Yakın geleceğe bir bakış: Kaya sınıfı nasıl oluşuyor?

Doğan Kuban
Yakın geleceğe bir bakış: Kaya sınıfı nasıl oluşuyor?

Toplumun en geniş sınıfı, benim bir şelalenin arkasındaki kayaya benzettiğim için “kaya sınıfı” dediğim, insanın bilemediği bir evrim mekanizması içinde gelişmesini yaratan sürecin sonucu olan toplum kesimidir.

İnsan toplumunun (ve tüm canlıların) doğal evrimini, doğanın evrimsel bir aşaması olarak kabul edersek, bu şelalede akan suyun arkasındaki kaya, evrimsel değişmeyi temsil eder. Akan su ise, yazdığımız tarih gibi akar, gider, kaybolur.

Dünyanın milyarlarca yıllık evrimi içinde bir imparatorluk sülalesi ancak bir su damlasıdır. İnsan kalabalıklarının ömrü uzundur. Çinli, Hintli, Türk, Germen, Arap… Ama büyük kahramanların sülalelerinin ömrü kısadır. Kaya sınıfı en kalabalık, politik söylemden en az etkilenen, kaya gibi dayanaklı, politikadan çok yaşama sarıldığı için kurucu, devirici, olasılıkla doğal evrimin taşıyıcısı toplum kesimidir. Yapısal olarak evrim dışındaki değişmelere karşı koyar. Cumhuriyeti kuran geç Osmanlılar da bu sınıftandı.


Bir Kaya Sınıfı örneği

Bir kaya sınıfı örneğini 1915-2018 arasında yaşamış bir köylü ailesinden veriyorum. Cumhuriyetin erken döneminde, Ordu yöresinden bir köyün geniş klanından bir aile Silifke’ye göç ediyor. Bunlar daha sonra 1980’de Salihli’ye göç ediyor. Bugün o ailelerden Salihli’de ve Ordu’da 80 kişiyi geçen iki grup var. Salihli’dekilerin hepsi okumuş… İçlerinde üniversite bitiren de var. Çocukların içinde üniversiteye giden var. Ordu’da kalanlar daha az okumuş. Sadece bir din hocası var. Nüfus ve kültür açısından bu değişmeyi izler ve benzerlerini de değerlendirirseniz, Batının daha yoğun okuduğunu, nüfus artışı açısından göç veren yörelerde nüfus olarak artışın, doğal olarak daha az olduğunu görüyoruz.

Benim aylarca gözlediğim olgu, kaya grubundakilerin tek ilgilendiği olgunun, yaşama tutunmak, aylık geliri arttırmak olması. Politika, parti, ideoloji, din gibi sorunlarla ilgilenmemeleri ve çok az okumaları idi. Yaşamlarının tek garantisi daha fazla para kazanmaktı.

Çağdaş dünyayı sahipleniyorlar

Bu sınıfın nüfusu, değişik çalışma alanına göre en kalabalık olanıdır. Zihniyet ve yaşamsal tavır olarak çağdaş dünyaya sahip çıkıyorlar ve ideolojik eğilimleri yok . Ya da tutku halinde değil. Halk arasında çağdaş yaşam eğilimlerine olasılıkla en yakın yaşayanlar…

Gelişmiş teknolojik toplumların dünya görüşüne benzer bir yaşama sahip olmaya en hazır olan kaya sınıfının, ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturması, okumuş olması, amaçladığı geleceğin gerçekleşmesi için yeterli potansiyele sahip olması, ülkenin geleceği için bir garantidir. Kuşkusuz bu amacın tanımının daha iyi anlatılması bir ulusal gerekliliktir.

Türkiye’nin 21. yüzyıl dünya yaşam düzeyine ulaşması bu yazılarda daha önce vurgulanmış iki reformu gerektiriyor. Bunları yapacak olanlar ülkenin her köşesine bu gereksinmeyi duyurmalıdır. Yeterli olmasa da bu okumuş sınıf, kapitalist sömürünün İslam dünyası için hazırlanmış tuzaklarına takılmayacak kadar aydınlatılmalıdır. İkinci temel sorun, toplumun gerçekleştirmek zorunda olduğu Türkiye’nin de henüz sahip olmadığı sanayi aşamasıdır.

Bunun bir ayağı bu alanda üniversite öğretiminin aynı zamanda gelişecek sanayi alanlarında geliştirilmesidir. İkincisi bu sanayinin elektronik, iletişim gibi yeni teknoloji alanlarında öne geçmesidir.

Bilimsel özgürlük şart

Fakat bunların gerçekleşmesi için bilimsel özgürlüğün gerçekleşmesi zorunludur. Daha eski bir yazımda YÖK gibi politize olmuş bir kurumun bu alanda yeterli olamayacağını, bilimsel özgürlüğe sahip olamayacak bir ülkede gelişmenin beklenmemesi olduğunu yazmıştım. Gelişmenin önceliklerinden birincisi, zaten sanayi sektöründe çalışan bir bölümüne, yeni üretim alanlarında bilgi ve deneyim kazandırılmasıdır.

