Gezegenimizdeki su, dünyamızdan daha mı eski?

Gezegenimiz Öne Çıkanlar
Gezegenimizdeki su, dünyamızdan daha mı eski?

Güneş sistemimiz kozmik vatanımız olmasına rağmen, oluşumu hala tam bilinmiyor. Astronomlar gerçi güneşötesi gezegen sistemleri ve öncü gezegen disklerinin gözlemleriyle, gezegenlerin nasıl ve nerede oluştuklarıyla ilgili az çok bilgi edindiler. Ama bu modellerin gerçeklerle ne kadar örtüştüğü, süreçlerin tam olarak nasıl işlediği ve örneğin gezegenlere ait temel yapıtaşlarının nereden geldikleri hala bilinmemekte. Yanıt bekleyen sorulardan biri de dünyamızdaki suyun nereden geldiği?

Teorik olarak bu su moleküllerinin büyük bir kısmı gezegen öncesi diskten yani içinde gezegen yapıtaşlarının büyüdüğü, ilkel bulutsudan gelmiş olmalıydılar. Eski kuyruklu yıldızlar ve asteroid çarpışmaları da olası su kaynakları olarak bilinir. Ancak burada şöyle bir sorun var: Dünya suyundaki ağır hidrojen izotopu döteryum oranı bu potansiyel kaynaklardan farklı. Bu konuya açıklık getirmek isteyen Sorbonne Üniversitesi araştırmacısı Jerome Aleon ve ekibi, güneş sisteminin ilk evresine ait “tanıkları” incelemiş. Bunlar ilkel meteoritlerdeki minik kalıntılardır.

Kazakistan’da bulunan Efremovka göktaşı, karbonlu kondritlere aittir ve son 4,5 milyar yılda bileşimini pek değiştirmemiş olabilirdi. Bu kalsiyum-alüminyum içerikli kalıntılar güneş sisteminin en eski taşları olarak kabul ediliyor. Gezegen oluşumunun başlangıcındaki fizikokimyasal koşulları sınırlandırmak için bunların mineralojisinden, kimyasından ve izotop içeriklerinden yararlanılmakta. Bu yüzden de bu kalıntılardaki su moleküllerinin döteryum oranı incelendi. Elde edilen sonuçlara göre mineral taneciklerindeki su, üç farklı izotop değerine sahip. İki tanesi en eski kalıntılarda ve bir tanesi ise oluşumun en üst tabakasında yer alıyor. Dıştaki izotop değeri aşağı yukarı günümüzdeki dünya suyuyla örtüşse de daha eski olan iki izotop değerleri önemli ölçüde farklı. Birinci bileşen dünyamızdaki deniz suyundan binde 850 daha düşük bir döteryum içeriğine sahip ve bu nedenle de ilkel bulutsuyla örtüşmekte.


Buna göre bu mineraller doğrudan doğruya güneşten gelen hidrojen gazının yoğuşması sonucunda oluşmuş olabilir. İkinci bileşen ise güneşin çevresinden çok daha yüksek döteryum oranına sahip. Bu izotop değerleri, güneş sisteminin en eski oluşum evresinde iki gaz rezervinin daha bulunduğu anlamına geliyor. Bununla birlikte bu ikinci rezerv güneş kaynaklı değil, sonuçlara göre genç güneşin yıldızlararası ortamından gelmiş olmalı. Çünkü burada daha yüksek döteryum oranına sahip hidrojen b ulunuyordu.

Peki hidrojen genç güneş sistemine nasıl gelmişti? Kalıntılardaki minerallere göre en eski tanecikler ilk 200.000 yıl içinde oluşmuş olmalıydı. Yani önce gezegen diskinin oluşmasından önce. Bu zamanda büyümekte olan güneş hala çevresinden malzeme çekmeye devam ediyordu. Araştırmacıların görüşüne göre güneş öncesi gaz kılıfının çökmesiyle güneşin yakınındaki yıldızlararası ortamdan su buharı da gelmiş olabilirdi ve bu da ikinci su rezervini oluşturmuştu. Ve güneş sisteminin öncü gezegen diski oluştuğundan güneşten gelen ve yıldızlararası hidrojen birbirine karışarak suyu oluşturmuştu. Bu su ise daha sonra dünyamızın büyümekte olan gezegen yapıtaşlarına bundan sonra da gezegen atmosferine ulaşmıştı.

Nilgün Özbaşaran Dede

Kaynak