Yapay zekâ ve tıp

Mustafa Çetiner
Yapay zekâ ve tıp

Yapay zekâ tartışmaları tam gaz devam ediyor. Ülkemizde de Prof. Dr. Cem Say gibi konunun uzmanları başta olmak üzere her kesim yapay zekayı ve geleceğini konuşuyor. Hekimlik mesleği de yapay zekânın gündelik yaşamımıza girmesiyle birlikte ciddi anlamda değişimlere uğrayacak gibi.

Her zaman söylerim, yapay zekâ “öngörülebilir şekilde çalışan meslekler” için tam anlamıyla “mutlak değişim” anlamına geliyor.

Geçtiğimiz günlerde JNCI J Natl Cancer Inst isimli bilimsel dergide yayınlanan ve yapay zekânın meme kanserli hastalar için radyoloji alanında kullanımını değerlendiren bir makale, bu öngörünün ne kadar doğru olduğunu gösteriyor. Makaleye konu olan çalışmada patolojik örnekleme ile doğrulanan toplam 2600’ü aşkın kadının mamografileri, 101 farklı radyolog ve “mamografi değerlendirmek üzere yapılandırılmış yapay zekâ” tarafından yorumlanmış.


Değerlendirme sonucunda yapay zekâ, 101 radyoloji uzmanının ortalama doğru değerlendirme oranlarının altında kalmamış. Yani ortalama bir radyolog kadar doğru yorum yapabilmiş.

Bir diğer örnek ise yaklaşık 1.5 yıl önce JAMA’da yayınlanan ve Google tarafından geliştirilen bir algoritma. Derin öğrenme algoritması (Deep Learning Algorithm) diye isimlendirilen bu sistem, şeker hastalığına bağlı göz dibi hasarının (diyabetik retinopati) takip ve tespiti amacıyla geliştirilmiş.

Sistem, %90’ların üstünde diyabetik retinopatiyi ve makula ödemini (87.0% ve üstü duyarlılık ve 98.1% ve üstü özgüllük) tanımayı başarmış. Benzer biçimde bu hastaların operasyon gerekliliklerini de yüksek oranda kestirebilmiş.

Sistemin detaylarına girmeye gerek yok ancak meraklılarına makaleye erişim için bilgi de verelim; JAMA, 2016, 316.22: 2402-2410.

Benzer bir algoritmanın kalın bağırsakta poliplerin değerlendirilmesi amacıyla kullanıldığını ve başarılı olduğunu da belirtmek gerekli (Nature Biomedical Engineering, 2018, 2.10: 741).

Bu örnekleri artırmak mümkün, yapay zekânın özellikle Alzheimer, Parkinson Hastalığı, Multipl Skleroz gibi nörolojik hastalıkların takip ve tedavi planlamalarına yakın zamanda daha ağırlıklı olarak gireceği kesin görünüyor. Bu tür yapay zekâ projelerinde insanlığın daha yolun başında olduğunu varsayarsanız, ileride bu sistemler optimize oldukça, bugünkü anlamda klasik hekimlere gereksinimin ne kadar azalacağını da öngörebilirsiniz. Nitekim ABD Başkanı Trump, geçtiğimiz aylarda yapay zekanın her alanda daha yoğun ve ağırlıklı kullanımı ve geliştirilmesi konusunun öncelikli ulusal bir politika olduğunu söyledi.

Yapay zekânın tıp alanına girmesinin, hekimler için depresyon ve tükenmişlik duygusunu, hastalar için ise insandan kaynaklı tıbbi hataları azaltabileceği düşünülüyor.

Ama bunun bir de başka yönü var.

Sadece hekimlerin değil, neredeyse tüm profesyonellerin “yapay zeka” becerilerinden çekindiği biliniyor. Bir kardiyolog olan Dr. Eric Topol, yapay zekânın tıpta kullanımının öncülerinden biri. Geçtiğimiz günlerde New York Times’a bir röportaj verdi. Satır aralarına bakıldığında yapay zekanın en azından kısa vadede, çalışanlar için sorunlar yaratabileceği görülüyor. Örneğin Dr Eric Topol’un ilk vurgusu, sağlık hizmetlerinde insan kaynaklarının maliyetin en büyük kısmını oluşturduğu idi. Yani bu şu demek, daha az insan çalıştırarak, yapay zekâ sayesinde verimliliği arttırmak.

Bir yandan bakıldığında bu işsizlik anlamına da gelmiyor mu?

Öyle de olsa yapay zekâya karşı bir tutum alınması söz konusu bile edilemez. Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin önüne geçmeye çalışmak, yel değirmeleri ile savaş gibi. İnsanın aklına tarihteki ünlü “makina kırıcılar” geliyor.

On yedinci yüzyılın sonunda İngiltere’de, özellikle dokumacılık alanında makina kullanımı ile birlikte işsizlik büyük boyutlara ulaşmış ve 18. yy başında işçi isyanları doruk noktaya çıkmıştı. Dokuma makinaları işçilerin işlerini ellerinden almış, onları aç bırakmıştı. İşçiler dokuma makinelerini tahrip ederek, kuru ot ambarlarını yakarak büyük eylemler yapmışlardı. Makina kırıcılar yanlış yerden hesap sormuşlardı. Hesabı teknolojik ve bilimsel gelişmelerden değil, emeğe, eşit paylaşıma, söz söyleme özgürlüğüne ve insan ve onuruna karşı olanlardan sormak gerekir. Bilim ve teknoloji biz ne amaçla kullanırsak odur, ne daha azı ne de daha fazlasıdır.

Mustafa Çetiner / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 156. sayısında yayınlanmıştır.

Mustafa Çetiner

Prof. Dr. Mustafa Çetiner 1964 yılında Kayseri'de doğdu. Halen Acıbadem Sağlık Grubu Maslak Hastanesi'nde İç Hastalıkları, Hematoloji Bölümü'nde görev yapmaktadır. Hekimliği ve öğretim üyeliği yanında Popüler bilim, etik, tıp ve tıp tarihi konularında kaleme aldığı güncel yazılarıyla tanınır.