Einstein'ın görelilik kuramını ortaya attığı sene Çanakkale'den İngilizler çekilmeye başlamıştı. Ruslar'dan Bitlis ve Muş'u geri almıştık. İngilizler Haydarpaşa Garı'nı bombalamışlardı. Daha evvel bağımsızlık ilan eden Hicaz, o sene resmen bağımsızlığını kazanmıştı.
Uzay yarışının başladığı, Crick ve Watson'un DNA'yı keşfettiği yıllarda Menderes meclise "siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz" diyordu.
Türkiye'nin başbakanını astığı yıl, ABD Mercury, SSCB Vostok projesine başladı. İnsanoğlu Ay'a ilk adımını attığında ODTÜ siyasi olaylar nedeniyle kapalıydı.
80 darbesinde Voyager 1, Satürn'e vardı. 1982 anayasası oylanırken, Mir Uzay İstasyonu tasarlanmış, Avrupa Uzay Ajansı ESA, Helos X-Ray teleskobunu göndermeye hazırlanıyordu.
Ve şimdi: ABD'nin Mars'a laboratuvar, ESA'nın kuyruklu yıldıza prob indirdiği yıllarda 3. havalimanının almanlarca kıskanıldığı fikriyle meşgulüz. Almanya ve Çin enerjisinin %50'sini yenilenebilir kaynaklardan temin etme planlarını açıkladığında, HES inşaatları önünde çevrenin zarar göreceği gerekçesiyle mahkemelerin iptal kararının uygulanmasını isteyen vatandaşlara gaz sıkılıyordu. Ve böylesine istikrarsız bir bölgede reklamlarla nükleer santrale sempati yaratmaya çalışır haldeyiz. Termik santraller, bugün kentlilerin %99'unun kirli hava soluduğunun ilan edildiği ülkemizde, daha çok insanı zehirlemek için temelleri üzerinde yükseliyor. Plüton'un ilk yakın çekim fotoğrafları ajanslara verilirken, Boston Dynamics’in robotu hünerlerini sergileyip, “robot hakları” konularında tartışmalar yaratırken, demokrasinin nasıl olması gerektiği ve “insan hakları” konularında hala bir mutabakata varamıyoruz.
***
Tamam… Bugün teknolojide, bilimde ileri pek çok başka ülkenin tarihinde de çeşitli absürtlükler, saçmalıklar cereyan etti. ABD ırkçılıkla, Almanya nazizmle boğuştu. Siyaset her yerde kirli… İnsanlık her yerde zalim… Fakat ne oldu da başka bir yana bırakıp, bilimde ve teknikte ilerlemeyi başarabildiler?
Bu sorunun yanıtı kültür kodlarında gizli… Ama açık olan bir neden varsa o da "ders çıkarmak"! Ve elbette hataların telafi sürecinde, aydınlardan, bilim insanlarından faydalanarak, yeni dünyayı onların fikirleriyle inşa etmek.
Geride bırakamamanın nedeni de belli: Yukarıda saydığım, coğrafi ve tarihsel arka planın dışında, en önemli kültürel sorun olarak, entelektüel sermayeye karşı düşmanlık. Özeti: Aydınlanma karşıtlığı... Bilime, bilgiye düşmanlık.
Aydınlanma karşıtlığı genelde açık ve somut bir biçimde gözle görünür değildir. Başka söylemlerin alt metinlerinden çıkarsanır, pratiklerden hissedilir, var olduğu çeşitli korelasyon ilişkileriyle gösterilir. Bunu bir politika haline getirilip de uygulandığı az sayıda uç örnekler vardır ve genelde totaliter rejimlerin adetidir (Kamboçya'daki Pol Pot, Çin'de Mao ve Sovyetlerde Stalin gibi).
Fakat bizdeki, bir üniversite rektör yardımcısının, cehaleti ülkenin geleceği olarak gördüğünü ilan etmesi, pek yenilikçi bir davranış. Dünyada bir ilk... Hem kendi pozisyonunu bir oksimorona dönüştüren, hem de övdükleri insanları aynı zamanda yererek, hakaret eden bir söylem. Kötü popülizm... Neyse ki, Türkiye’de kolay kolay olmayan bir şey oldu: Kendisi istifa ederek, çelişkiyi ortadan kaldırdı. Görüntülere "montaj" demeyi de ihmal etmedi...
Şimdi dürüst olalım: Yakında daha yüksek bir pozisyonda, terfî etmiş olarak bulursak kendisini şaşırır mıyız? "Hayatta olmaz" diyeniniz var mı?
Tevfik Uyar / @tevfik_uyar