Akademik sahteciliğin vahim sonuçları

Lale Akarun Y
Akademik sahteciliğin vahim sonuçları

2019-2020 arası yazılan tezlerin yarısı tez yazıcı şirketlerden mi?

Akademik sahtecilik çok yaygın; nasıl yapılıyor; nasıl engellenir bu konularda daha önce yazmıştım. Öğrencilere her dönem seminer veriyorum, bunlara karşı bilinçli olun, bu akademik sahteciliktir, hem etik değildir hem de suçtur diye. Peki sonuçları nelerdir? Bunu da düşünsek, acaba üstüne gitmek için bize ekstra motivasyon verir mi? Ekonomist olsam, akademik sahteciliğin neden olduğu ekonomik zararı hesaplamak isterdim.

Akademik Sahtecilikle ne kastediyoruz önce bunu netleştirelim: Bir öğrencinin ödevinde çektiği kopya değil kastettiğim. Bir tezi, kendisi yazmayıp, bir yerden kopya çekmek, ya da tamamen başka birisine yazdırmak. Yayınları da aynı yöntemlerle yapıp, akademik dereceler almak, doçent, profesör olmak. Bunların olduğunu biliyoruz; hatta bu kişiler, üniversitelerde rektör bile oluyor. Örneklerini gördük. Peki, bu tesadüfi bir durum mu? Ne kadar yaygın?


100-150 milyonluk pazar

YÖK istatistiklerine göre, 2019-2020 öğrenim yılında, 41.875 yüksek lisans tezi, 7598 doktora tezi yazılmış. Öncelikle tahminimi söyleyeyim: Eğer para karşılığı tez yazan kuruluşların söyledikleri baz alınırsa, Türkiye’de yazılan tezlerin yarısı bu şekilde üretiliyor olabilir. Çok çok büyük bir sayı. Ben biraz abarttıklarını düşünüyorum; ama büyük ihtimalle tezini kendi başına bir yerlerden kes yapıştır oluşturanlar da vardır; bunları da katarsak, belki tezlerin yarısı diyebiliriz. 25.000 tez bu şekilde üretiliyor olabilir.

Tez yazım şirketlerinin web sitelerindeki ilanlarına göre, tez yazma hizmeti için istenen miktar çok astronomik değil: 2000 TL ile 10.000 TL arası değişiyor. Aşağı yukarı senede 100-150 milyon liralık bir pazardan bahsediyoruz. Büyük bir ekonomik değer değil, ama ülkeye bedelinin bundan çok daha fazla olduğunu savunmak istiyorum.

Haksız kazancın boyutları

Sahte tezlerle bu dereceleri alanlar, ne yapıyorlar? Öncelikle, çalıştıkları yerlerde, bu dereceleri aldıkları için maaşları artıyor. Haksız bir kazanç elde ediyorlar. Bu kişilerin çoğu kamuda çalışıyordur diye tahmin ediyorum. Dolayısıyla, onların haksız kazancı ile kamu zararı oluşuyor.

Ama asıl zarar, onların hak etmedikleri yerlere gelip karar almaları ile oluyor. Örneğin, ülkemizin önemli bir eğitim kurumunun başına gelirlerse, bu kurumu mahvediyor; çiftliğe çeviriyor; çalışmaz hale getiriyorlar. Bunun etkisi çok daha büyük. Çakarlı lüks arabalarla, güvenlik ordusuyla dolaşmalarını, benzer liyakatsız kişileri kuruma doldurmalarını, kanunsuz işlemlerle kamu kurumunu zarara sokmalarını geçtim, üretken, çalışkan kişileri bezdiriyor; işten atamazlarsa bile çalışamaz hale getiriyorlar. Bunun ekonomik etkisi daha büyük. O kurumun yetiştireceği öğrencilere verilen zarar düşünülünce, zararın zamana yayılarak, ölçülmesi zor büyüklüklere ulaşacağını söyleyebiliriz.

Diyelim bir eğitim kurumunun değil, başka bir kamu kurumunun başına geldiler; mesela ekonomiyi kontrol eden; para basan, istikrarını sağlayan bir kurum. O zaman çok daha ölçülebilir bir zarar veriyorlar, paramız tepetaklak oluyor; enflasyon artıyor; anlamlı bir ekonomik öngörü yapmak imkansız hale geldiğinden, tüm sektörler olumsuz etkileniyor.

Bilgisiz yöneticiler ülkesi

İki örnekten bahsettim; acaba bu durumun yaygınlığı nedir? Kurumların başındaki liyakatsiz yöneticilere bakın, özgeçmişlerini inceleyin, liyakatsiz, bilgisiz, başarısız başka yöneticilerle ortak bir akademik sahtecilik örüntüsü göreceksiniz. Hatta çoğu zaman, bu kişiler aynı üniversitede, aynı ekolden yetişmiş oluyorlar. Bu kişileri ayıklamanın bir yönteminin, bunların tez ve yayınlarını incelemek olduğunu düşünüyorum. Akademik sahtecilik kontrol yazılımlarının kullanılması bir zamandır yaygın; ancak Türkçe tezlerin diğer dillerde kaynaklarla karşılaştırılması kolay değil. Dilden dile otomatik tercümenin yaygınlaşması ile, bu zorluk yavaş yavaş aşılıyor. Önümüzdeki yıllarda, yüksek öğretim sistemimizin düzeltilmesi için, hem otomatik tercüme içeren sahtecilik kontrol yöntem ve yazılımlarının sistematik bir şekilde kullanılması, hem de akademik sahteciliğe karşı yasal mevzuat geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Lale Akarun / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 291. sayısında yayınlanmıştır.

Lale Akarun