Dijitalleşen dünyada ve Türkiye’de finansın yeni yüzü: Fintech

Dijital Hayat ve Dönüşümler Öne Çıkanlar
Dijitalleşen dünyada ve Türkiye’de finansın yeni yüzü: Fintech

Hayatımızın her alanı dijitalleşiyor. Finans da bundan nasibini alıyor. Ancak konuyla ilgili bazı kafa karışıklıkları var. Bu noktada bazı temel soruları sormamız gerekiyor: Fintech, DAO ve DeFi gibi kavramlar ne anlama geliyor? Bunlar geleneksel bankacılığa rakip mi yoksa bir iş birliği mi söz konusu? Türkiye dijital finans teknolojilerinde nerede? Farklı soru başlıkları altında inceledik, uzmanlarıyla konuştuk.

Büyük para (big money) halen geleneksel bankacılık endüstrisinde ve onun multi-trilyon dolarlık piyasasında işlem görüyor. Bu durum asırları aşan bir süredir böyle olsa da ilk defa geleneksel aktörlerin tahtını sarsabilecek bir aday geldi;

Dünyadaki yatırım değeri 210,1 milyar dolara ulaşan Fintech’ten bahsediyoruz. Dijitalleşen dünyanın, dijitalleşen finansından...


Fintech ne anlama geliyor?

Finansal teknoloji (Fintech) ifadesi, finansal hizmetlerin sunumunu ve kullanımını iyileştirmeyi amaçlayan yeni teknolojiyi tanımlamak için kullanılıyor. Bu alan, şirketlerin, işletme sahiplerinin ve bireylerin finansal operasyon ve süreçlerini daha iyi yönetmelerine yardımcı oluyor. Bunu yaparken de bilgisayar ve mobil cihazlarda özel yazılım/algoritmalar kullanılıyor.

Şunu da belirtmekte yarar var: Fintech en çok kripto paralarla özdeşleştiriliyor. Buna karşın fintech, sadece kripto para demek değil, daha kapsamlı bir alana yayılıyor. (Buna karşın kripto paralar, fintech çatısı altında bulunuyor.)

Fintech nasıl ortaya çıktı?

Türkiye’nin finansta dijitalleşmesine ön ayak olan isimlerden olan Soner Canko, Bankalararası Kart Merkezi’nin (BKM) genel müdürlüğünü üstlenmişti. SC Yönetim Danışmanlık şirketini kuran Canko, şimdilerde Amani AI'ın CEO'luğunu üstleniyor.

Fintech’in ortaya çıkışı da daha yeni sayılır; Türkiye’de fintech pazarını uzun süredir takip eden ve bu konuda öncü çalışmaları bulunan Soner Canko, bundan sadece 10 sene kadar önce Fintech denildiğinde, aklına finans sektörünün içinde kullanılan teknolojilerin geldiğini söylüyor. Mesela 1960’ların sonundan beri hayatımızda olan ATM’ler ve 1980’lerden beri hayatımızda olan POS cihazları…

Fintech kavramı, son 10 yıldır bunlardan farklı bir içerikle gündeme gelmeye başlamış durumda. Finans sektöründe faaliyet gösteren banka dışı kurumların, bu süreçte gelişen teknolojiyle birlikte kendi iş modellerini yürürlüğe koyduğunu görüyoruz.

Dolayısıyla bugün itibarıyla fintech denildiğinde, gerek start-up gerekse diğer oyuncularla birlikte banka dışı kurumların, yüksek teknolojiyi kullanarak finansal sektöre girmelerini anlıyoruz.

Dünyada son kırk yıldır süren bir “dijitalleşme evrimi” olduğunu söyleyen yazar Turan Sert de fintech’i, “geleneksel finans kurumlarının, teknolojinin de yardımıyla sundukları hizmetleri son kullanıcıların istekleri doğrultusunda geliştirmeleri” olarak düşünebileceğimizi söylüyor.

