Coronavirus salgını birçok kişiyi enfeksiyon hastalıkları konusunda oldukça bilgilendirdi ve enfeksiyon sağlık gündeminin baş köşesine kuruldu.
Aslında enfeksiyonların tarihi ile insanlık tarihi at başı gider. Yüzyıllar öncesinin Veba salgınlarını hatırlayın. Sadece sağlığı değil, tüm yaşam biçimlerini, inançları, bilimi aklınıza ne gelirse her şeyi etkiledi. HIV, 30 yıl önce insanlığı o kadar korkutmasaydı, viroloji bugün bu kadar gelişmiş olmazdı.
Tarih boyunca, insanın ortalama yaşam süresini kısaltan en önemli faktör enfeksiyonlardı. İnsanlığı enfeksiyonların boyunduruğundan kurtaran ve yaşam süresini uzatan iki önemli etken aşıların ve antibiyotiklerin keşfidir. Enfeksiyonlar günümüz dünyasında hala önemli olmaya devam ediyor. Örneğin kanser gelişiminde sigara ve aşırı şişmanlıktan sonra en önemli sebep enfeksiyonlar olarak gösteriliyor.
Lancet Global dergisinde Aralık 2019 yayınlanan bir makale, tüm kanserlerin %13’ünün enfeksiyonlar ile ilişkili olduğunu rapor etti. Bu yılda 2,2 milyon enfeksiyon ilişkili kanser demek. Yani her yüz bin kişiden 25’i enfeksiyon ilişkili bir kansere yakalanıyor.
Aslında enfeksiyon kanser ilişkisi, yayınlanan bu makaleden önce de çok iyi biliniyordu. 2008 yılında yapılan bir başka çalışma, bir yıl içinde saptanan 12.7 milyon kanserli hastanın iki milyona yakınının enfeksiyon ile ilişkili olduğunu gösteriyordu.
Peki kanser yapan mikroorganizmalar neler?
Bu enfeksiyonlardan en bilinenleri; Helikobakter Pilori (HP), Human papilloma virüs (HPV), hepatit B ve hepatit C virüsleridir.
Yayınlanan bu çalışma, enfeksiyon ilişkili kanserlerin üçte ikisinden fazlasının (%38) Çin’de görüldüğünü gösteriyor. Helikobakter Pilori ilişkili tüm kanserlerin %42’si, Hepatit B ilişkili kanserlerin ise %69’u Çin’de görülüyor.
Hani derler ya, “coğrafya kaderdir” diye, bölgelere göre infeksiyon ilişkili kanser sıklığı da bu sözü doğruluyor. Doğu Asya bu konuda başı çekiyor. Enfeksiyon ilişkili kanserler bu bölgede her 100.000 kişinin 40’ında görülüyor.
Afrika’da bu oran yüz bin kişide 37, Kuzey Avrupa’da yüz bin kişide 13 olarak bildiriliyor. Ülkemizin de içinde bulunduğu Batı Asya’da ise her yüz bin kişiden 14’ü infeksiyon ilişkili bir kansere yakalanıyor. Enfeksiyona bağlı ortaya çıkan kanserlerin büyük bölümü mide, karaciğer ve rahim ağzı kanserlerinden oluşuyor, ancak kanserler sadece bu organlarla sınırlı kalmıyor. Daha birçok başka organda da enfeksiyon ilişkili kanserler ortaya çıkabiliyor.
Helikobakter Pilori, MALT ismi verilen bir çeşit lenfomaya neden olabiliyor. Öyle ki lenfomanın erken dönemlerinde sadece antibiyotikler ile bile hastalık tamamen tedavi edilebiliyor ve lenfoma ortadan kalkabiliyor. Helikobakter Pilori ilişkili lenfoma ile baş etmek görece daha kolay ancak bakterinin neden olduğu mide kanseri (gastrik adenokarsinoma) gerçekten de büyük sorun yaratabiliyor. Helikobakter ülkemizde çok yaygın ve HP (+) olan kişilerde kanser olur muyum korkusu yaratmak istemiyorum. Ama bu kişilere Helikobakter Pilori tedavisi almalarını ve kendilerini bu mikroptan kurtarmalarını önermek şart. HP (+) olan her 100.000 kişiden 9’unun mide kanserine yakalandığını unutmamak gerekiyor.
Hepatit B ve C virüsü kanser açısından büyük risk oluşturuyor. Karaciğer kanserinin %78’inin bu iki virüs ile ilişkili olduğu söyleniyor.
Human Papilloma Virüs (HPV), kansere neden olan bir başka virüs. HPV taşıyan her 100.000 kadından 8’inde serviks, yani rahim ağzı kanseri oluyor. HPV ilişkili rahim ağzı kanseri daha çok sosyoekonomik düzey düşük toplumlarda daha sık görülüyor. HPV ilişkili kanserlerin %80’i rahim ağzı kanseri ve %90’ı kadınlarda görülüyor.
Bir çoğumuz HPV’yi sadece rahim ağzı kanseri ile ilişkili görürüz. Ama anüs ve başka genital kanserler ve baş boyun kanserleri ile de ilişkili olabiliyor.
Bu saydıklarım dışında Epstein Bar virusunun Burkitt lenfoma ve bazı başka lenfomalarla, HTLV-1 ve bazı herpes virüslerinin Kaposi sarkomu ile ilişkili olduğu biliniyor. HIV’de bağışıklık sistemini baskıladığından kanser gelişimine zemin hazırlayabiliyor.
Yazının başında belirttiğim gibi enfeksiyonlar, sigara kullanımı ve aşırı şişmanlık ile beraber kanser için değiştirilebilir risk faktörlerinden biridir. Yapılan çalışmalar, bu üç faktörün kontrolü ile kanser riskinin %50 azaltılabileceğini göstermektedir.
Mustafa Çetiner / dr.m.cetiner@gmail.com
Bu yazı HBT'nin 205. sayısında yayınlanmıştır.