Dijital kafa, dijital kum!

Tanol Türkoğlu
Dijital kafa, dijital kum!

Wikileaks yine sızdırdı! #Vault7 (Kasa Dairesi 7) başlığı ile yayınlanan bu dökümanlar temelde CIA’nin siber güvenlik alanındaki gücüne ve onun kontrolünü nasıl kaybettiğine işaret ediyor. Oysa genel kanı ABD’nin Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA) bu alanda CIA’den kat kat üstün olduğu yönündeydi.

Wikielaks’in iddiaları önemli. Buna göre CIA’nin elinde şu tür siber, dijital imkanlar var: CIA belli başlı ABD firmalarına kendine çalışan yazılımcıları yerleştiriyor ve onlar sayesinde tüm dünyada kullanılan bu yazılımların içine sızacak kodları ekletiyor (örn. MS Windows).

CIA popüler “zeki” mobil telefonları (örn. iPhone, Android) birer kayıt cihazı olarak kullanabiliyor, cihazın bulunduğu mekandaki konuşmaları kayıt edebiliyor. CIA ortam dinlemesini Samsung akıllı TV’leri kullanarak da yapabiliyor.


CIA ayrıca ücretsiz telefon/video konuşma imkanı sunan Skype yazılımıyla yapılan görüşmelerdeki sesleri metne çevirip, metin olarak saklayabiliyor. CIA üstünde elektronik devre bulunan otomobilleri uzaktan kontrol etmeye çalışıyor ve bu sayede arzu ettiğinde bu araçların kontrolünü ele geçirmeyi hedefliyor (böylece kaza yapmalarına sebebiyet verebileceğinin altı çiziliyor).

CIA’nin elindeki nasıl bir güçse bu tür bir siber korsanlık faaliyeti yaptığında ardında öyle izler bırakabiliyor ki bunu takip edenler kendilerini Rusya’nın karşısında buluyor ve işi Rusların yaptığı hükmüne varabiliyor. Wikileaks’in iddiasına göre CIA bu gücün kontrolünü kaybetmiş durumda. Yani kimbilir bu bilgiler ve imkanlar kimlerin eline geçmiş?

Bunlar acaba üretilmiş yalanlar mı yoksa bir başka gerçek-ötesi (post-truth) durumla mı karşı karşıyayız? Mesela bu sızdırma “rakip” NSA’in bir işi olabilir mi? CIA’yı önce yücelt (müthiş bir siber güce sahip olduğu gerçeği) sonra da yerin dibine sok (bu gücün başkalarının eline geçmiş olması).

Şöyle bir temel değerlendirme öteden beri var: ABD ve bazı müttefik ülkeleri Echelon adı verilen bir sistem ile yeryüzündeki tüm dijital iletişimi izleyebilir, kayıt edebilir. Sadece sesli, görüntülü iletişim değil, eskinin fakslanan metinleri bile. Zaman zaman bu gerçek su yüzüne çıkar gibi olduğunda büyük bir gürültü patlatılıyor. “Yok efendim bu nasıl olur?” diye. Neden olmasın? Şu kuralı ne çabuk unuttuk: Bedava yemek yoktur!

Çoğu hizmet ucuzdan da öte bedavaya sunuluyor Internette. Eposta hesabı, sosyal medya kullanımı, arama motorları vb. En masum haliyle bile bu ücretsiz altyapılar abonelerin kullanım özelliklerini kayıt ederek bu verilerden bir profil oluşturmaya çalışıyor: “Bu kişi nasıl birisi?”

Yeni tür tanıma yazılımlarının, sosyal medyadaki bir kaç düzine etkileşiminizi (neleri LIKE ettiğiniz gibi) baz alarak sizi en yakınınızdan bile daha iyi “tanıyabildiğinden” bahsediliyor. O halde dijital kafamızı dijital kuma sokalım. Çevremizde kullandığımız tüm bu elektronik cihazlarla kanserin bir ilişkisi olabileceğine nasıl yüz çeviriyorsak, birinin bizi gözetliyor olabileceğini de yok sayalım. Sonra da alt kattan birisi çıkıp gerçek-ötesi şeyler mırıldandığında onu gerçekçi olmamakla, gerçekleri çarpıtmakla suçlayalım.

Tanol Türkoğlu / [email protected]


*Bu yazı HBT'nin 51. sayısında yayınlanmıştır.

Tanol Türkoglu