Tim Danışmanlık’tan Dr. Vedat Güven ise konvansiyonel finans kurumlarının sağlayamadığı müşteri memnuniyeti ve müşteri tatminini, teknolojinin yardımıyla sağlayan ürün ve hizmetleri sunan yapı olarak tanımlıyor fintech’i.

Niçin Fintech’e ihtiyaç duyuldu?

Dr. Vedat Güven’in, Erkin Şahinöz’le birlikte yazdığı ve 2018’de yayımlanan “Blokzincir, Kripto Paralar ve Bitcoin” kitabı, Türkiye’deki önemli bir boşluğu doldurmuştu.

Güven’e göre bir bankanın, ürün yelpazesindeki tüm ürünleri, hızlı, ucuz ve tercihen bedava, basit bir şekilde, mahremiyeti koruyarak ve güvenlikli bir şekilde sunması gerekiyor. Büyük bir yapı içerisinde bunu sağlamak hem zor hem maliyetli. “Kaldı ki,” diyor Güven, “yeni doğan ihtiyaç ve beklentileri karşılayacak şekilde dönüşümü gecikmeden yapabilecek manevra kabiliyetinin de haliyle düşük olması beklenir.”

Fintech’lerin burada devreye girdiğini söyleyen Güven, şu şekilde devam ediyor: “Bir fintech, bir ürün ve hizmeti, teknolojinin yardımıyla çok hızlı ve ucuz sunabiliyor müşterilere. Bankaların güvenilir olması ve dağıtım kanallarınızı yaygın olması ve müşteri alışkanlıklar şimdilik bankalar lehinde olmakla beraber bu hususların önemi her geçen gün azalıyor.”

Ezcümle, fintech’in tarihsel gelişim sürecinde dijital müşterilerin beklentilerinin daha iyi anlaşılıp karşılanması ihtiyacı öne çıkıyor. Canko’ya göre geleneksel kurumların, zaman içinde düştüğü en büyük hata, “müşteri odaklılığı” kaybedip “ürün ve marka odaklı” hale gelmeleri: “Kullanıcı ihtiyaçları değiştiği için bu ihtiyaçları daha iyi analiz eden, dijital müşteriyi çözen finansal teknoloji şirketleriyle yeni bir döneme girildi.”

Fintech’in genişleyen hedef kitlesi

Bununla paralel olarak Fintech’in hedef kitlesi de genişliyor; bireysel fon ve yatırım yönetiminden bankaların finans sistemlerine kadar farklı sektörleri ve endüstrileri kapsıyor.

Yeni pazarlar yaratarak ve geleneksel pazarları dönüştürerek çalışan fintech’ler, start-up’lar sayesinde finansal kapsayıcılığı genişletme ve operasyonel maliyetleri azaltma avantajları sağlıyor. Bunu yaparken de adından da anlaşılacağı üzere teknolojiyi kullanıyor. Bu avantajlara ayrı bir başlık açalım ve konuyu Canko’dan dinleyelim.

Finansal kapsayıcılık

1980’lerde bizler birey olarak bankalardan kredi alamıyorduk. Yani bireysel kredi yoktu, kredi kartı da yoktu. Bankalar, bankacılığı şirketler için yapardı. 1980’lerle birlikte Türkiye’de bireyin kredi ve satın alma gücü keşfedildi. Aynen bu örnekte olduğu gibi finansal kapsayıcılık dünya genelinde bir sorundu.

400 yıllık geçmişi olan bankacılık sektörünü son 10 yılda değiştiren en önemli motivasyon bu oldu. Çünkü kapsayıcılık Çin ve Hindistan gibi milyarlık nüfusa sahip ülkeler ve Latin Amerika gibi bölgelerdeki insanlar da finansal erişim talep ettiler. Bankacılık sektörü maalesef bunu göremedi. Canko’ya göre fintech sektörü de bu açığı gördü.

