Bağışıklık sistemimiz ve hijyen teorisi – 1

Mustafa Çetiner
Bağışıklık sistemimiz ve hijyen teorisi – 1

Bağışıklık sistemi, detayları aydınlatıldıkça önemi artan bir sistem. Özellikle son yıllarda yapılan çalışmalar, bağışıklık sisteminin kanser ve diğer hastalıklar ile olan ilişkisini daha net ortaya koyuyor.

Bağışıklık sisteminin temel işlevi; kendi koruduğu canlıya ait olan, organizma için yararlı işlev gören hücreleri tanımak, korumak ve kendine ait olmayan, zararlı işler yapan hücreleri ise yok etmektir.

Bağışıklık sistemi veya diğer ismiyle immün sistem, sanıldığından çok daha karmaşık, birçok organ ve sistemin dahil olduğu bir sistemdir. Gözyaşı ve tükürük bezlerinden tutun mide, deri, kemik iliği, lenf düğümleri gibi birçok organ bu sistemin bir parçası gibi çalışır.


Eğer bağışıklık sistemimizin farkındalığı azalırsa, organizmamızın savunması da çöker. Böyle tanımlanmış “immün yetmezlik sendromları” var, bunların bazıları doğumsaldır.

Bağışıklık sistemimiz yeterli fonksiyon göremez ise organizma kendine ait olmayan, zararlı işler yapan hücrelere teslim olur. Kanser gelişiminde de bağışıklık sistemimizin rolü büyüktür.

Kanser hücrelerinin en büyük mahareti, çevirdiği dolapların bağışıklık sistemi tarafından algılanmamasını sağlamaktır. Vücudumuzda beklenmedik işler olurken, esas işi bu anormallikleri fark etmek olan bağışıklık sistemimiz uyanamayabilir, kanser hücresini gözden kaçırır, sonra iş işten geçer ve kanser ortaya çıkar.

Kimi durumlarda bağışıklık sistemimiz aşırı uyarılabilir ve bu durumda da kendi masum hücrelerini sanki yabancıymış gibi, sanki organizmamıza zarar verecekmiş gibi algılayıp yapması gerekenin tam tersini yapar ve kendi masum hücrelerine zarar verir. Böyle ortaya çıkan hastalıklara otoimmün hastalıklar denir ve bu hastalıkların gelişiminde bağışıklık sistemimizdeki bu yanlış algılama rol oynar.

Onlarca otoimmün hastalık arasında; Tip 1 şeker hastalığı, Romatoid Artrit, Sedef Hastalığı, İltihabi Barsak Hastalıkları, Lupus Hastalığı, tiroid bezinde ortaya çıkan Hashimato Hastalığı sayılabilir.

Bağışıklık sistemi ile ilişkili yapılan çalışmalar, daha önce bildiğimiz birçok doğrunun aslında tam da doğru olmadığını bize gösterdi.

Anne ve babalarımızın bize, bizim kendi çocuklarımıza yaptığımız uyarılar vardır: “Dışarıda toprakla oynama, devamlı elini yıka, mikroplardan uzak dur.”

“Elini devamlı dezenfektanlarla yıka, antibakteriyel sabunlar kullan, yoksa mikrop kaparsın...”

Çalışmalar ise, bu önerilerin doğruluğunu gerçekten de kuşkulu hale getiriyor.

New York Times’da geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir yazı, bağışıklık sistemimizi, yaptıklarını ve yapamadıklarını çok iyi özetlemiş.

Bir kere altını çizmek lazım, bağışıklık sistemimizin çevresel faktörleri tanıması ve sağlıklı çalışması için çocukluğumuzdan itibaren vücudumuzun mikroplara ihtiyacı var.

Mikropların gerekliliği fikri ilk kez 1872 yılında İngiltere’de ortaya atıldı. Saman nezlesinin aristokratik bir hastalık olduğu ve sadece üst sınıflarda görüldüğü fark edildi.

Bu tarihten yaklaşık 100 yıl sonra, 1989 da bu teori, önemli bir dergide yayımlanarak tıp literatürüne geçti. Söz konusu çalışmada 1958 yılında doğan 17.000’den fazla çocukta saman nezlesi sıklığı araştırıldı ve saman nezlesinin kardeş sayısı ile ters orantılı olduğu gösterildi. Araştırmacıların iddiası çocukluk dönemindeki enfeksiyonların ve kardeşlerden geçen mikropların alerjik hastalıkları önlüyor olduğu idi.

Bağışıklık sistemimizi sürekli veri girişi yapılan bilgisayara benzetmek mümkün. Yaşamın ilk yıllarından itibaren çevresel temaslar ve infeksiyonlar ile ne kadar çok veri girilirse bağışıklık sisteminin gücü de o oranda artıyor.

Eğer veri girişi yetersiz ise, yani çocuklar aşırı steril ve temiz ortamlarda yetiştirilirse, bağışıklık sistemi mikropları yeteri kadar tanımıyor. Veri girişindeki eksikler nedeniyle yiyecek, polen veya ev tozu gibi zararsız etmenlere karşı aşırı reaksiyon veriyor ve alerjiler gelişiyor.

Haftaya aynı konuya devam.

Mustafa Çetiner / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 174. sayısında yayınlanmıştır.

Mustafa Çetiner

Prof. Dr. Mustafa Çetiner 1964 yılında Kayseri'de doğdu. Halen Acıbadem Sağlık Grubu Maslak Hastanesi'nde İç Hastalıkları, Hematoloji Bölümü'nde görev yapmaktadır. Hekimliği ve öğretim üyeliği yanında Popüler bilim, etik, tıp ve tıp tarihi konularında kaleme aldığı güncel yazılarıyla tanınır.