Bilimle sanat bir arada: Bauhaus 100 yaşında!

Öne Çıkanlar Toplum
Bilimle sanat bir arada: Bauhaus 100 yaşında!

Bilimle sanatı bir araya getirmekle kalmayıp mimariden resime birçok alanı etkileyen Bauhaus 100 yaşında. Kurucusu, mimar Walter Gropius ve ardıllarının izinde, asırlık çınar Bauhaus Okulu’na kısa bir bakış atıyoruz.

Bundan tam 100 yıl önce, vizyon sahibi Alman mimar Walter Gropius tarafından kurulan Bauhaus’un bilim, mühendislik ve tasarımı bir araya getirerek sadece mimariyi değil, sanatı da bu kadar etkileyeceğini kim bilebilirdi ki?

1883 doğumlu Gropius, tek bir basit ilkeyi izleyecekti; tekrarlı bir cephede yaratıcı ögeleri kilit noktalara yerleştirmek: Girişler, merdivenler ve yapı işlevleri arasındaki bağlantı noktalarını birleştirdiğinizde sanat, endüstriyel bir çerçeveyle buluşacaktı. Bu da sanatla bilimin, tasarımda birleşmesi demekti. Bugün Gropius’un bu füzyonu Fagus Fabrikası ve Bauhaus binalarında görebiliriz.


1938’de Harvard Üniversitesi Mimarlık Bölümü Başkanı da olan Gropius, dünyanın en seçkin ve çağdaş mimarlarını, sanatçılarla bir araya getirerek yalnızca bir eğitim kurumu yaratmamış, aynı zamanda bir üretim merkezi ve tüm bunların konuşulup tartışıldığı bir platform haline getirmişti Bauhaus’u. Okul; güzel sanatlar, uygulamalı sanatlar ve mimarlığa, matematiksel ilke ve mühendisliği titizlikle uygulamasıyla fark yaratacak, görkemli bir bilim ve sanat birleşmesine öncülük edecekti.

Bauhaus estetiği, her şeyden önce geometrik formlara, tasarıma ve makine mühendisliğine bağlıydı. Çelik ve beton gibi modern endüstriyel malzemeler kullanıldı. Tüm bunlara rağmen Bauhaus, ilhamını doğadan aldı.

Alman mimar Walter Gropius, 1919'da Bauhaus Okulu’nu kurdu. Fotoğrafta, Chicago Tribune Tower tasarımının yanında poz veriyor.

Kaosun ortasında

Okul aslında pek de sessiz sakin bir ortamda kurulmadı. Gropius, Birinci Dünya Savaşı’nın ortasında, Weimar’ın emriyle kurulan Grand-Ducal Sakson Güzel Sanatlar Akademisi’nde mimarlık öğretmek üzere davet edilmişti. Gropius ordu kampına döndüğünde, güzel ve uygulamalı sanatlara zanaat kaynağı olacak bir akademi için kafasında fikirler belirmeye başlamıştı.

Kuracağı okula “Bauhaus” diyecekti; kelimenin tam anlamıyla ev inşası; net ve mükemmel. Okul, mobilyadan sofra takımına kadar süslemesiz, işlevsel ve seri üretime yönelik ev eşyaları geliştirdi. Okulun atölyeleri, öğrencilerin “eşit bir teknoloji ve form disiplini” kazanacağı laboratuvarlar olacaktı. Bauhaus'un estetiği işlevsellikten geliyordu; başka bir deyişle işlevsellik formu belirliyor ve estetik kararları yönetiyordu.

Gropius bilimsellikten hiçbir zaman sapmıyordu. 1937’de yazdığı bir makalede felsefesini açıklıyordu: “Mimaride tasarım; biyolojik, sosyal, teknik ve sanatsal sorunlara ilişkin samimi bir bilgi gerektirir.” Kullanılan materyallerin “kesin bilgisine” dayanması gerektiğini düşündüğü mimarlığın; şekil, doku ile rengin psikolojik ve duyusal etkisini yansıtması gerektiğine inanıyordu.

Gropius, Nisan 1919'da Bauhaus'u açtığında öğrencilerini malzeme, kompozisyon ve renk konusunda titizlikle eğitmesi için İsviçreli tasarımcı Johannes Itten'i tercih etmişti. Itten, 19. yüzyıl bilim insanlarından Fransız kimyacı Michel Eugène Chevreul ve Alman bilge Johann Wolfgang von Goethe’nin renk teorilerinden etkilenen sıcaklık ve doygunluk da dahil olmak üzere yedi değişkene bağlı bir renk kontrastı bilimini teorikleştirmişti. Itten ayrıca 1920’de Georg Muche ve Paul Klee'yi okulun öğretim kadrosuna katılmaya ikna etti. (Klee de daha sonra Wasilly Kandinsky’yi ikna edecekti.)

