Altamiro Mağaraları’nın düşündürdükleri – I

Mustafa Çetiner
Altamiro Mağaraları’nın düşündürdükleri – I

“Altamira” filmini gördünüz mü, bilmem. Başrolünde Antonio Banderas’ın oynadığı bu film 2016 yılının en dikkat çeken filmlerinden biriydi.

Filmde amatör arkeolog Marcelino Sanz’ın öyküsü anlatılıyordu.

Gerçek bir tarihi olayı konu alan bu filmde Sanz, Altamira mağaralarında yontma taş devrine ait bizon resimleri bulur. Bu bulgu bilim insanları arasında tartışma yaratır. Kilise, Darwin’in evrim teorisinin haklı çıkmasından korktuğu için bütün gücüyle Sanz ve ona inanan bilim insanlarına yüklenir.


Marcelino Sanz aşağılanır, itibarsızlaştırılır, sahtekar olarak suçlanır, resimleri kendi yaptığı söylenir ve acılar içinde yaşamını yitirir. İtibarı ölümünden çok sonraları iade edilir. İspanya’da Santander şehrinin 30 km batısında, Santillana Del Mar kasabası yakınlarında yer alan Altamira Mağaraları, Paleolitik Çağ'a (Yontma Taş Devri) ait çizimleri ve çok renkli kaya resimleri ile günümüzün en önemli insanlık hazinelerinden biri olarak bilinir.

İktidar-bilim kavgası yüzyıllar boyu batı toplumlarında hep var oldu.

Galileo Galilei, sadece kendisinin sahip olduğu bir bilgiyi, bilmeyen insanlara anlattı diye Engizisyonun hışmına uğramış, büyük acılar çekmiş, hapislerde yatmış, üç yıl boyunca haftada bir kere yedi tövbe pasajını okumak gibi gülünç cezalara çarptırılmıştı.

Engizisyonun yani o dönemdeki iktidarın derdi gerçekle veya bilgiyle değildi elbette. İktidarın tek derdi iktidarını devam ettirmesine engel olabilecek, doğru veya yanlış olması fark etmeyen o bilgiyi yok saymak, göstermemek, başkaları da cesaretlenmesin diye diğer insanları korkutmak, sindirmek, konuşursanız “başınıza bu gelir” demekti.

Çünkü Galileo anlattıkları ile “iktidarın” temellerini sarsıyordu. Kalabalık ve bilgisiz insan sürülerine “bilgi” sunuyordu.

Marcello Malpighi, tıbbın en önemli bilim insanlarından biridir. On yedinci yüzyılda insan ve hayvan ölüleri üzerinde araştırmalar yapmak istemesi yüzünden kilisenin hışmına uğradı, evi yakıldı, sürüldü, büyük acılar çekti.

Batının tarihinde bunlara benzer onlarca örnek vardır. Batı üniversiteleri, üniversite kimliklerini böyle kazandılar.

Batı toplumlarının tersine doğu toplumlarında böyle bir tek örnek bile yoktur. Doğu toplumlarının uleması, kimi kısa dönem ve nadir örnekler hariç, hep iktidardan yana olmuştur.

Bırakın bütün bunları, koskoca Osmanlı tarihinde Müslüman olmayan toplulukların Osmanlı’nın son döneminde çıkarttığı ayrılıkçı hareketler dışında, neredeyse tek bir isyan bile yoktur.

On altıncı yüzyılda yaşanan İngiliz Reformasyonuna bakınca Osmanlının bu sessizliği ne büyük bir kayıptır.

Darwin’in teorisine dinsizlik diyen batı toplumundaki bu çatışmalar bilimi bugüne getirmiştir. İnsan genom projesi ile insan ve şempanzenin genomlarının kimilerine göre %98’i bulan benzerliğinin ortaya konulması bilim ve kilise arasında yeni çatışmalar yaratmaktan artık çok uzaktır.

Bütün bunları neden yazdım?

Hepiniz geçtiğimiz günlerde polisin üniversite mensuplarının cüppelerini ayakları altına aldığı fotoğrafı görmüşsünüzdür. Genel kanıya ben de katılıyorum, bu görüntü kabul edilmezdir. Ama asıl sormak istediğim şu;

Nasıl oldu ve biz ne yaptık da, üniversite hocaları, ülkemizde ismi bilim insanı olan bu kişiler bu kadar değersizleşti, önemsizleşti?

Bu bir haksızlık sonucu mudur, yoksa bu haksızlığa uğrayan bizler bu sonucun ortaya çıkmasına farkında olmadan çanak mı tuttuk?

Atatürk’ün 1933 üniversite reformu ile attığı o muazzam ilk adımlar, nasıl oldu da bu hale geldi?

Bu işte bilim çevrelerinin sorumluluğu hiç mi yok ?

Aynayı kendimize tutarsak, biz nerede hata yaptık?

Haftaya devam...

Mustafa Çetiner / [email protected]


*Bu yazı HBT'nin 47. sayısında yayınlanmıştır.

Mustafa Çetiner

Prof. Dr. Mustafa Çetiner 1964 yılında Kayseri'de doğdu. Halen Acıbadem Sağlık Grubu Maslak Hastanesi'nde İç Hastalıkları, Hematoloji Bölümü'nde görev yapmaktadır. Hekimliği ve öğretim üyeliği yanında Popüler bilim, etik, tıp ve tıp tarihi konularında kaleme aldığı güncel yazılarıyla tanınır.