Anadolu’daki sulak alanlarda 316 balık türü yaşıyor. Doğa Derneği’nin son çalışmaları, bu balıkların yüzde 54’ünün yalnız Anadolu’da bulunduğunu ve %49’unun küresel ölçekte tehlike altında olduğunu ortaya koyuyor. Her keşifle bu listeye yeni türler ekleniyor. Rakamlara bakıldığında Anadolu iç su balıkları için tam bir cennet ve bu zenginliği buzul çağları sırasındaki konumuna ve coğrafi yapısına borçlu.
2 Şubat 2017 Dünya Sulak Alanlar Günü, yani 1971 yılında bugün İran’ın Ramsar kentinde imzalanan “Ramsar” Sözleşmesi’nin yıl dönümü. 46 sene önce bugün dünyanın pek çok ülkesi, sulak alanlarını koruyacaklarına ve geliştireceklerine söz verdi. Geç de olsa Türkiye Cumhuriyeti de bu devletler arasına katıldı. Bu sözün verilmesinin belki en önemli sebebi yaşamın ve insan medeniyetinin başından beri sulak alanlara bağlı olması ve binlerce canlı için sulak alanlar olmadan yaşamın devam edemeyeceği gerçeğiydi. Ancak son 60 yılda Anadolu’da yaklaşık 2 milyon hektar sulak alan, içinde yaşayan canlılarla birlikte yok oldu. Bu alanların toplamı Marmara Denizi’nden daha büyük. Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN) tarafından hazırlanan “Doğu Akdeniz’de Tatlısu Biyoçeşitliliğinin Durumu ve Dağılımı” raporuna göre Türkiye, en fazla tür yok oluşunun yaşandığı ülke.
İç su balıklarını yanlış su politikaları yok ediyor
Anadolu’da her biri küresel ölçekte bir panda ya da bir leopar kadar önemli 82 ayrı balık türü fark edilmeden yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Pek çok iç su balığı, gölleri veya akarsuları besleyen pınarlarda ve kapalı göl havzalarında yaşıyor. Pınarlara moloz dökülmesi, zehirlenme, hidroelektrik santralleri, su sistemine yapılan diğer müdahaleler ile yaşam alanlarını yitiriyorlar. Dünya ölçeğinde tehlike altındaki bu 82 türe önümüzdeki yıllarda yeni araştırılan 21 türün daha eklenmesi bekleniyor. Aslında bu bilgi onlarca türün henüz keşfedilmeden yok olduğunu da anlatıyor.
Balıklarla ilgili Türkiye’de çok az sayıda uzman var ve bu yüzden hiçbir projenin çevre etki değerlendirme (ÇED) çalışması balıklar açısından sağlıklı yapılamıyor. Hatta çoğu “küçük” proje bu süreçten dahi geçmiyor yani küçük balıkların varlığı göz ardı ediliyor. Örneğin dünyada sadece Salda Gölü’nde yaşayan dişli sazancığın (Aphanius saldae) yaşam alanını etkileyecek hatta yok edecek iki baraj projesi var. Türkiye’nin ikinci büyük gölü olan Beyşehir Gölü’nü besleyen akarsularda nesli küresel ölçekte tehlike altında olan 7 balık türü yaşıyor. Üstelik ulusal mevzuata ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelere göre bu türleri korumakla yükümlüyüz.
Dünya Sulak Alanlar Günü hakkında açıklama yapan Doğa Derneği Koruma Programı Koordinatörü Itri Levent Erkol “Dünyada sadece Anadolu’da yaşayan 54 iç su balığı var ve Anadolu’da yaşayan her iki balıktan birini kaybetmek üzereyiz. Balıklar bize yok olan sulak alanlarımızı, kirlenen su kaynaklarımızı, kurutulan sazlıklarımızı, ölen kuşlarımızı, bitkilerimizi, hayvanlarımızı anlatıyor. Bu yaşanan sadece balıkların değil, hepimizin kıyameti. Betonun kutsandığı ve insanın doğadan koptuğu bir çağ yaşıyoruz. Balıkların yaşayamadığı bir dünyada insan da barınamaz. Yaşam için suyun korunması gerçek önceliğimiz olmalı, bu yüzden küçük balıkların yanındayız” dedi.