Dijital telif modeli

Tanol Türkoğlu
Dijital telif modeli

Hollywood’un Los Angeles’te kurulmuş olması bir tesadüf mü? Bu işin temelini atan büyük film şirketleri Kaliforniya’nın havasını, suyunu sevdikleri için mi Amerika’nın ta öteki ucunu seçmişler? Ekonominin damarı “doğu yakası”nda atarken.

Sebep çok daha dünyevi! Bu endüstrinin ilk yıllarında bir film yapmak için gerekli olan cihazlar doğu yakasında Thomas Edison’a patentliydi ve ister inanın ister inanmayın, Edison film stüdyolarının hangi filmleri çekeceğine izin veren tek yetkili merciiydi (yoksa cihazları kullandırtmıyordu). Stüdyo sahipleri, boyunduruktan kurtulmak için bu hakkın geçerli olmadığı Kaliforniya eyaletine göç etmek zorunda kaldılar.

Müzik eserlerinin ancak canlı performansla sergilenebileceğini iddia edenler ilk kayıt etme imkanları çıktığında isyan etti. Radyo çıktığında bu kez o eserleri kayıt edip plak olarak satan müzik şirketleri radyoları “korsan” olmakla suçladı. Her paradigma sıçramasında bu durum sürdü. Bir farkla. Dünün “korsan”ları bugünün “amiral”leri olmuştu. Şifreli, kablolu TV yayıncılığı çıktığında bu kez dünün korsanı radyocular televizyoncuları korsan olmakla suçladı. Bununla bitmedi. Video kayıt imkanları çıktığında televizyoncular bu işin mucitlerinden Sony’yi dava ettiler. Internet çıktığında da “dijital korsan”ları ilk dava edenlerin başında Sony geliyordu.


Telif dünyasında lobi faaliyetleri bugün neredeyse bütünüyle dijitale karşı odaklanmış durumda. Cory Doctorow “Özgür ve Bedava – Internet Çağında Bilgi” kitabında (Koç Üniversitesi Yayınları) internetle gelen dijital kültürün “telif” olgusunu nasıl bir dönüşüme maruz bıraktığını anlatıyor. Analog dünya bir yandan dijitali “korsan” olmakla suçluyor diğer yandan tüm dünyada interneti topyekun sınırlayacak, filtreden geçirecek, kontrol altında tutacak yaptırımların hayata geçirilmesi için hükümetlere baskı yapıyor. Öne sürdükleri tez çok masumca: Internet her şeyin kopyalanmasına neden oluyor. Bu da eser sahiplerini mağdur ediyor. Kimse de dönüp, internet öncesi dönemde kendilerinin eser sahiplerini nasıl mağdur etmiş olduklarını sorgulamıyor.

Doctorow kitabında esasen dijital sınırlama getirme çabalarının ters teptiğini de örneklerle anlatıyor. DVD veya Blue-Ray’lere şifre mi koydun, bir kaç “hacker” dünyanın bir yerinde bunu analiz ediyor ve şifreyi kırmakla kalmıyor; bu bilgiyi tüm dünya ile paylaşıyor. Bir TV kanalı kendi programlarının Youtube’da yayınlanmasını engelliyor. Kısa sürede o programların hepsi ücretsiz korsan sitelerde boy gösteriyor. Kanal geri adım atınca da tablo eski haline dönmüyor. Tam tersi başka kanalların programları da korsan sitelerden indirilmeye, izlenmeye başlıyor. Dijitali boyunduruk altına almaya çalışan sanayi toplumu zihniyeti dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan oluyor yani.

Doctorow aslında telif konusunda basit bir öneri sunuyor: Aylık sabit ücret! Bazı restaurantlarda gördüğümüz “yiyebildiğin kadar ye, şu kadar öde” türü kampanya modeli. Örneğin Spotify, Netflix gibi siteler şu an bu modeli uyguluyor. Aylık sabit bir ücret ödeyip, Spotify’da dilediğiniz kadar müzik dinleyebilir, Netflix’de dilediğiniz kadar film izleyebilirsiniz. Belli ki bu yakın geleceğin kaçınılmaz gelir modeli olacak. Hem çok basit hem de zamanın ruhuna uygun. Yeter ki “bağzı” zihniyetler çağın değiştiğini artık kabul etsin.

Tanol Türkoğlu / [email protected]


Bu yazı HBT'nin 69. sayısında yayınlanmıştır.

Tanol Türkoglu