Doğanın yeni dili

Tanol Türkoğlu
Doğanın yeni dili

Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin “İstanbul’un Kalbinde Bilim Konuşmaları” etkinliğinin Şubat ayı konuğu Hilmi Yavuz idi. İkimiz de Kabataş Erkek Lisesi mezunu olduğumuzdan o benim “Hilmi Ağabey”im ben de onun “Kabataşlı Kardeşi”yim aynı zamanda. Hilmi Ağabey bu konuşmasında çok spesifik bir konuyu çok net olgularla yaklaşarak açıkladı. Konuşmasını büyük bir iştahla dinledim.

Esasen 17. yüzyılda Avrupa’da gözlenen bilim devrimi acaba felsefe ve ekonomi açısından irdelendiğinde ne tür bir arkaplana sahiptir? Bu arkaplan bir yandan Aristoteles’e kadar inmekte diğer yanda ise Marks’a kadar uzanmaktadır. Aristoteles evreni canlı-cansız diye iki ana kategoride ele alır ve bugünkü anlamda bilimsel gözlem ve deney yapma eylemini “canlı” dünya için harekete geçirir. Cansız dünya için teorik çıkarımlar yeterlidir. Örneğin birbirinden farklı ağırlıktaki iki cismin aynı yükseklikten yere düşmelerinin ağırlıklarıyla orantılı olacağını belirtir ama bunu ne kendisi denemiştir; (sıkı durum) ne de 16. yy.’da Galilei’ye kadar kimse. Hakim olgu tümellerdir. O nedenle1900 yıl boyunca kimsenin aklına gidip bir deney yapmak gelmemiştir. O tikel deneyden genel için bir hüküm çıkarılamazdı. Yani tümdengelim söz konusudur. Aristoteles’in temelini attığı bu modelde “nitelik”lere önem verir. Tahmin edileceği üzere hakim “bilim” de biyolojidir. Ortaçağ skolastik anlayışına egemen olan bu yaklaşım “nominalizm”in ortaya çıkmasıyla değişime uğramıştır. Buna göre tikellerden yola çıkılmalıdır ki bu da tümevarım yaklaşımına işaret eder. Bu dönüşüm nitelik yerine nicelik olgusunun önemine dikkat çeker. Bu konuda zirve Descartes’dır. Kartezyen yaklaşım modeli şeyleri nitelendirmek yerine ölçmeyi merkeze alırken diğer yanda doğanın dilinin de biyolojiden matematiğe geçmesine önayak olur.

Çarpıcı bir paralellik Marks’ın kapitalizmi, öncesi ve sonrasıyla birlikte ele alışında da göze çarpar. Marks’ın ekonomi gözlüğünü takarak yaptığı okumaya göre de kapitalizm öncesi toplumlarda malın “kullanım değeri” önemliyken (nitelikler), kapitalist toplumda “değiş-tokuş değeri” önem kazanır (nicelikler). Dolayısıyla 17. yüzyıl Avrupa bilim devrimini arkaplanında tümelden-tikele, nitelikten- niceliğe, nakletmekten-akletmeye, tümdengelimden-tümevarıma doğru gerçekleşen bir değişim-dönüşüm yer almaktadır.


Etkinliğin soru-cevap kısmında Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Türker Kılıç Hoca da son dönemde şahsen kendisinin de dahil olduğu Avrupa Konnektom Projesi ve bağlantısallık olgularını irdeledi; insan- yaşam, bilgi-işleyen-şeyler ve zekâ olguları arasındaki ilişkinin yeniden nasıl tanımlanmakta olduğunu irdeledi. Bu sürece beni de dahil etmesi üzerine ben de gençlerin bazı sorularını yanıtladım.

Topyekun bir değerlendirme yapmak gerekirse hem Hilmi Ağabeyin serimlediği tarihsel perspektif hem de Türker Hoca’nın değerlendirmesi bana şunu düşündürdü: Biyoloji ile başlayan ve matematik ile devam eden “doğanın dili” olgusu belki de yeni bir evreye geçmekte. Ve bu yeni evrede matematik yerini “enformasyon”a terk edebilir. Matematik; zeki-yaşam-formu olarak insanın tek alternatif olmasının ortadan kalktığı bir “dünya”nın, “doğa”nın dili olmak için yeterli gelmeyebilir. Zaten Türker Hoca da her fırsatta “yeni bir matematiğe olan gereksinimin” altını çizmiyor mu? Belki de aranan “dil”; matematik yerine “enformasyon”u merkez alacak; almak zorunda kalacak!

Tanol Türkoğlu / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 153. sayısında yayınlanmıştır.

Tanol Türkoglu