Ekmek tüketimi küresel ısınmaya neden oluyor mu?

Gezegenimiz Öne Çıkanlar
Ekmek tüketimi küresel ısınmaya neden oluyor mu?

Fransız yazar Amin Maalouf’un “Çivisi Çıkmış Dünya” kitabını okumadıysanız mutlaka öneririm. Çivisi Çıkmış dünyamızda bir yandan küresel ısınma, enerji kaynakları ve doğal felaketlerle, bir yandan da insandan (insanın yanlış algılarından) kaynaklanan yanlış ve çıkarcı politikaların doğurduğu ekonomik ve siyasal krizlere yol açan süreçler yaşıyoruz.

Bugünlerde Katar ekseninde başlayan petrol kavgası ve bunun arkasındaki dünya devlerinin tarihsel enerji politikası ve Arapların din-siyaset politik tarihi görülür. Katar devletinin bölgedeki benzeri dünya görüşüne sahip diğer Arap ülkeler tarafından ekonomik ablukaya alınmasının arkasında enerji (petrol ) ilişkisinin olduğunu yakın geçmişte bölgemizi kan gölüne çeviren gelişmelerden biliyoruz. Katara yapılan abluka sonrası vatandaşlar marketlerden ihtiyaçlarından çok alışveriş yaptı... Bu gelişme bize gıda güvenliğinin ve güvencesinin ne denli önemli olduğunu hatırlatmış oldu.

Çivisi çıkmış Dünya’yı anlayan haklı çıkar


Şu “çivisi çıkmış dünyada” gıda güvenliği için mücadele eden insanlık her zaman tarihsel olarak haklı çıkmıştır. Bu bağlamda çabaları ve insanlık için neler yapabiliriz konusunda bir avuç düşünsel üretkenlikleri olan insanlara saygı duyuyorum.

Ancak biliyoruz ki toplum bizim yaşama ve geleceğe baktığımız yerde değil ve gündemleri de bizlerden çok başka yerlerde. Bizler insan doğa ilişkisini anlamaya çalışır ve doğanın prensiplerine uygun nasıl yaşamımızı sağlıklı yürütürüz diye düşünürken, bazıları “doğayı nasıl elime geçirim” ve onundan maksimum düzeyde yararlanırım diye çabalıyor.

Biz insan doğa ilişkisini nasıl rayından çıkarmadan yönetebiliriz derken, bazıları doğanın milyonlarca yılda gerçekleştirdiği dengesini bozmak için yerin yüzlerce metre derinliklerinden karbon kaynaklı bileşikleri çıkararak adeta dünyayı yangın yerine çevirmektedir.

Doğada insandan başka kendi besin kaynağını bilerek yok eden hiçbir canlı türü yoktur. Ekolojide prensip olarak “her canlı kendi besin zincirinin sürdürülebilirliği için yiyeceğinin bir kısmını hep geride bırakır”. Yani aslanlar sürüye daldıklarında Amerika’ya sonrada yerleşen beyaz adam gibi bütün sığırları öldürmüyor. Birisini öldürüyor, karnını doyuruyor sonra bir daha avlıyor. Ancak insan küçük çıkarı için onlarca hayvanı aynı anda öldürüyor.

Küresel ısınmanın nedeni

New Scientist dergisinde “A loaf of bread emits half a kilo of CO2, mainly from fertilizer”(gübreleme ile bir ekmek yarım kile CO2’yi atmosfere salıyor) başlıklı bir yazı yayımlandı. Makaledeki “belli bir miktarda ekmeğin üretimi ile atmosfere kilolarca CO2 salınır” bakışı, yeniden, “ekmek yemek küresel iklim değişimlerini mi tetikliyor” sorununu gündeme getirdi.

Hidro-karbon temelli enerji tüketimi ile atmosfere salınan gazların yanında, buğday ve ekmek üretimi sonucu atmosfere salınan CO2 miktarı çok zayıf kalıyor.

Aslında bütün savaşların arka planında ekmek kavgasının olduğunu, bunun da toprağın karbonun (toprak organik maddesinin) zayıflamasına bağlı olduğu açık. Birçok kültürlerin yıkılmasında ve savaşların arkasında – başında, enerjisi zayıflamış toprağın üretkenliğinin düşmesi yatar.

Buğday ekili değişik tarla denemelerinde atmosfere salınan karbondioksit miktarı artık ileri teknoloji ile ölçülebiliyor. Yaptığımız ölçümler sonucu, toprak ve bitki yönetimine bağlı olarak atmosfere salınan CO2 miktarı kesinlikle farklılaşıyor. Ancak her durumda, çıplak toprak ortamında bile mikroorganizmaların biyolojik aktivitesi sonucu atmosfere CO2 salınıyor. Buğday üretimde de azotlu gübre kullanımı ile atmosfere daha fazla gaz akışı oluyor. Bu durum diğer bitkiler içinde öyledir. Yani buğday da üretsek, pamuk ta üretsek, hayvan yemi de üretsek atmosfere CO2 salımı oluyor. Her faaliyetimiz sonucu solunum yolu ile atmosfere CO2 salıyoruz. Eğer atmosfere CO2 salımı oluyor diye buğday ekmeyeceksek o zamana nefes te almayalım. Önemli olan ekolojik prensiplere uygun bir üretim modelini uygulamaktır. Yeni model toprak-bitki yönetimi, atmosfere daha az CO2 salımı ve tersinde de atmosferdeki gazları daha çok yutacak ve toprağa karbon bağlayacak bir üretim modeli öngörüyor.

Sorun, yanlış politikada

Günümüzde can alıcı sorun, dünyanın yönetilmesinde enerji yaşam ilişkisinin doğa ile nasıl bütünlük içinde yürütüleceğine yönelik yanlış politikalardır. İnsanoğlunun tarım yapması ile başlayan buğday üretimi yakın geçmişe kadar doğada olumsuz bir etki yaratmadı. Ancak insanın yaşamı, endüstriyel üretim ilişkileri ile yönetmesiyle doğa kirlendi ve küresel iklim değişimleri ile küresel ısınma artmaya başladı.

Bu süreçte dünyanın ve yaşamın sürdürülebilirliğini, doğayı ve onun prensiplerini anlayarak mı yürüteceğiz, yoksa doğayı tükenmez sanarak alabildiğine sömürmeye devam mı edeceğiz... Bu soru, temel ve yaşamsal düzeydedir. Doğayı tüketirsek, kısa süre sonra doğanın yasaları karşımıza çıkar ve nihayetinde hep beraber altında ezilir kalırız.

Katar Emirliği ekseninde bugün emperyal ülkelerin çıkar kavgaları yarın karşımıza farklı bir boyutta çıkabilir. O zamana da hiçbir körfez ülkesinde ekmek bulunmaz ve halk petrol değil, ekmek ve su arayışını daha yüksek sesle dillendirir.

Prof. Dr. İbrahim Ortaş / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 70. sayısında yayınlanmıştır.