Zihinden zihine – 3: Bilgisayarlar “zihni”

Tevfik Uyar
Zihinden zihine – 3: Bilgisayarlar “zihni”

Bilinç problemini ele aldığım yazı dizime devam ediyorum. İlk yazıda bu problemi tanımlamıştım. İkinci yazıda da dünya dışı yaşamla ilgili akla gelen ilk senaryoların o kadar da geçerli olmadığını açıklamaya çalıştım.

Bu yazıda çok daha soyut bir konu üzerinde bir kaç kelam edeceğim: Bir bilgisayarın zihni nasıl olabilir? Ve biz onun öznel deneyimini anlayabilir miyiz?

Tabii bu sorunun yanıtı doğal olarak "bir bilgisayar düşünebilir mi?" sorusuna dayanıyor. "Taşın düşünmediğini nereden biliyoruz?" noktasına ulaşmayacağım tabii. Bizim düşünmek dediğimiz şey her neyse, taşın yapamadığı da odur. Bu tartışmalarla vakit kaybetmeyi de genelde gereksiz görüyorum. Amma velakin bir bilgisayarın düşünüyor olmasından bahsetmek nispeten daha kolay gibi...


Biraz derinlemesine düşündüğümüzde "Hadi canım! Bir bilgisayar nasıl bizim gibi düşünebilir?" diye otomatik bir itiraz dillere gelmiyor değil. Öte yandan "bizim gibi düşünmek" eylemi de ilk yazıdan bu yana ortaya koyduğumuz bilinç problemine takılıp kalıyor: Kimin bizim gibi düşündüğünü bilebiliriz ki? Mesela, benim sizin gibi düşündüğümden emin misiniz? Ya da eşinizin, dostunuzun, komşunuzun? Elbette burada ideolojilerden, fikirlerden bahsetmiyorum. Hepimizin sahip olduğunu varsaydığımız akıl yürütme becerilerinden, deneyimleme süreçlerinden, duyumsama ve algılamamızdan bahsediyorum. Hepimiz Homo sapiens sapiens türünün bir üyesi olarak bir şekilde aynı "düşünüş biçimine" sahibiz. Bilişsel işlevlerimiz, derinliği, hızı ve kapasitesi birbirinden farklı düzeylerde olsa da, belli sınırlar içerisinde ve tanım gereği birbirinin örneği...

Amma velakin, bu bizim belirlediğimiz sınır ve tanımlar içerisinde ve ancak pratik sonuçlarını gözlemleyerek ulaştığımız bir hakikat... Aynı uyaranlar karşısında benzer duygulara kapılıyoruz. Bir insanın hangi durumda nasıl davranacağına yönelik tahminlerimiz genelde tutar. Yerel ya da küresel ölçekte işlediğini düşündüğümüz bir takım kurallar ya da gerek bizlerin inşa ettiği, gerekse biyolojimize bağlı normlar büyük ölçüde bizleri tanımlıyor gibi görünüyor. Ama ne olursa olsun bizler bu varsayıma ancak ve ancak gözlemlerimize ulaşıyoruz. Zira, eğer çevremizde içleri aslında bomboş, sadece belli başlı ezber norm ve kalıplara göre hareket edip, kendi varlığının ve çevresinin bilincinde olmayan bazı zombiler varsa (bkz: Felsefi zombi) işte tam da bu yüzden bunları normal insanlardan ayırt edemezdik. Bu da düşünme eyleminin çıktıları bizimkine benzediği ölçüde bir "düşünme" faaliyeti olduğunu kabul ettiğimizi gösteriyor.

