Akademi bilimsel çalışmaların neresinde? – 10

Mustafa Çetiner
Akademi bilimsel çalışmaların neresinde? – 10

Son dokuz yazımda dünya ve Türkiye özelinde bilimsel çalışmalar ve akademi ilişkilerini yazdım. Bu süreçte gösterdiğiniz ilgiye çok teşekkür ederim. Konuyla ilgili çok sayıda geri bildirim aldım. Bu son yazımda bana gönderilen elektronik postaları paylaşmak ve artık bu faslı bitirmek istiyorum.

Prof. Dr. Gülsan Sucak yazmış:

"Neredeyse yazdıklarının tümüne katılıyorum. Bunlar aslında akademik çevrelerde çok bilinen ama nedense cesaretle dile getirilmeyen konular. Neden sessiz kalınır bilemiyorum. Okumuşları eleştiren imamın durumuna düşmek istemem ama aydınlarımız yeterince cesur ve dürüst değil mi ne? Risk almak istemiyorlar, sözüm ona dostlarla/meslektaşlarla iyi ilişkileri sürdürmek dışlanmamak adına. Öyle ki doğruları söyleyenler, karnından konuşmayı tercih etmeyenler en iyimser ifade ile "katı" olarak yaftalanıyor. Firma destekli özel toplantıların dışında bırakılmakla falan cezalandırıldıkları bile oluyor. Diyebilirim ki tıp alanı bu bilimsel kirliliğin açık ara birincisi.


Ne güzel sözdür; bütün renkler kirlendi birinciliği beyaza verdiler... ‘Beyaz önlük siyah şapka’ ve bir bakıma yerli versiyonu olan 'Tıp bu değil' konu ile ilgilenenlere önerebileceğim iki güzel kitap.

Bu arada kişisel deneyimlerimden yola çıkarak paylaşmak isteyeceğim bir nokta klinik araştırmalara katılım karşılığı ödenen araştırıcı ücretleri hasta yoğunluğu fazla olan ve hiyerarşik hegemonyaların olduğu kliniklerde oturduğu yerden kolay para ve itibar kazanmanın bir yolu haline gelebiliyor. İştahı bol insanların dramatik bir hızla yoldan çıkışına ve hastalara nasıl sağaltabilirim diye değil de acaba hangi klinik araştırmaya alırım gözüyle bakar hale gelmelerine yol açabiliyor. Bire bir tanık olmuş birisi olarak her konunun olduğu gibi -denetim eksikliğinden olsa gerek- bu işin de suyunu çıkarmayı başardığımızı düşünüyorum.”

Bir diğer katkı Kanada’dan geldi, Doç. Dr. Sibel Topçu diyor ki:

"Daha yüksek sesle konuşarak düzeltebileceğiz hatalarımızı. ‘Körlerle sağırlar birbirini ağırlar’  düzeni içinde bu sistemin işine geldiği grubu yüceltmekten başka işe yaramayan, bunun adına da "bilim" dendiği, ancak ne hikmetse bu bilimin ülke dışında esamesinin okunmadığı bir sistem süregeliyor uzun zamandır. Genç akademisyen adaylarına hocalarından gördükleri yolun mutlak doğru olmadığını, her kestirme yolun iyi olmadığını, bilim insanının her şeyden önce (mesleki) ahlaklı olması gerektiğini, oturulan koltukların ancak hak edilerek gelindiğinde mutluluk vereceğini göstermek zorundayız. Ayrıca bizim de bilimin içinde işin seyrini değiştirebilecek güçte olduğumuzu, ama bunun için (elbette) emek/zaman ve uzun dönem planlama yapmamız gerektiğini, daha kestirme yolların okunmayan araştırmalarla sonuçlanacağını ve ömrümüzün ve aklımızın okunmayan yazılarla heba edilmeyecek kadar kıymetli olduğunu anlatmalıyız gençlere. Bugünden yarına çözüm değil ama bir insanı eğitmekle onlar/yüzler eğitilir zamanla. Bir gün, yazının güncelliğini yitirmesi dileğiyle.”

Bir diğer katkı:

"Derleme makale bu kadar çok isimle olmaz. Ayrıca bu kadar çok derleme makale yazmak da iyi bir şey değil. Derleme makale en fazla yılda 1-2 adet yazılır. Fazlasını yazmanın aklı nedir?

Ve bu da paylaşmak istediğim son elektronik posta, sevgili dostum Önder Ergönül‘den:

"Son 10 yılda, TUBİTAK, TÜBA, YÖK ve üniversitelerimizde yaşanan liyakatsiz ve etik dışı uygulamaları biliyoruz. Aslında herkes bunun tanığıdır ama çoğu kimse "aman bana dokunmasın da" kabilinden sesini çıkarmamıştır. Bu durum, Nazi Almanya'sında olduğu gibi sosyal psikolojinin konusudur, bu konuda çok sayıda kitaplar ve makaleler yayımlanacaktır...

Özellikle 15 Temmuz sonrası, acaba ülkemizde bilim dünyası da dâhil olmak üzere pek çok alanda olumlu yönde reformlar yapılabilir mi düşüncesini akla getirmektedir. Bu durumun ülkemizi daha ileriye taşımak için bir fırsat olmasını umuyorum. Bu amaçla, araştırma ve eğitimin istisnasız her alanını gözden geçirmeli, olumlu bir havada geleceğe yönelik fikirler ileri sürmeli ve görüşlerimizi ortaklaştırabilmeliyiz. Yüce ve onurlu bir iştir .

Zor günler yaşıyoruz. Bu ülkeyi her alanda düzlüğe çıkarmak borcumuz vardır. Daha çok okumalı, tartışmalı, çalışmalı, yazmalı ve paylaşmalıyız...

Mustafa Çetiner / [email protected]

Mustafa Çetiner

Prof. Dr. Mustafa Çetiner 1964 yılında Kayseri'de doğdu. Halen Acıbadem Sağlık Grubu Maslak Hastanesi'nde İç Hastalıkları, Hematoloji Bölümü'nde görev yapmaktadır. Hekimliği ve öğretim üyeliği yanında Popüler bilim, etik, tıp ve tıp tarihi konularında kaleme aldığı güncel yazılarıyla tanınır.