Zerdüştlük akımından fazlasıyla etkilenen Itten, Gropius'un aradığından çok farklı bir devrim gerçekleştirerek, öğrencilere yeri geldiğinde oruç tutmaya varan sıkı bir disiplin uyguladı. 1923'te Gropius, onun yerine Macar konstruktivist sanatçı Lázló Moholy-Nagy’yi getirdi. Moholy-Nagy, bilimsel donanım, teleskop, mikroskop ve radyografinin sanat yapımında kullanılmasını öneren ilk öncü sanatçıydı. Albert Einstein’ın fizik teorilerinden çok etkilenmiş, optik ile hareket, mekân ve zaman algısı kavramları arasında gidip gelmişti. 1928’de Bauhaus’tan ayrıldı ve Berlin’de kendi tasarım stüdyosunu kurdu.

“Muhteşem Ütopya”

Bilimsel yönelimli bir başka sanatçı olan Wassily Kandinsky ise 1922'de fakülteye, Paul Klee sayesinde katıldı. Walter Gropius, Kandinsky’nin duvar resimi bölümü başkanı olmasını istiyordu. Kandinsky, Weimar’a vardığında Klee’yle buluşmuş, onunla birlikte kahve alacak paraları bile olmamasına çok gülmüş, böylelikle yıllar süren bir arkadaşlığın temelini atmışlardı. İkisi de ortak yönleri olan sanat ve sanat eğitimi üzerine birbirini derinden etkileyecekti. Arkadaşlıkları, Bauhaus’u şekillendirmiş ve “Muhteşem Ütopya” adıyla anılmıştı.

Kandinsky’nin üzerinde Ernest Rutherford'un 1911'de atom çekirdeğini keşfetmesinin etkisi derindi. Kozmosun anlaşılmasındaki bu büyük paradigma değişimi, Kandinsky'nin maddi gerçekliğin değişken doğasını nasıl yakalayacağına karar vermesine ve soyutlama konusundaki fikirlerinin beslemesine yol açtı. Ayrıca, resimlerinin çoğunda kullandığı biyomorfik (dirimbiçimsel) formlara ilham veren mikrop, embriyo ve böceklerin bilimsel görüntülerini ve doğa tarihi, zooloji ve embriyolojiye yönelik kitaplar topladı. Onunki de sanatla iç içe bir bilimdi. Ve aynı zamanda tam bir bilim insanı refleksine sahipti. Soğukkanlı, bilimsel ve ilham vericiydi. Bir öğrencisi şöyle diyecekti: “Kandinsky varsayımda bulunmaz, açıklamalarda bulunur.”

Sınırlı bir renk yelpazesinde temel geometrik formları tasvir etmeye ve sanatı objeden uzaklaştırmaya odaklanmış, soyutlaştırmaya dayalı sanat hareketi süprematizmin iyi örneklerinden “Sarı-Kırmızı-Mavi” tablosu (1925), Vassily Kandinsky’nin en bilinen eserleri arasındadır. Kandinsky’nin Bauhaus’taki zamanlarında yaptığı resimde; solda parlak renklerde geometrik şekiller ve sağda koyu renklerde soyut şekiller dikkat çekiyor.

 Kadınların büyük etkisi

Kadınların Bauhaus’a getirdiği yenilik büyük oldu. Endüstri tasarımcısı Marianne Brandt, şık geometrik ev eşyalarıyla mobilyalar üretti ve nihayetinde metal işleme şefi oldu. 1920'lerde Moholy-Nagy ile evli olan fotoğrafçı Lucia Moholy (née Schulz), ışığa duyarlı kâğıda nesnelerin teşhir edilmesini içeren karmaşık bir süreçte fotogramlar oluşturdu. Okuldaki cam sanatçısı ve öğretmen Josef Albers ile tanışan ve evlenen Anni Albers (née Fleischmann), çarpıcı duvar askılarında ızgara desenlerini ve rengini araştırdı. Bauhaus'a ayrıca Otti Berger ve Gunta Stölzl de dahil olmak üzere, birçok önemli tekstil tasarımcısı katılmıştı.

Bauhaus’un önemli isimlerinden Paul Klee ile Wassily Kandinsy, Dessau, Almanya, 1929

Weimar’a ve Gestapo’ya karşı

Yeterli ödeneği olmayan radikal sanat ve tasarım okulu, zamanla finansal krizler ve hükümetin baskılarıyla mücadele etti. Nazilerin, Dessau şehir konseyine seçilmesi üzerine 1925'te Weimar’dan Dessau'ya taşınmak zorunda kaldı.

Doğrusal formun mimarı ve ustası Ludwig Mies van der Rohe, 1930'da okulun başına geçti ancak iki yıl sonra faşist yerel yönetim, okulu kapatmaya zorladı. Gestapo, 1933'te Bauhaus’un kapılarını mühürlese de okulun gücü sanıldığından daha fazlaydı. O zamana kadar Bauhaus ürünleri, Hindistan'dan Amerika Birleşik Devletleri'ne kadar dünyanın dört bir yanına yayılmış, Gropius’un 1925’te yayımladığı “Uluslararası Mimari” kitabı başta olmak üzere belli başlı eserleri, özellikle Hollanda ve İskandinav tasarımını etkilemişti.

