Bir çalıştayın düşündürdükleri…

Mustafa Çetiner
Bir çalıştayın düşündürdükleri…

Geçtiğimiz hafta Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesinin düzenlediği Tıp Eğitiminde Program Yeterliliklerini Güncelleme Çalıştayı'na katıldım. Üniversitenin içinden ve dışından paydaşların katılımı ile gerçekleşen toplantının temel amacı “nasıl yaparız da daha iyi hekim yetiştiririz” idi.

Bu toplantıyı diğerlerinden farklı kılan, çok farklı kesimlerden paydaşların toplantıya katılması ve dekanlığın sağlık alanını iyi bilen, beklentiler hakkında fikir sahibi farklı kesimlerin seslerine kulak kabartıyor olmasıydı.

Tüm çalıştay boyunca Sağlık Bakanlığı, meslek örgütleri, mezunlar derneği, uzmanlık dernekleri, odalar gibi bir çok kuruluşun temsilcileri yukarıda sorduğum sorunun yanıtını aradılar.


Dekanlık, bu toplantı öncesi üzerinde çalışılacak yeterlikler listesini Türkiye Yükseköğretim Yeterlikler Çerçevesi (TYYÇ) ve uluslar arası bazı kaynakları (GMC ve CanMed gibi) da dikkate alarak zaten belirlemiş ve toplantının format ve içeriği önceden çok ustaca hazırlamıştı.

Böyle bir çalıştay yapabilmenin ön koşulu “iyi bir tıp eğitimi alt yapısına sahip” öğretim üyeleridir kuşkusuz. Ama bence daha önemlisi “çok sesliliğe” verilen önemdir.

Bu topraklarda çok uzun yıllar üniversiteyi “bilginin aktarıldığı yer” olarak tanımladık, daha sonra aslında “bilimin üretildiği yer” olduğunu öğrendik. Şimdi “üniversitenin toplumu değiştirdiği, dönüştürdüğü yer” olduğunu öğrenmeye çalışıyoruz. Değiştirmek ve dönüştürmek için olmazsa olmaz ön koşul, “farkında olmak”.

Eğer bir üniversite “üniversite dışı paydaşlara” dokunmayı akıl ettiyse, “farkında olmaya hazır” hale gelmiş demektir. Sonrası fark etmek ve değiştirmektir.

Kim söylemiş bu lafı bilmem ama üniversite için yapılmış en doğru tanımlardan biridir; “Üniversite, anne babalarımızdan duyduklarımız ve öğrendiklerimizin yanlış olduğunu fark ettiğimiz yerdir”

Tam da öyle...

Tıp eğitiminde yıllarca “acaba Amerika’lılar, Avrupa’lılar nasıl yapmış” sorularını işiten biri olarak “acaba bizim için uygun olan ne” diye sormaya başladığımızı görmek çok ferahlatıcı geldi bana.

Elbette gelişmiş batı toplumlarının üniversite anlayışlarından hala öğrenecek çok şeyimiz var, ancak yaşadığımız coğrafyayı, o coğrafyanın insanlarını, gereksinimlerini ıskalarsak üniversitenin yukarıda değindiğim dönüştürme, değiştirme işlevi yerini yabancılaşmaya bırakır.

“Kaf dağının tepesindeki yalnız, anlaşılamamış ve çağının ötesine geçmiş insan” rolü üniversite işlevselliğine aykırıdır.

Üretmek, öğretmek ve dönüştürmek...

Bu üç işlevin bir arada yürütülebilmesi, paydaşları dikkate alan, onlarla birlikte yürüyen, yerel ama bir o kadar evrensel, bilim kültürü ve etik değerlerin öne çıktığı bir üniversite düzeni ile mümkündür.

Einstein’ın çok sevdiğim bir sözü vardır. “Bilim bilebileceğimiz inancı üzerine kuruludur”. Üniversite bu inancın yaratıldığı yerdir.

Geçtiğimiz hafta katıldığım çalıştay bu anlamda da bana büyük moral oldu. İnsanın; yaşamla, üretmekle, öğretmekle, yaratmakla ilgili kaygılarının olduğunu bilmek, daha doğrusu yeniden hatırlamak, o insanlarla aynı havayı solumak çok güzeldi. Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yasemin Alanay’ın söylediği gibi “küçük küçük değiştirebilmek” çok önemli. O küçük dokunuşlardan büyük etkiler doğuyor süreç içinde.

Yine bir Einstein sözü ile bitirelim yazıyı.

“Uzun yaşamımda öğrendiğim bir şey var: Gerçeklikle ölçüştürüldüğünde tüm bilimimiz ilkel ve çocukça kalmaktadır – ama yine de sahip olduğumuz en değerli şeydir, bilim!”

Bilimin üretildiği üniversitelerimiz de en değerli kurumlarımızdır dolayısıyla...

Onlara koşulsuz sahip çıkmak gerekir.

Mustafa Çetiner / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 157. sayısında yayınlanmıştır.

Mustafa Çetiner

Prof. Dr. Mustafa Çetiner 1964 yılında Kayseri'de doğdu. Halen Acıbadem Sağlık Grubu Maslak Hastanesi'nde İç Hastalıkları, Hematoloji Bölümü'nde görev yapmaktadır. Hekimliği ve öğretim üyeliği yanında Popüler bilim, etik, tıp ve tıp tarihi konularında kaleme aldığı güncel yazılarıyla tanınır.