Bu eğitimle nereye kadar?

Özlem Yüzak Y
Bu eğitimle nereye kadar?

Soru açık. Bu eğitimle hangi alanda kimlerle rekabet edebileceğiz?

İflas etmiş bir eğitim sistemimiz olduğunu üniversite giriş sınavlarının bilançosu net bir şekilde ortaya koyuyor. Yapılan YKS sınavı, 12 yıllık eğitimin karnesi bir anlamda.

Kısa bir özet verelim: Sınavın ilk adımı Temel Yeterlilik Testi. 2.6 milyon aday katıldı. 1 milyon aday 150 puan barajını bile geçemedi. Alan Yeterlilik Testi’nde ne oldu peki?


20 fen bilimleri sorusundan ortalama sadece 3.2 soru çözülmüş. 20 sosyal bilim sorusu çözme ortalaması 8.3. 40 adet matematik sorusundan ortama 5.1 soru çözülebilmiş. Anadil Türkçede bile 40 sorudan 18.4 soru ancak çözülebilmiş.

Bu, işin bir yanı. Bir diğeri de yerleştirmeler sonundaki durumda. Tek bir öğrencinin bile tercih etmediği 169 bölüm var. 10’un altında öğrencinin tercih ettiği bölüm sayısı 1280.

Çevre mühendisliği, jeoloji mühendisliği, tohum teknolojileri gibi alanlara hiçbir ilgi olmamış. Tabii iş bulamama korkusu ilk etken, bir diğeri de planlama. İşte burada “YÖK ne yapmaya çalışıyor” sorusu devreye giriyor. Üniversitelerde fakültelerin bölümleri trendlere göre belirlenir. Kimi dönem bazı branşlar daha caziptir, sonra birden ilgi farklı alanlara kayar. Ve bölüm bir anda açığa düşer. Etkin planlama bu yüzden son derece önemli. Mantar gibi bölüm açmanın bu yüzden hiçbir anlamı yok. Burada da sorumluluk YÖK’te.

Dünya bir yöne doğru evrilirken eğitim sistemleri olduğu yerde kalan ülkelerden bir şey olmaz. Olmuyor. Yaşadık yaşıyoruz.

Biz kendi nitelikli beyinlerimizi yurtdışına kaçırıyor ve bundan da asla rahatsız olmuyoruz.

Yapay zekâ, robotik teknolojileri en günceli ve en bilineni; haliyle tercihler de yazılım, bilgisayar mühendisliği ve türevlerine oluyor. Ama ötesi de var. Çok disiplinli alanlar, yenilenebilir enerji, malzeme bilimi... Tarımdan giderek uzaklaşıyoruz ama bilinçli ve planlı ülkeler en az topraktan en iyi verimi almanın yollarını, teknolojilerini geliştiriyorlar. Yeni malzeme keşifleri dünyanın odağında. Üniversiteler, araştırma merkezleri dolup taşıyor.

YAKIN GELECEĞİ PLANLAMAK 

Önceki gün Prof. Dr. Esen Ercan Alp ile birlikteydik. Prof. Alp, kuantum teknolojisi üzerine çalışmalar yapan bir bilim insanı. Uzun yıllardan beri ABD’de Argonne Ulusal Laboratuvarları’nda görev yapıyor. Diyarbakır’da doğmuş; ODTÜ Mühendislik Fakültesi’ni bitirmiş. Yüksek lisans ve doktora çalışmaları sırasında ilgi alanını değiştirerek deneysel katı hal fiziğine yönelmiş. 1984’te girdiği Argonne Ulusal Laboratuvarı’nda dünyadaki en gelişmiş x-ışını kaynağı olan Advanced Photon Source’da yüksek çözünürlüklü x-ışınları üzerine araştırmalar yapıyor. 1999’da Chicago Üniversitesi’nce verilen yılın bilim adamı ödülünü kazandı. Kanada, Almanya, Japonya, Çin ve Ürdün’deki sinkrotron merkezlerinde, ABD Enerji Bakanlığı, NSF, NIH gibi kurumlara hakem ve danışman olarak katkıda bulundu.