Operasyonal maliyet azaltımı

Bugün ölçek ekonomisini yakalamak için kapsayıcılığı artırmak gerekiyor. Bankalar kapsamı dar tuttuğu için ölçek ekonomisi oluşamıyordu. Dolayısıyla operasyonel maliyetleri de yüksekti. Eskiden bir banka şubesinde 40-50 kişi çalışır, bunlar 400-500 kişiye hizmet verebilirdi. Bugün bir banka şubesinde 10 kişi bile yok ama 10.000 kişiye hizmet veriyor. Müşteri yönetim kapasitesi bugün binlere çıktı, eskiden onlardaydı.

Operasyonel maliyetler de böyle düştü ve kapsayıcılık arttı. Canko’ya göre bunda fintech’in etkisi büyük. Çünkü bu bankalar değil, finansal teknoloji şirketleri sayesinde mümkün oldu. Bu açıdan geleneksel bankacılık ile fintech arasında rekabetten ziyade bir iş birliği var diyebiliriz.

“Fintech ile bankalar, rekabetten ziyade iş birliği halinde”

Fintech’lerin bankalarla birlikte çalışmak zorunda olduğunu ifade eden Canko, finansal sektöre bu sayede bağlandıklarını söylüyor. Ancak bankalar son kullanıcıya erişim konusunda fintech’ler kadar çevik değil. Mesela bugün Türkiye’de yaklaşık 2 milyon iş yeri kartla ödeme kabul ediyor. Bunlarla birlikte de 500.000 kadar KOBİ müşteriyi, fintech sektörü bankalara taşıyor. Çünkü bankalar buralara ulaşamamış durumda. Sanal POS’lar burada iyi bir araç.

Teknoloji - finans keşişiminde, Blockchain (blokzincir) ve DeFi (merkeziyetsiz finans) üzerine uzmanlaşan Turan Sert’in bu konular üzerine yazdığı kitapları ve konuşmaları bulunuyor.

Turan Sert, fintech’in geleneksel bankalar için iş birliği mi yoksa rekabet anlamına mı geldiği konusunu farklı bir açıdan yorumluyor: Uzun vadede, fintech ve DeFi’ın yanına gelecek olan merkez bankası dijital paralarıyla birlikte, geleneksel finans kurumlarının finans hizmetlerine aracılık etmek konusunda müşteri ile temas noktalarının azalma ihtimali olduğunu söylüyor.

Sert ayrıca geleneksel bankaların, fintech’i kullanarak çağa ayak uydurmaya çalışacaklarını düşünüyor. Ancak kendilerine rakip olarak ortaya çıkan fintech kurumlarının maliyet avantajına karşı da rekabette zorlanacaklarını ifade ediyor ve ekliyor: “Bu da geleneksel kurumları, mevcut işgücü ve maliyet yapısında ciddi kısıntılara zorlayacak. İleride gerek New York’ta gerekse İstanbul’da Büyükdere Caddesi üzerindeki bankalara ait kulelerde ‘sahibinden kiralık’ yazıları görmemiz mümkün.”

Güven ise günümüzde konvansiyonel finans şirketleri (bankalar, portföy yönetim şirketleri, tasarruf ve sigorta şirketleri gibi) ile fintech’ler arasında iş birlikleri, ortak proje ve ortak şirket kurulumları gördüklerini ve bunun “rekaberlik” olarak tanımlandığını söylüyor.

 

Türkiye’de Fintech: 657 şirket,  66 milyon dolar yatırım

Türkiye, fintech konusunda küresel açıdan nerede bulunuyor? Türkiye finansta dijital teknoloji çağına ayak uydurabiliyor mu? Bu soruların cevaplarını merak ediyoruz.

Öncelikle Türkiye’de durumu gösteren, T.C Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi’nin hazırladığı, verileri çok taze olan bir grafikle başlayalım.

657 fintech şirketinin bulunduğu ülkemizde, yatırımların geçen yıl 66 milyon dolar gibi bir rakamı bulduğunu görüyoruz. Bununla birlikte fintech şirketlerinin en çok bulunduğu 3 kategori ve şirket sayısı şu şekilde;

  • Ödeme (227)
  • Blokzinciri-kripto varlık (77)
  • Bankacılık (76)

Peki ama dünyada hangi noktadayız?

