Oyun ciddi bir iştir

Lale Akarun
Oyun ciddi bir iştir

2010 yılında Cuma akşamüstleri Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği öğrencilerine çay eşliğinde söyleşiler düzenliyorduk. Öğrenciler konuşmaları dinlerken çayın yanındaki kurabiyeleri silip süpürmeye geliyorlardı. Bu toplantılardan şüphesiz en ilgi çekeni, o zaman yeni kurulmuş bir oyun firması olan Peak Games’in kurucusu, eski Boğaziçi öğrencisi Sidar Şahin’i misafir ettiğimizdi. Bilgisayar grafiği dersinden öğrencilerim, yeni kurulmuş olsa da Peak Games’in dünya çapında başarılı oyunları olduğunu iyi biliyorlardı. Sidar Şahin, yanında diğer kurucu ortağı ile gelmişti. Öğrencilerimize çok olumlu bir mesaj verdiler: “Bilgisayar mühendisliği çok önemli, mesleğinizin değerini bilin”.

2020 yılının olayı, Peak şirketinin 1,8 milyar dolara satılmış olması! 1,8 Milyar dolar! Türkiye’nin belli başlı şirketlerinin değerlerinden büyük! Sadece 100 kişilik bir oyun firması bu kadar ediyor.

Niye şaşırdık? Peak Games daha kurulduğu yıl, çok başarılı oyunlar çıkarmış, seneler içinde başarıyla yatırım almış, bazı oyunlarını yüksek fiyatlara satmıştı.


1 milyar doların üstünde değeri olan Türk girişim firmalarına Turcorn deniliyor: “Turcorn çıkaracağız” derken, kimse Peak’i düşünmüyordu. Simit Sarayı’nın Turcorn olabileceğini düşünüyorduk; Peak’i düşünmüyorduk. Simit Sarayı’na teşvikler veriyorduk, yatırım yapıyorduk; yazılım teknolojilerine yapmıyorduk.

Bir düşünelim: 100 kişilik bir ekip, beyin gücü, yaratıcılık ve yüksek teknoloji kullanarak çalışır. Doğal kaynakları tüketmez, imar rantı kullanarak şehirleri mahvetmez; çevreyi, su kaynaklarını, havayı kirletmez; fiziksel ara malı kullanmadığı için tedarik zincirindeki aksamadan etkilenmez, ithalata bağımlılığı azdır; lojistik problemi yoktur; COVID-19 pandemisinden bile olumlu etkilenir! Var mı böyle yüksek katma değerli bir yatırım? Yatırımcıların ve politika yapıcılarının gözbebeği olmasını beklersiniz, değil mi? Başarısı bu kadar göz önünde iken niye olmaz?

“Bu oyunları siz finanse ettiniz”

Oyun deyince, çoğu insanın aklına, pek ciddi bir iş gelmez: Evladım, bırak şu oyun oynamayı, derslerine çalış! Oyun sektörü, bilgisayar sektörünün, bilgisayar donanımının itici gücüdür. Bilgisayar Organizasyonu dersinde öğrencilerime, “bu yenilikleri siz finanse ettiniz, oynadığınız oyunlar ile” diye şaka yaparım.

Peak’in geliştirdiği oyunlar, iki boyutlu, hafif mobil donanımlarda çalışan oyunlardır. Öte yandan, oyun konsolları ya da kişisel bilgisayarlar için geliştirilen üç boyutlu oyunlar, milyonlarca üçgenden oluşan modeller kullanırlar. Bu modelleri hareket ettirebilmek için da saniyede yüz milyonlarca matris çarpımı yapmak gerekir. Bu bir zamanlar ancak süper-bilgisayarlarda yapılabiliyordu.

Seneler içinde, daha kompleks, daha gerçekçi oyunları oynayabilmek için, çok sayıda matris çarpımını paralel yapabilen grafik işlem birimi - GPU adı verilen donanım birimleri geliştirilmiştir. Matris çarpımı, grafik ve oyunlarda olduğu gibi, veri analitiği ya da yapay zekadaki pek çok algoritmada da kullanılır. Şu anda yapay zekadaki atılımları mümkün kılan da, yüksek derecede paralel, matris çarpımlarına özelleşmiş donanımlardır: Oyun sektörü olmasaydı bu donanımlar olmazdı. Pek çok sensör donanımı da oyunlarda kullanılmak üzere tasarlanmıştır: Örneğin üç boyutlu insan modellerini infrared ışık örüntüleri ve stereo kamera ile algılamayı sağlayan Kinect, oyunlarda kullanılmak üzere geliştirilmiştir.

Yani oyun ciddi bir iştir! Şaka bir yana, “Ciddi oyunlar” diye bilinen, eğitim amaçlı oyunlar da var. ODTÜ’de Enformatik Enstitüsü Oyun Teknolojileri Bölümünde Öğretim Üyesi Dr. Elif Sürer bu konuda projeler yapıyor. Oyun yazılımı alanına yapılmış en büyük kamu yatırımı ODTÜ’de. Bu akademik programın yanında, ODTÜ’de Teknokent bünyesinde Animasyon Teknolojileri ve Oyun Geliştirme Merkezi (ATOM) adında bir kuluçka merkezi de var. Ankara’da, İstanbul’da ve diğer şehirlerimizde yaratıcı oyun yazılımı şirketleri var.

Peak ekibini tebrik ederken, Peak’in kazandığı başarıların, onların yaptığı işleri de öne çıkarmasını dilerim.

Lale Akarun

Bu yazı HBT'nin 222. sayısında yayınlanmıştır.

Lale Akarun