Zaten Turing testi de buna dayalı değil mi? Karşınızda sizinle konuşanın "zihnin" insan mı yoksa makine mi olduğunu ayırt edemiyorsanız, o yapay zeka Turing testini geçmiş demektir! Hadi doğal dil işlemeyi bir kenara bırakalım... Diyelim ki internette bir Go platformu buldunuz ve orada dünyadaki diğer insanlarla Go oynayabiliyorsunuz... Site kullanıcılarına bir sohbet kanalı hizmeti vermiyor: Yani rakiplerinizle ancak ve ancak Go oynayabiliyorsunuz. Karşınızdakinin gerçek bir oyuncu mu, yoksa bir bilgisayar algoritması mı olduğunu ayırt edebilir misiniz? Namümkün. Bunun hiçbir yolu yok! O zaman Dünya Go Şampiyonu'nu yenen AlphaGo'nun Go oynarken "düşünmediğini" neye göre ileri süreceğiz?

Denebilir ki, sonuçta öğrenme, akıl yürütme ve kararlarını hayata geçirme biçimi bizlerinkine benzemiyor. En azından Kasparov'u yenen Deep Blue için daha doğru bir yorumdu bu: Düşünmekten ziyade, kendisine yüklenmiş olan olası tüm hamleler arasında değerlendirme yaparak bir tercihte bulunuyordu. Bu mekanikleşmiş süreç, insan için çok "insanlık dışı" görünüyordu. Buna rağmen "nasıl düşündüğünün bir önemi var mı? Mühim olan işlev" diyenler de bulunuyor, "şimdi uçaklar kuşlar gibi uçmuyorlar diye, uçakların uçmadığını iddia edebilir miyiz?" diyerek karşı çıkıyorlardı. Tabii ne olursa olsun Deep Mind'ın "nasıl düşündüğünü" açıklayabiliyor olmak, onun kararlarını nasıl verdiğini detaylı olarka analiz edebilmek, ona bir mekaniklik, biz insanlara da bir "üstünlük" katıyordu. Ancak... Go stratejilerini kendi kendine öğrenen AlphaGo'nun hangi hamleyi neden yaptığını anlamanın bir yolu yok! Hamlesini belki matematiğe dökemiyor, ona rasyonel bir zemin oturtulamıyor ama bir şekilde onun doğru olduğunu biliyor, uyguluyor ve bizler de maçın sonucunda gerçekten de doğru hamleleri yaptığını tasdik etmiş oluyoruz.

Esas bu "bilinçsizlik" durumu fazlasıyla insanca! Zira "sezgisel bilgi" dediğimiz şeyin tanımı bu. Max Planck Enstitüsü'ndeki Uyarlanma Davranışı Merkezi'nin direktörü Prof. Gerd Gigerenzer'in öncüsü olduğu ekolojik rasyonalite ekolünün takipçileri çeşitli çalışmalarla insanların "nasıl elde ettiğini bilmediği bilgilerin ve nasıl ulaştığını bilinçli olarak açıklayamadıkları sonuçların" bazı hallerde karmaşık matematiksel yöntemlerden çok daha hızlı ve en az onlar kadar doğru sonuçlar verebileceğini bazı araştırmalarla ortaya koydular; koymaya da devam ediyorlar.

O halde geriye farklı ne kaldı? Hisler, duygular ve dürtüler mi?

Eh o kadar da olsun...  Bu konuyu da sıradaki yazımızda ele alalım.

Tevfik Uyar / @tevfik_uyar

 

 

Tevfik Uyar

İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak Mühendisliği bölümünden mezun olmuştur. Yüksek Lisans ve Doktora derecelerini İstanbul Kültür Üniversitesi İşletme Yönetimi Anabilimdalı'ndan almıştır. Çalışmaları risk algısı, belirsizlik altında karar verme ve emniyet yönetimi üzerinedir. Açık Bilim'in kurucusu, Yalansavar editörü ve Herkese Bilim Teknoloji Dergisi yayın kurulu üyesi olan Uyar, "Astrolojinin Bilimle İmtihanı", "Safsatalar: Aklın Kırk Haramisi" gibi popüler bilim kitaplarının, “Tek Kişilik Firar”, “Kızıl Sürgün” gibi bilimkurgu eserlerin yazarı, "İrrasyonel", “Yalancılar ve Sahtekarlar Ansiklopedisi”, "Başkalarının Aklı" gibi kitapların çevirmenidir.