insanının merak sınırlarını esnetmesi gerekli. Dünyanın, kendisinin tarihini bilmiyor.

Örneğin bu toplumun dinlediği musiki gelişmemiş, aktarma, sınırlı ve içinde şeytanların dolaştığı bir musiki. Toplum bu özelliği ile çağdaş olmanın dışında, bu dünyadan bile değil. İsmet Paşa İdil Biret’i ailesiyle birlikte Avrupa’ya gönderen bir Osmanlı generali idi.

Şimdi devlete musiki hocasının şarkı söyleterek şeytanları davet ettiğini söyleyen kaçıklar nasıl yetişti? Bu tür sözleri yayan örgütlenme nerede? Farabi’nin musiki üzerinde kuramsal kitap yazdığı bir İslam tarihi var. Bizim, yobaz, Abbasi Halifesi’nden daha fazla Müslüman mı? Bu sapıkları yetiştiren kaynaklar yerli kökenli olamaz. Mevlevi ayinleri, halk şarkıları, halk oyunları din düşmanı, şeytan işi ise, ortaçağdan bu yana var.

Türkiye’de ordudaki generalden, üniversitedeki profesöre kadar bir darbe çetesine katılan insanları kim örgütledi? Yüzlerce insanın yaşamına mal olan bu iğrenç planları sanki bir şey olmamış gibi seyreden bir toplum nasıl bir toplumdur? Onbinlerce kişinin işinden atılmasını sorun etmeyen toplum ne zaman oluştu?

Bu toplum çağdaş dünyanın dışında kalmıştır. Dünyadan haberi olmadan yaşamak başka nasıl olur? Önce uyuşturucunun kimliğini öğrenmek gerek. Kimin tarafından verildiğini toplumun öğrenmesi gerek. %70’i kentlerde oturan bu insanların dünyadan haberi olmaması başka toplumların kölesi olmaktır.

Bilim ve Teknoloji

Sevgili Okuyucular,

Türk toplumunun geleceği bağlamında yaşamsal bir zorunluluk olan bilim ve teknoloji üretimi açığını anlayıp peşine düşmeyenler topluma kötülük ediyorlar. Toplum bunu anlayamaz. Bu toplumun okumuş kentli olması için bir kaç kuşak kentte yaşaması ve sözüm ona din kaynaklı yasakları unutması gerek. Bilgisi olsa, Hıristiyanların nüfusunun 2.5 milyar, Müslümanların nüfusunun 1.5 milyar olduğunu ve ortalama fakirliğinin Hıristiyan ortalamasından 6-7 kat daha düşük olduğunu bilir, Tanrının Müslümanları neden cezalandırdığını da yine anlamazdı. Bu kader değil, Müslüman toplumların cehaletidir.

Cehaleti manipüle edenler Hıristiyan patronlar olabilir. İş ortakları aramızda. Sorun Hıristiyan ve Müslüman öldürerek çözümlenemez.

Doğan Kuban

Doğan Kuban'ın anısına saygıyla. Bu yazı HBT'nin 186. sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Kuban