Türkiye’nin uluslararası pazarlarla kıyaslamanın güç olduğunu belirten Canko, Türkiye’de bu sektöre giren oyuncuların işinin zor olduğunu, çünkü bankadan kalan boşlukları doldurmaya çalıştıklarını söylüyor. Yani durum diğer pazarlardaki gibi değil.

Mesela Brezilya’da 30-40 milyar dolar değerlemeye ulaşan Nubank örneğini veriyor. Ülkede nüfus fazla ve bankacılık sektörü de katı olduğu için kendisine yer bulmuş durumda. Türkiye’de ise böyle değil. Bankacılık aktif ve nüfusu Brezilya gibi yoğun değil, bu yüzden de böyle bir alternatif çıkamıyor.

Dolayısıyla Türkiye’yi dünya ile kıyaslamanın kolay olmadığını ifade eden Canko’ya göre, yapılan en büyük hatalardan biri de “Türkiye’de fintech’ler şu kadar milyon dolar değerleme aldı, ABD de ise şu kadar” gibi kıyaslamalar yapmak. Çünkü elma ile elma kıyaslaması olmuyor bu. Her ülkeyi kendi içinde değerlendirmek gerekiyor.

Güven ise Türkiye’deki bankaların teknolojik altyapılarının dünya geneline göre ileri seviyede olduğunu ve diğer ülkelerde fintechlerin, bankaların noksan ve açıklarını daha kolay kapatabildiğini belirtiyor.

Çünkü diğer ülkelerde (genellikle) para transferleri, hesap işlemleri, kredi onay işlemleri uzun süreler alıyor. Türkiye bankacılığında bu konular çok hızlı ve düşük maliyetle gerçekleştirilebiliyor. Bu sebeple Türkiye’deki fintech’lerin banka hizmetlerine alternatif olabilmeleri nispeten daha zor.

“Türkiye’de Fintech sektörünü bekleyen en büyük risk, kaybedilen yeteneklerimiz.”

Türkiye’yi finansal teknolojiler konusunda son 30 senede bankaların öncülüğünde iyi gelişmeler sağlamış bir pazar olarak tanımlayan Canko, bu noktada arz, bilgi, kullanıcı olgunluğu ve teknoloji servis sağlayıcılığı yüksek bir ülke olduğumuzu söylüyor ve ekliyor:

“Bu açıdan Türkiye fintech pazarı, örnek gösterilen bir pazar. Fakat öyle bir dönemden geçiyoruz ki bugün dünyanın önünde olduğun herhangi bir konudaki seyir, bir anda değişebiliyor. Liderliğini ve öncülüğünü koruman lazım. Son 2-3 senedir koruyamıyoruz.”

Bunun nedeni de çok açık. Nitekim en iyi yeteneklerimizi yurt dışına vererek kaybediyoruz. Fintech sektörünü bekleyen en büyük risk, kaybedilen yeteneklerimiz; gerek yazılım geliştirici anlamında mühendis yeteneklerimiz, gerekse de dijital adaptasyonu yüksek, iş geliştirme yapabilecek yeteneklerimizi yurt dışına kaybediyoruz. Bu da bizim adımıza gelecek için endişe kaynağı.

Türkiye, finansal teknoloji ihracatı yapabiliyor mu?

Soner Canko: “Şu an için çok büyük rakamlar değil. Cılız. Ancak önümüzdeki dönem için herkesin istediği bu. Fintech ihracatı, Türkiye’deki bireyler için de şirketler için de Türkiye’nin ülke olarak kendisi için de çok kıymetli bir açılım. Herkes bu konuda adım atmak istiyor. Zaten ülkedeki son ekonomik durumdan dolayı da bu kaçınılmaz duruyor. Buradaki en büyük eksikliğimiz de iş birliği yapamamak; ülkece hiçbir konuda iş birliği yapamadığımız için bu konuda da yapamıyoruz.”

