Mikroskopik yaramazlar (1) : İnsanların en azılı düşmanı veya doğa’nın yanıtsal cezası

Koronavirus Öne Çıkanlar
Mikroskopik yaramazlar (1) : İnsanların en azılı düşmanı veya doğa’nın yanıtsal cezası

Sanki her şey, 19 yaşında bir maraton koşucusu Merril Bahe’nin, sev­gilisinin cenazesine gidiyorken arabasında nefesinin durduğu günde başladı. Bahe, bilinçsiz ve morarmış halde Gallup Amerikan Yerlileri Tıp Merkezi’ne getirildi. Dr. Bruce Tempest tüm çabalarına karşı, genç adam 1993 yılı Anneler Günü’nde hayatını kaybetti.

Bir meşhur maratoncunun nefes alması ansızın dursa, iyi bir doktoru bunun sebebi konusunda meraka boğar. Dr. Tempest da böyle hareket etti, araştırdı. Akciğer grafisi, Bahe’nin akciğerlerinin sıkı bir yağmur sonrası ıslanan çöl kumu kadar su dolu olduğunu gösterdi. Sonra doktor bir arkadaşının, 9 Mayıs’ta ölen hastasını anımsadı; onun da nefes alması aniden durmuştu ve hasta ölmüştü. Bu hasta, Bahe’nin nişanlısı Florena Woody idi. Bunun üzerine dehşetle irkilen Dr. Tempest arka­daşını çağırdı ve ikisi tuttukları notları karşılaştırdılar. Sonradan diğer arkadaşlarını da aradılar. Bir gün içinde, beş baş­ka sağlıklı gencin daha gribe benzer bir hastalıktan aynı şekilde, aniden öldüklerini öğrendiler.

Ölenlerin hepsi New Mexico’daki Gallup’tan bir saat uzakta yaşıyordu. Suçlunun, güneybatının olağan mikro­bik şüphelisi olan zatürre olmadığı sonucuna vardıklarında (akciğerler yeteri kadar yıpranmamıştı), doktorlar ciddi bir bilinmezle karşı karşıya olduklarını anladılar. Dr. Tempest New Mexico Tıp Araştırmaları Bürosu’nu aradı.


“Çölün Sırrı”

Tempest’ın aramasından iki hafta sonra, 100’ün üzerin­de bilim adamı ve salgın bilimci “çölün sırrını” ya da med­yanın taktığı adla “Navajo salgını”nı çözmek için yarışıyor­du. Bu arada doktorlar da hastalığa “açıklanamayan akut so­lunum bozukluğu sendromu” adını verdiler. Mayıs sonu­na kadar tuhaf hastalık dört eyalette birden görüldü: Utah, Arizona, Colorado ve New Mexico. Ancak ABD’nin en bü­yük Amerikan yerlisi yerleşimi olan Navajo, salgının merkezi ol­mayı sürdürdü.

Bilim adamları bir açıklama bulmak için Navajolara gittik­lerinde, yaşlılar ve kabile hekimleri çam fıstıklarını göster­diler. “Çok fazla,” dediler. Ağaçlar, bu yüzyıl içinde yalnız­ca üç kere yıl boyu meyve vermişti. Böylesi bir bolluk bir so­runa işaret ediyor, dediler. Ancak, bilim insanları fıstık bol­luğunun neye işaret ettiğini değil, virütik ve bakteriyel suçluları arıyorlardı.

Mayıs ayının 31’inde, eyalet salgın uzmanı Dr. Ron Voorhees, artık çileden çıktığını gösteren bir açıklama yaptı: “Bu insanların gittiği ya da bir arada olduğu herhangi bir yer belirleyemedik. Hiçbir şey birbirini tutmuyor.”

Yerliler haklı çıktı

Hastalık güneybatıda doktorları şaşırtmaya, insanları teh­dit etmeye devam ederken, yerel bir memeli uzmanı olan Robert Parmenter, fare nüfusunda müthiş bir patlama -on kat artış- kaydetti. Parmenter, farelerin bu aşırı nüfus artışı­na, yoğun yağmurların, otların bolluğunun, yumuşak toprağın yuva yapmak için kolayca kazıtabilmesinin ve besin bol­luğunun -çok fazla pinon ağacı- neden olduğuna hükmetti. Haziranın ilk haftasında bilim adamları “çölün sınırından kurtulabilen üç kişiden alınan kanlarda, bilinmeyen bir hantavirüs türü (bilinen beş hantavirüs türü var) belirlendiği­ni açıkladılar.