Türkiye’ye de ilgisi hayli yüksek. Ankara Gölbaşın’da kısaca TARLA diye adlandırılan bir elektron hızlandırıcı ve ışınım tesisi için danışmanlık da yapıyor. Eğer yaşama geçirilebilirse Türkiye’nin ilk hızlandırıcısı olacak ve kızıl ötesi bölgesinde 3-250 mikrometre dalga boyu aralığında lazer üretilecek. Hızlandırıcı ve teknolojileri konusunda nitelikli eleman yetiştirilecek. Bir anlamda Türkiye’nin CERN’i olacak. Ancak bitemiyor, zira son karar verici Türkiye’de her şeyde olduğu gibi Cumhurbaşkanlığı Stratejik Geliştirme Başkanlığı ve sıra gelmiyor sanırım. Öncelikler farklı tabii!..

Dönelim Prof. Alp’in söylediklerine...

Kuantum teorisi fikirsel ve teknolojik olarak 21. yüzyıla tamamen damgasını vuruyor. Günümüzde kullanılan yarıiletken teknolojisine dayalı entegre devreler, bilgisayarlar, fiber optik iletişim hatları, LED teknolojisine dayalı cihazlar, modern tıbbi cihazlar, GPS ve akıllı telefonların tamamı kuantum fiziğinin sağladığı teorik çerçeve içinde çalışıyor.

Türkiye kuantum teknolojisinin halihazırda kullanıcısı.

Üreticisi olabilecek mi? Ne yazık ki bu sorunun yanıtı belirsiz.

Prof. Alp, geçen mayıs ayında TMMOB Metalürji ve Malzeme Mühendisleri Odası tarafından düzenlenen bir webinarda “Yeni Malzemeler Nasıl Keşfediliyor?” başlıklı sunumunu Müfit Akyos, Herkese Bilim Teknoloji  dergisinde özetlemişti. Orada Alp’in önemli saptamaları da vardı. Kısaca alıntılayalım:

- Malzeme keşfetmek ve geliştirmek genel bir bütündür… Pahalı bir iştir. Çok eğitimli insan kaynağı, uygun altyapı ve ekosistem gerektirir.

- Bilimsel temele dayanmayan gelişmeler çok çabuk kaybolur.

- Önemli gelişmeler fizik-kimya-mühendislik-malzeme-teknolojist karışımı yerlerde olabilir.

- Malzeme geliştirmekten bir kazanç sağlanacaksa, bu ancak ekosistemin hazır olması ile mümkündür.

- Yenilenebilir enerji teknolojilerine hizmet edecek olan dallarda önemli gelişmeler beklemeliyiz.

- Yapay zekâ, makine öğrenmesinin teorik yeterlilik ile birleşmesi yeni malzeme arayışlarına yön gösterecektir.

- Tüm bilimsel alanlarda kapsamlı ve entegre bir araştırma altyapısı olmadan ekonomik sıçrama yapmak güç veya imkânsızdır.

- İleri bilimsel altyapı, ancak mükemmel bir ilk ve ortaeğitim sisteminin üzerine inşa edilebilir.

- Dünya çapında araştırma kurumları ve üniversiteler olmadan araştırma altyapıları entegre edilemezler.

- Temel bilimler … Yatırım getirisi en yüksek ancak geri dönüşü en geç olan yatırımlardır.

- Bugünkü dünya ekonomisinin yarısından fazlasını kuantum mekanik ve kuantum kimyasına dayalı teknolojiler oluştur.

İçimizden dünyaca ünlü uzmanlar söylüyor, biz yazıyoruz. Kime? Anlayana...

Özlem Yüzak

*Bu yazı 03.09.2021 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlandı.

Özlem Yüzak

Bilgi işçisi olarak tanımlıyor kendini... 15 yılı aşkın süredir Cumhuriyet Gazetesi’nde ‘Bilgi Toplumuna Doğru’ adlı köşesinde çağdaş dünyanın anahtarı olan bilgi, bilim ve eğitimin önemi üzerine yazıp duruyor. İnsanın doğa ve insan üzerinde kurduğu iktidardan dehşetli rahatsız; bu yüzden sürdürülebilir kalkınma, toplumsal cinsiyet, iklim değişikliği yine ilgi duyduğu alanlar arasında. “Kıskaçtaki İnsan ve İsyan” adlı bir kitabı bulunuyor.