Dr. Vedat Güven: “Maalesef yeteri seviyede değil. Kolay İK, XYZ Teknoloji (mesela kitle fonlaması gibi), Colendi (kredi skorlama gibi), Birleşik Ödeme Sistemleri gibi başarılı örnekler var. Ancak yeterli değil. Türkiye’de daha çok ürün odaklı başarılar var. Yazılım ağırlıklı çözümlere ağırlık vermeliyiz. White lable çözüm üreten projeler var ama yeterli değil. BNPL konsepti 2021 yılında Londra başta olmak üzere Avrupa’da bir numaralı konu oldu. BNPL kavramının temeli olan taksitli kredi kartı ödemeleri Türkiye’de 2000’li yılların başından itibaren var. Şirket kartlarını (Boyner, Avantaj kart gibi) 2003’lerden beri görüyoruz. Böyle inovatif bir yaklaşım ve ürünleştirmeyi yapmamıza rağmen, bunu BNPL olarak paketlenmesi ve finansın en inovatif buluşu diye lanse edilmesini Avrupa’ya bıraktık. Biz bunu 15-16 sene öncesinden yapmış durumdayız.”

Fintech ve Super app’ler

Fintech ve süper app’lerin kesişme noktası ise üzerinde durulması gereken bir başka konu. Bunun tarihi de bize çok şey anlatıyor. Canko, super app’lerin gelişim kronolojisine baktığımızda, süper app’leri, Uzak Doğu’da internete erişememiş veya kişisel bilgisayarı olamamış büyük kitlelerin, yani milyarları bulan bir nüfusun, bir anda trenin son vagonuna atlayıp internete sahip olmaları ve bilgisayar teknolojisine bir akıllı telefonla erişmeleri üzerine doğmuş ilginç bir durum olarak nitelendiriyor.

Sonrasında da QR kod, fotoğraf çekimi vesairenin entegre olduğu uygulamalar gelişmeye başlıyor. Özellike de WeChat gibi chat uygulamaları. Bir diğer oyuncu ise AliPay’di. Alibaba’nın e-ticareti büyütme çabaları üzerine gündeme gelmiş bir yapı. Ancak ödeme altyapısı yetersiz bir kurum olması üzerine Uzak Doğu’da şartlardan kaynaklı bir zorunlulukla super app’ler gelişmeye başlıyor.

Bugün geldiğimiz noktada ise super app’ler, bir uygulamanın içine birçok ilintili uygulamayı koyup uygulamalardan birinden ötekine çok rahat geçiş sağlıyor. Bu sayede kendimizi bir kere tanıtıp (doğrulayıp) birçok uygulamaya erişim sağlıyoruz.

Bunun dışında super app’lerin bir diğer avantajı ise “tek cüzdan”; yani bütün ödemeler tek yerden. Dolayısıyla super app’ler, bir çatı niteliği taşıyarak bugünün gelişmiş dijital pazarlarında süreyi kısaltan, süreçleri basitleştiren, güvenliği artıran önemli bir çözüm haline gelmiş durumda. Canko’ya göre Asya’daki doğuşu ile bugün gelişmiş pazarlardaki büyümeleri arasında fark var.

DAO ve DeFi’ların, finansal teknolojilerdeki rolü nedir?

Konunun uzmanlarından olan Sert, merkeziyetsiz finans ile Fintech’in apayrı kavramlar olduğunun altını çiziyor. Sert’e göre DeFi ya da Türkçede söylenişiyle “merkeziyetsiz finans”, geleneksel finansa göre temelden ayrı bir hareket. Müşterinin sahip olduğu varlıklara tam olarak sahip olması kabulünü temel alan bir grup girişimin kurduğu bir yapı.

