Değiştirmek ve cesaret

Tanol Türkoğlu
Değiştirmek ve cesaret

Karl Marks’ın Londra’daki mezar taşında iki tümcesi yazılı. Birincisini duymamış olan yoktur: “Tüm dünya işçileri birleşin”. Diğerini ise bilen bilir: “Filozoflar dünyayı sadece çeşitli biçimlerde yorumladılar, ama asıl mesele onu değiştirmektir”. İstanbul’da yasal dayanağı ne olduğu tam anlaşılmadan iptal edilen büyükşehir belediye başkanlığı seçiminden sonra İmamoğlu’nu destekleyenler için de benzer bir yol ayrımı söz konusu. Sadece durumu yorumlayarak mı geçirecekler zamanlarını yoksa onu değiştirmek için şahsen bir şeyler yapacaklar mı?

Buna karşılık ünlü sosyal medya, yalan haberin, sanki doğruymuş gibi yayılmasında bir araç olarak her zamankinden daha çok kullanılıyor. Örneğin “Seçim iptal edildi, çünkü oylarımız çalındı” deniyor. Oysa YSK’nın iptal açıklamasında herhangi bir “oy çalma” eyleminden bahsedilmedi. Daha ziyade sandık kurul başkanlarının devlet memuru olmaması üzerine inşa ettiler “siyasi” denilen kararlarını. Ki aynı kurumun aynı başkanı, beş sene önce aynı durum hakkında “seçimi iptal etmeyi gerektirecek bir şey değil” şeklinde bir yorum yapmıştı. Geçen beş sene içinde bu yorumu değiştirmeyi gerektiren bir yasa veya yönetmelik değişikliği olmadığına göre buradaki çelişki iptal yönünde karar alan YSK’ya ait olarak tarihe geçti. Yaygın kanıya göre hukuku bu kez siyasiler değil, hukukçular çiğnemiş oldu. Bunun gerisinde bir motive edici ya da azmettirici unsurun olup olmadığı yıllar içinde ortaya çıkacaktır.

Ayrıca sosyal medyayla ilgili yapılan araştırmalarda ilginç tespitler de var. Örneğin hangi içeriği öne çıkarmak üzere geliştirilmiş yazılım algoritmalarında temel motivasyon popülarite. Yoksa içeriğin gerçeklik ile uyumlu olması değil. Yani bir yalan yeterince fazla kişi LIKE edilirse, yeniden paylaşılırsa, o içerik giderek daha çok görünür olmaya başlıyor. Daha çok görünür olan içerik ise giderek daha çok “gerçek”miş gibi algılanmaya başlıyor. Buna karşın pasif, kayıtsız kalmayı reddeden, bir şeyleri “değiştirmek” isteyen bireyin birinci işlevi, somut, objektif gerçeklerden bahseden içeriği daha çok dolaşımda tutmasıdır. Bu çerçevede “Seçim iptal edildi, çünkü oylarımız çalındı” türünden bir içerikle karşılaşıldığında yapılması gereken, bunun yalan olduğu üzerine yorum yaparak onu yeniden üretmek yerine, bunun doğrusu ne ise onu ifade eden bir içerik yayınlamak ve bunun popüler olmasını sağlamaktır. Yalana yalan demek, çıkarı için o yalanı doğru kabul edenlerin o yalana bakış açısını değiştirmeyecektir. Doğrusu ne peki? Sen ondan bahset, bahsedilmesini sağla.


Benzer şekilde esasen algoritmaların yukarıda belirtilen özelliği nedeniyle somut gerçeğin bir kez dolaşıma çıkmış olması da yalanın ortadan kalkması için yeterli değildir. Çünkü doğruyu iğdiş etmek üzere onu yalanlarla kuşatan alternatif içerikler eğer yeterince yeniden paylaşılırsa, somut gerçeği anlatan içerik yine tenhada kalacak ve algoritmaların radarına giremeyecektir.

Bu çerçevede “namusluların da namussuzlar kadar cesur olması” gereği ortaya çıkmaktadır. Somut gerçeğin ne olduğunu bilmek yeterli değildir. Bunun büyük çoğunluğa da ulaştırılması ve gerçeğin-doğrunun ne olduğunun onlar tarafından da bilinmesini sağlamak gerekmektedir. Şimdi sosyal medyanın ülkemizde neden yasaklanmadığı daha iyi anlaşılacaktır. Demek ki bu medya onu açıp kapatma yetkisi elinde olanların daha çok işine geliyor ki gerçeği yalanlarla çarpıtmak amacıyla onu yasaklamıyorlar.

Tanol Türkoğlu / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 164. sayısında yayınlanmıştır.

Tanol Türkoglu