Birkaç yıl içinde Gropius, Moholy-Nagy, Mies ve Albers Almanya'dan kaçarak sonunda Amerika Birleşik Devletleri'ne yerleşti ve “Bauhaus ekolünü” yeni nesillere aktarmak üzere eğitimler verdi. Gropius ise Cambridge, Massachusetts'teki Harvard Tasarım Enstitüsü'nde ders verdi. Moholy-Nagy ve Mies, sırasıyla Chicago Tasarım Okulu ve Illinois Teknoloji Enstitüsü’nün mimarlık okuluna başkanlık ettikleri Illinois’e taşındı. Kuzey Carolina’daki yeni Black Mountain College’i yönetmeye davet eden Josef Albers, Robert Rauschenberg ve Ruth Asawa gibi radikal genç sanatçıları eğitti. Kolejde de ders veren Anni Albers, bir tekstil tasarımcısı ve grafik sanatçısı olarak ün kazandı. Klee ve Kandinsky Avrupa'da kaldı ve şaşırtıcı güzellikteki işlere imza attı. Burada adını saydığımız (üzerine ciltlerce kitap yazılabilecek) her isim, kültürden sanata birçok alanda bugüne uzanan büyük bir etki bıraktı.

Ankara'daki Dil Tarih Coğrafya Fakültesi de Türkiye mimarisindeki Bauhaus etkisine iyi bir örnek.

Türkiye'de Bauhaus etkisi: Ankara

Bauhaus Okulu, tüm dünyayı olduğu gibi Türkiye'yi de etkiledi. Nazilerin Bauhaus'un kapısına kilit vurmasıyla birlikte okulun temsilcilerinin sürgün noktalarından biri Ankara'ydı. Örneğin Bauhaus'un kuruluşundaki ikinci isim olan Bruno Taut, kaldığı iki yıl gibi kısa bir süre içinde Türkiye'deki mimarlık eğitimini Bauhaus ile tanıştıracak, ekolü Almanya dışında ilk defa Güzel Sanatlar Akademisi'ne getirecekti. Aynı zamanda uygulamada da Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, Ankara Atatürk Lisesi ve Cebeci Ortaokulu gibi eserler inşa edecekti. Bauhaus’un bir diğer temsilcisi olan Ernst Egli de Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Şube Başkanlığı yapmasıyla birlikte Ankara Gazi Lisesi ve Ankara Üniversitesi Siyasi Bilgiler Fakültesi gibi okul binalarının dışında Marmara Köşkü ve Bira Fabrikası'nı projelendirip yapacaktı. Türkiye'de Alman modern mimarların etkisi azımsanacak gibi değildir. Zira Ankara'daki kamu binalarının çoğu, Clemens Holzmeister'ın imzasını taşıyor. Pembe Köşk, III.TBMM, T.C. Merkez Bankası, Harp Okulu, Genelkurmay Başkanlığı ve Yargıtay Binası bunlardan birkaçı.

Bir de Bauhaus etkisinde kalan Türk mimarlar vardı. Emin Onat ve Sedad Hakkı Eldem başta olmak üzere Şevki Balmumcu, Seyfi Arkan, Abidin Mortaş ve Zeki Sayar gibi isimler; 1938-1950 arasında, Türkiye’ye gelen Alman ve Avusturyalı mimarların Bauhaus ekolüyle kendi mimarlık pratiklerini sentezleyeceklerdi. Daha sonraları Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'ne dönüşecek olan İstanbul Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu'nun başına 1957'de Bauhaus kökenli Alman Prof. Adolf G. Schneck'in getirilmesi ise Türkiye'de gelecek nesil mimarlarda Bauhaus etkisinin görülmesine ön ayak olacak, Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi de bu akımın Türkiye'deki çıkış noktalarından sayılacaktı.

Bauhaus vizyonu, sanatı ve mühendisliği tasarımda birleştirmişti. Bauhaus sanatçıları, işlevselliğin formu belirleyerek estetik kararları yönettiği bir anlayış geliştirmekle kalmayıp doğanın biçimlerinin ötesindeki bir geometri ve renk kullanımıyla süreklilik sağlamıştı. Bununla birlikte yenilikçi anlayışlarını kaybetmeden günümüze ışık tuttular. Bauhaus bugün 100 yaşında!

Yazı: Batuhan Sarıcan / [email protected]

 

Kaynakça:

Jerzy Elzanowski, Mimarlık, Çev: Derya Nüket Özer, NTV Yayınları, 2009, İstanbul

Annabel Howard, İşte Kandinsky, Çev: Zeynep Kürük, Hep Kitap, 2017, İstanbul

Nicholas Fox Weber, The Bauhaus at 100: science by design, https://www.nature.com/articles/d41586-019-02355-4

www.bilimvegelecek.com.tr/index.php/2014/12/01/her-milli-mimari-fenadir-her-iyi-mimari-millidir/