Biz birer ‘uzay insanı’yız, yerküremiz büyük evren fotoğrafının bir parçası…

Editör ne diyor?

Tevfik Uyar’ın dergimizin portalında son yayınlanan ilginç yazısının başlığı “Ya ‘orda’ yoksan?” idi. Olaya tersinden bakıyordu. Biz hep acaba uzayda bize benzer veya bizden farklı akıllı canlı yaratıklar var mı diye on yıllardır soruyoruz, mesajlar, uydular gönderiyoruz, devasa teleskoplarımızı kuruyoruz, dinliyoruz, teoriler kuruyoruz, akıllı yaratık olma olasılıklarının formüllerini geliştiriyoruz...

E.T. filmleri çekiyoruz, kahramanlarını çok sevimli buluyoruz, ailemizin bir parçası yapıyoruz. Duygu tellerimiz titreşiyor.

Akıllı yaratıkların olmasını o kadar istiyoruz ki, olmayan UFO’lar bile icat ediyoruz.


Yani çırpınıp duruyoruz, olsunlar diye. Neredeyse varoluşlarına inandık, inanacağız.

Tevfik Uyar durup dururken derin bir hayal kırıklığı yaratıyor: Ya yoksalar!

Biz zaten birer 'uzay insanı'yız!

Tamam, bizim gibi olmayabilirler. Bizim gibi var olma olasılıkları %50. Gelecek haftaki kapak konumuza şimdiden bir gönderme yapmak zorundayız: Bizim gibi olsalar da olmasalar da, biz zaten milyarlarca yıl büyüklüğündeki evrenin bütünlüğü içinde birlikteyiz. Üstelik bir bilinçlilik içinde.

Evrendeki hiçbir birim, birbirinden kopuk veya ayrı değil. Farklı biçimlerde, özelliklerde, ama büyük bir bütünlük içinde birlikteyiz. Organik veya inorganik...

Bu konunun ayrıntısını gelecek haftaya bırakalım ve kapak konumuzu anımsatalım: Uzay büyük çarpışmalar sahnesi. Çarpışmalar ve biçim, öz değiştirmelerle “ilerliyor”. Biz de çarpışabiliriz, uzayın tozlarında yeni varoluşlar arayabiliriz...

Biz, yerküre olarak, bütün bu olasılıkların dışında değiliz. Dünyalıların da birer uzay insanı olduğunu anımsamakta yarar var. Uzaylıyız yani! O kadar kendimizi yeryüzüne çivi çakmış sanıyoruz ki, yerkürede yaşayan uzay insanları olduğumuz zerre aklımıza gelmiyor!

Uzaylı aramayın, onlar burada, yeryüzünde yaşıyorlar! Kendinize aynada bakın, arka planda bir kozmos olsun, onu göreceksiniz.

HBT yenilik ve geleceğin adı

Doğan Kuban, çağdaşlık ve uygarlık kavramlarını, yaşayan çelişkileriyle birlikte irdeliyor, çok net ve somut. Batı uygarlığının, insanı kurtaracak bir niteliğe ne yazık ki ulaşamadığını vurguluyor.

Mustafa Çetiner, gülümsemenin tıbbi açıdan yaşamsal özelliğini belirtiyor yazısında, buna şiddetle ihtiyacımız var: Gülümseyin! Ali Akurgal, kalkınma planını, bu planda özellikle elektronik sektörünü sorguluyor. Bakın: Önceki kalkınma planında 35 dilekten sadece 2,5’u gerçekleşmiş ve sektör de tökezlemiş! Tanol Türkoğlu, Dijital Kültür’de, şovmen politikacıların döneminin sonunu sorguluyor ve soruyor: Post-modern gençliğin yeni beklentileri politikacı şovmenler mi?

Çok önemli bir konu: Karl Marx’ın tarihi, toplumları ve düzenleri değiştiren ve derinden etkileyen çok önemli kitabı Das Kapital’i yayınlayışının 150. yılı. Nature’da yayımlanan bir ekonomi tarihçisinin günümüzden Das Kapital’e bakışını özetledik. Bir de 'acı ve gerginlik' ile yaşayamayız. Bunları nasıl azaltırız? 3 bilimsel yolunu okuyacaksınız.

Ayrıca, Kırklareli’nde Mehmet Özdoğan ve arkadaşlarının kurdukları Türkiye’nin ilk tarih öncesi açık hava müzesini gezdik. Orası, Avrupa tarımının başlangıç noktasıydı. Empati konusu da gündemimizde: Azı zararsa, çoğu da zarar, yazısını okuyacaksınız.

Daha onlarca konu ile sizi bilim dünyasının, geleceğin içine taşıyoruz. Her Cuma beyin besleme günü, birlikte çoğalacağız ve geleceği kuracağız.

Gelecek Cuma'ya dek sevgiyle kalın...