Diyalektik ne anlama geliyor?

P. Dilara Çolak Y
Diyalektik ne anlama geliyor?

Bugün risk alarak 500 kelimede özetlenmesi zorlu bir işe girişeceğim. Özellikle kimi pozitivist çevrelerde doğrudan saçmalık olarak görülen bir filozofun bir kavramının savunusunu yapmayı deneyeceğim. Konunun uzmanı değilim fakat yaşam felsefemi oluştururken diyalektik kavramına sıklıkla atıfta bulunduğum düşünülürse, HBT gibi saygın bir bilim dergisinde bundan bahsetmemek kendi felsefeme karşı iki yüzlülük olurdu.

19 yy.’da yaşamış Alman filozof G.W.F. Hegel, yazılarının zorluğuyla ünlü filozoflardan biridir. Onun yazılarında zorluk derecesini yaratan şeylerden biri var olan kavramları kendine özgü bir şekilde kullanması ve yeni kavramlar yaratmasıdır. Mesela Hegel’de “Kavram” kavramı vardır, kendi “Kavram” kavramı bizim genellikle kavramdan anladığımız şey ile aynı şey değildir. Ya da bazen söyledikleri bir açıdan acayip natüralist (doğalcı) gelir, ki öyledir zaten, ama mutlak idealist olarak kategorize edildiğini görürsünüz ve aslında onun idealizmi de sandığımız idealizm değ ildir. Bu yüzden saygıdeğer Hegel yorumcularından Frederik Beiser bile Hegel okumayı demir bir leblebi çiğnemeye benzetir.

Yine de sanıyorum ki bir şeyin yeterince anlaşılır olmaması her zaman onun anlamsız olduğu anlamına gelmez. Prof. Dr. Türker Kılıç’ın kitabına Hegel’den alıntı yaparak başlaması, nörofelsefe çalışmalarında Catherine Malabou’nun, genetikte Richard Lewtontin gibi isimlerin kimi zaman Marx dolayımı ile diyalektik, tarih gibi kavramlara işaret etmesi boşuna değil.


Tez+antitez=sentez yok

Kapsamlı bir felsefe anlatımı yapacak alanımız olmadığı için doğrudan diyalektik kavramının yanlış yorumu üzerinde duracağım. Öncelikle sanıldığının aksine Hegel felsefesinde tez+antitez=sentez şeklinde bir söylem yoktur. Başlangıçta A olan bir töz ile B olan bir töz bir araya geliyor ya da A kendisi olmaktan çıkarak birden bire B oluyor değildir. Yanlış yorumlar dolayısıyla böyle bakıldığında Hegel mantıksal açıdan çelişik bir şey söylüyor gibi görünür. Fakat onun iddiası zaten bu değildir. Nitekim Tinin Fenomenolojisi’nde bu ayrımların tözel karşılıkları olmadığını söyler.

Bahsettiği, her birimizin maddi dünyada gözlemlediği oluştur aslında. Zaten “Herakleitos’tan almadığım hiçbir şey yok...”der Hegel. Diyalektik ile kastettiği oluş, değişim ve devinimin arkasındaki mantıktır. Hegel’de deneyimi aşan, uzay-zaman üstü hiçbir şey yoktur. Mutlak derken de maddi dünyada kendini pratikte gerçekleştirmekte olan bir şeyden söz eder.

İkinci olarak Hegel’de var olan hiçbir şey bir ötekinden yalıtık, ayrı değildir. Bütüncül, ilişkisel bir varlık anlayışı vardır. Dahası bu bütüncül varlık da zaten hali hazırda verili değildir, oluş içerisindedir, kendisi olmaya doğru ilerler.

Fakat zaman içerisinde bir şeyin değişmesi neyi gerektirir? Kendiliği ve kendisinden farklı olanları (daha doğrusu o an farklı olanları). Aksi takdirde oluş, değişim dediğimiz kavramlar olamazdı. Parmenides gibi hareket yoktur demek zorunda kalırdık.

O halde buradaki oluşu mümkün kılacak şey birbirinden ayrı iki A ve B tözleri değil; zıtlıklardır. Mevcut halde olmayan ama bir potansiyel olarak gerçekleşebilecek olandır. Bu sebeple aslında ortada çelişik bir şey yoktur, nasıl ki zamana tabii her şey değişerek önceden olmadığı ama olması muhtemelen bir şeye dönüşüyorsa diyalektik de bu bağlamda anlaşılmalıdır.

Üçüncü olarak burada değişim olduğunda değişen şey eskiden olduğu şeyi tamamen yitirmez. Hiçbir şey sıfırdan yeni bir varlık gibi ortaya çıkmaz, onun tüm dönüşümlerini içeren bir tarihe sahiptir. Daha önceki versiyonlarını da kapsamak suretiyle onları aşar. Örneğin bugün 5 yaşında Dilara olmaklığı, onun deneyimlerini içeririm ama bir açıdan onu aşarım, ondan fazlasıyımdır. Hegelci diyalektik kabaca budur.

Burada tonla detay var; Hegel aslında doğanın tarihinden değil, toplumların tarihinden söz eder, orada da bir amaçlılık görür ve bu yanlıştır vesaire. Ama benim söylemeye değer bulduğum diyalektiğe yöneltilen eleştirilerin yarısının zaten Hegel’in iddia ettiği şey olmadığını göstermek. Nitekim oluş ve ilişkisel bütünlük kavramlarıyla birlikte okunduğunda diyalektik olmayan bir şey yok gibi gözüküyor. Bütün toplumların tarihi de diyalektiktir. Bilincin, beynin tarihi de.

P. Dilara Çolak / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 310. sayısında yayınlanmıştır.

P. Dilara Çolak