Bu tam sahiplik, ancak blokzincir tabanlı sistemlerde müşterinin dijital varlıklarını elektronik cüzdanlarda tutmasıyla mümkün olabiliyor. Bu sistemin başarılı büyüyebilmesinin temel koşulu ise tam bir şeffaflık sağlayan “açık kaynak” felsefesi ile ürünlerin herkesin erişimine açık olması.

Kullanıcı açısından dijital varlıklara sahip olmak, hem hizmet veren hizmet alan arasındaki dengede gücü kullanıcıya veriyor. Madalyonun öbür tarafında ise bu güç aynı zamanda varlıkları koruma anlamında tüm sorumluluğu da kullanıcıya yüklüyor.

DAO (Decentralized Autonomous Organization) ya da Türkçesi ile merkeziyetsiz otonom yapılar ise DeFi ürünlerinin ağırlıklı bir kısmının kullandığı yapı. Sert’e göre, merkeziyetsiz dünya, şirketlerden çok topluluklar üzerinden ilerleyen bir dünya. Bu toplulukların belli bir misyon etrafında birleşerek ortak hareket edebilmeleri ise DAO dediğimiz yapılar üzerinde oluyor.

Dr. Vedat Güven’e göre ise DeFi’da merkeziyetsizlik, şeffaflık konularında temel farklar var: “Konvansiyonel finans bu konulara alternatif olamayacak. Ancak DeFi’da KYC konusunda konvansiyonel finans ile iş birliği yapacak projeler olacaktır. Müşterini Tanı (KYC), Kara Para Aklamasıyla Mücadele (AML) konularında iş birlikleri göreceğiz. Bu konu, kurumsal adoptasyon için yani şirketlerin de DeFi’a girebilmesi için gereken bir durum. Bunun dışında kalan şeffaflık, merkeziyetsizlik konvansiyonel finansın karşılayamayacağı konular.”

Finansta yeni alternatifler, geleneksel finans sisteminin yerini alabilir mi?

Gerek fintech kurumlarının öncülük yaptığı açık bankacılık gerekse yavaş yavaş ortaya çıkan merkeziyetsiz finansın ortak noktasının, müşterilere daha iyi hizmet verebilmek olduğunu düşünüyor Sert ve ekliyor, “Her iki hareketin de bu anlamda müşterilerin yararına olacağını düşünüyorum.”

Buna karşın “DeFi’ın geleneksel finansın yerini alma” savının “hayalcilik” olduğunu düşünen Sert, DeFi’ın kullanıcıların önüne sunulan farklı bir seçenek olarak değerlendirmesi gerektiğini vurguluyor. Bu noktada özellikle finansal ve teknolojik anlamda kendini yeterli hissetmeyen kesimler için geleneksel finansın her zaman güvenli olarak değerlendirileceğini ifade ediyor.

Bunun yanında DeFi’ın da şu anda “henüz emekleme aşamasında” olduğunu düşünüyor. Son beş yıldır yapı taşları yavaş yavaş ortaya konurken, özellikle son kullanıcı deneyimi ile ilgili arayüzler ve kullanıcıların riskleri değerlendirme ve bu risklerden korunma anlamında ihtiyaç duydukları araçların henüz mevcut olmadığını belirtiyor.

Güven de fintech’ler hayatımıza ilk girdiğinde “tüm bankaları yok edecekler” şeklinde yanlış bir beklenti oluştuğunu, bunun yanında konvansiyonel finansı tamamıyla yok etmese de DeFi’ın daha dominant olacağını gördüğünü dile getiriyor ve ekliyor: “Kurumsal yapıların sağlamakta zorlandığı müşteri deneyimini sağlayan bir yapı geliştikçe, invisible bankin kavramı hayatımıza girecek.”

Canko da fintech’in başarısının, bizi ütopik bir geleceğe taşıması değil de görünmez olmasıyla ortaya çıkacağını düşünüyor. “Çünkü,” diyor, “ödemelerin hızlı, güvenli ve sorunsuz olması; bu haliyle de fintech’in hayatı kolaylaştırması gerekiyor.”

Batuhan Sarıcan ([email protected])