Kuzey Amerikalı doktorlar bu virüs ailesinin bir üyesiyle (Hantaan) ilk kez, 3.000 askerin infekte oldu­ğu, 400 kadarının öldüğü Kore Savaşı sırasında karşılaşmıştı. Sonuçta, Navajo yaşlıları haklı çıktı. Çölde aşırı yağmur, toprağın olağan ekolojik dengelerini altüst etmiş, aşırı mik­tarda çam fıstığı üretmişti. Bu gıda zenginliğiyle fare nüfusu patlamıştı, tabii virüs taşıyan dışkıları da.

Sonuç, insanların virüsle temasının artması ve ani ölümler oldu. Bilimciler virüsü çabucak teşhis ettikleri için kendi­lerini kutladılar, ama hiçbiri salgının Justinianus’un hastalı­ğıyla olan esrarengiz benzerliği konusunda yorum yapma­dı.

Salgınlar Tarihi Süreçleri Değiştirir

Kartacalılar, milattan 396 yıl önce Sirakuza’yı kuşatmış iken, o esnada ordularında gelişen veba salgını nedeniyle geriye dönmek mecburiyetinde kaldılar. Salgın o denli etkiliydi ki, yalnız Kartacalıların kuşatmalarını kaldırmalarına sebep olmadı; Sicil­ya’daki askeri varlıkları da çöktü. Kartacalılar bu ku­şatmanın sonunda başarı kazansalardı, bunu izleyen yüzyıllarda, Akdeniz’de Roma yerine Kartaca’nın hakimiyeti kurulmuş olabilir miydi?

Salgınlar, savaş koşulları dışında da etkin oldular. M.S. 540 yılında Bizans İmparatorluğu’nda görülen ve imparatorun ismiyle adlandırılan Jüstinyen Vebası o denli yoğun nüfusun ölümüne sebep oldu ki, imparatorluk yıkılmanın eşiğine geldi.

6. ve 7. yüzyıllardaki salgın, insan ırkının neredeyse üçte ikisini yok etmişti. O salgın da, Muerto Kanyonu gibi, Hin­distan ile Çin arasındaki kurak dağ eteklerinde basit bir ik­lim değişikliğiyle başlamıştı. Sağanak yağmurlar kemirgen nüfusunda ani bir artışa neden olmuştu. Sonuç olarak bir bakteri enfeksiyonu olan Kara Ölüm – Veba etkeni – Yersinia pestis bayram etmişti.

Enfeksi­yon bir süre sonra, Kara Ölüm’de olduğu gibi kara sıçan­lara sıçramış ve Avrupa, Kuzey Afrika, Hindistan ve Çin’de insan topluluklarını yok etmişti. Soğuk havanın gelmesiy­le bakteri oldukça bulaşıcı bir zatürre biçimini almıştı. Ney­se ki Muerto Kanyonu bulaşıcı değildi; bulaşıcı olma eğilimi de göstermedi. Ama “çölün sırrı”nın, insanlık tarihinin ba­şından beri çöllerde yankılanan tanıdık bir ezgiyi andırdığına kuşku yok.

Salgınlar, Haçlı Seferleri esnasında da tesirlerini devam ettirdi. Haçlı kuvvetlerinin Filistin’de varlık gösterememelerinin en mühim sebeplerinden bir tanesi, birliklerinin içine yayılan salgın hastalıklardı.

Alman İmparatorlarından II. Frederick 1227’de, Haçlı kuvvetlerini desteklemek üzere ordusunu Brindisi limanından gemilere yükletmiş, ama orduda gelişen dizanteri salgınından ötürü geriye dönmek mecburiyetinde kal­mıştı. Bu olaydan asırlar sonra, bu kez Alman Kralı Friedrich William, Avusturyalı müttefikleri olan Avusturya kuvvetleriyle beraber Fransa Devrim Birliklerine karşı yürüyüş başlatmış, ama 42.000 askerden oluşan ordusu, yine aynı salgından, dizanteriden dolayı 30.000 askere inince geri dönmekten başka çaresi kalmamıştı.

İspanyol kâşifler Amerika kıtasını buldukları zaman, hemen istila et­meye giriştiler. Bu hareketlerinde en büyük kolaylığı, kendi getir­dikleri Çiçek hastalığının yerli halk üzerinde oluşturduğu salgın nedeniyle yerlilerin kuvvetten düş­mesi ve yok olmaları sağladı. Kızamık, çiçek ve kabakulak gibi has­talıklara ilk defa maruz kalan Aztekler milyonlarca insanını kaybederek yok oldular. Takip eden yıllarda, aynı faciayla Güney Amerika’daki İnkalar da karşılaştı.

Gelecek Hafta, ‘Yeni Kuşak Virüsler’ ile devam edeceğiz.

Prof. Dr. H. Kadircan Keskinbora / Bahçeşehir Ü. Tıp F. Öğretim Üyesi


Kaynaklar: http://tiny.cc/i71tlz

*Bu yazı HBT'nin 211. sayısında yayınlanmıştır.