Elektronik ve iletişim alanlarında üniversite programları hazırlayıp uzmanların yürüteceği üniversite düzeyinde birimler kurulmalıdır. İçeriklerinin de hoca olarak yetişmiş uzmanlar tarafından hazırlanması şarttır. YÖK Türkiye’de üniversitede özgür bilimin gelişmesini yok etmiştir.

YÖK, 1980 askeri darbesinin ne denli cahilliklerle dolu olduğunu gösteren en önemli kurumdur. Elektrik tesisatını boyacıya yaptırmaya benzeyen bir yöntemle çalışır. Edebiyatçı, tarihçi, kimyacı üyeler mühendislerin, elektronikçilerin seçimini kontrol ederse üniversiteden performans beklenemez. İmam hatipler enerji mühendislerinin seçiminde etkili olursa “ört ki ölem” demek gerekir.

Oklar YÖK’ü gösteriyor

Baş aşağı giden üniversite öğretim kalitesinin, Türkiye’nin Güney Kore’ye oranla sadece 1/500 oranında patent üretmesinin bir nolu nedeni olarak oklar YÖK’ü gösteriyor.

Gerçi asıl neden ilkokulda başlıyor. Neden ilkokuldan? Bugünkü öğretim sistemi, öğretmenden, öğrencisinden ve aileden başlayarak sallantıdadır. İdari yapı ve eğitim bir çağdaş rasyonele dayanmaktadır. Eğitim idealinin, ilk Cumhuriyette olduğu gibi Türkiye’yi dünya çağdaş uygarlığına katmak amacını ne yazık ki terketmesidir.

Bizde istikametini ortaçağa çevirenler çoğalıyor. Dünya tarihinin bu aşamasında, dünya egemenlerinin kölesi olmadan, din ağırlıklı bir devlet yaşayamaz. Din; kiliseleri, duaları, ayinleri, politik programları ile dünyanın her yerinde yaşıyor.

Sorun din ile cehaleti birbirine karıştırmaktır. İyi bir elektroteknik ustasının dindar olmasının hiçbir zararı yok. Fakat dindar geçinen birinin cahil olmasının hem kendine, hem topluma, hem de ülke geleceğine zararı çok.

Elektronik araçları kullanan bir uzman olmazsa, kanserden ölen kadınların sayısı kim bilir kaç kat olurdu? Eğer ortağı olmak zorunda olduğumuz dünyaya paralel bir öğretim ve sanayi üretemezsek, çok geçmeden dünya pazarının müşterisi olmak kaderimiz olacak. Egemenlere, bizden istenene hayır diyememek ve kendi çağdaş geleceğimizi tasarlamamak, temel sorundur. Dış politikayı izleyenler bunun farkındadır.

Kavşaktayız, ne yöne?

Sevgili okuyucular, Türkiye bir kavşaktadır. Adam başına geliri Türkiye’nin yarısından az olan Mısır’ı, Kahire’yi görmüş olanlar mezarlıklarda ikamet eden on binlerce insanı da görmüş olmalıdır. Mısır, Arap dünyasının entelektüel merkezidir. Kuşkusuz orada da lüks oteller, tatil siteleri, zenginler var.

Fakat kalabalıkların sefaleti Avrupa’nın en fakir ülkesinde bile yok. Mezarda ikamet eden fakirle, petrol şeyhi dünya ekonomisindeki en çirkin karşıtlıklardır. İslam tarihi için karakteristik olan yoksulluk olgusu, yüzlerce yıldır devam ediyor. Halkın yiyecek bulduğu İslam dünyasında iyi devlet olduğu hayalini yaşatmayalım. Ülkenin geleceğini, bütün marifeti sabırlı aptal olanlar kontrol etmemeli.

Bu yeni umudun taşıyıcısı Kaya sınıfı olacak. Proletarya değil. İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda savaşın devam etmesi gibi bir olasılık yerine soğuk savaş durumu belirdi. Sovyet sisteminin ortadan kalkması ile de sonlandı.

Cumhuriyeti yok etmeye çalışan zorba düşüncenin sonunu getirecek güç, Türkiye’deki yeni köylü, işçi sınıfı değildir. Bu sınıfın yapacağı bir eylem de yoktur. Sosyalist düşüncenin sloganı olan sınıf savaşı kavramı, ekonomik ve teknolojik olarak artık yapılamaz. Onun alternatifi başka bir politik sistem olabilir. Hobswam’ın dediği gibi “Bir insan kendi yaşadığı dönemin tarihçisi olamaz. Sadece kişisel gözlemcisi olabilir. Gözlemlerin yeni kuramlara ulaşması ise sadece bir olasılıktır.”

Doğan Kuban

Bu yazı HBT'nin 96. sayısında yayınlanmıştır.

Murat Altaş