Hayvan ve insan

Doğan Kuban
Hayvan ve insan

Uygarlık, insanın hayvandan ayrılma sürecinin son aşamasıdır. Bu süreç içinde beynin insanı hayvandan ayıran ve dürtülerin kontrolüne yarayan insana özgü akıl denilen mekanizma, insan neslinin doğa içine yaşamasını sağlayan teknikleri yaratmıştır. Hayvanların içgüdü ile ve evrimsel değişmeler sırasında vardıkları sonuçlara, insanlar araç geliştirme yeteneğini kullanarak, daha kısa zamanda ulaşmışlardır. Akıl, kendisinden istenen işi gerçekleştirir. Kötü, iyi, doğru, yanlış düşünce ve iradenin saptadığı amaçlardır.

Bitkiler ve hayvanlar kendi cinslerine insan gibi kötülük yapmaz. Hayvan kendi cinsini öldürmez, işkence yapmaz, hapsetmez.

Akıl, iyi ile kötü arasındaki her skalada, en verimli sonuca ulaşmak için program yapan bir mekanizmadır. Köprü yapan da, köprü yıkan da akıldır. Denizin altında giden gemi yapıp, üstünden gideni batıran akıldır. Atomu insanları kurtarmak için de kullanabilir, yok etmek için de. İnsan yalan söyler, kandırır, tehdit ve eziyet eder. Bunlar uygarlıktan çok söz ettiğimiz bu günler de sık uygulanan pratiklerdir.


Yaratıkların en katili

İnsanlar öldürmenin suç olduğunu kabul etmişlerdir. Fakat en uygar toplumlar öldüren silahları üretmeğe devam eder, yüzbinleri öldüren askeri pilotları ulusal kahraman ilan ederler. Yaptıkları kötülükler için, yüceltici etiketler de icat ederler. Dünyanın en büyük bilim adamları yüzbinlerce suçsuz insanın atom bombası ile ölmesine aracılık etmişlerdir. Yaratıkların en katili insandır.

Okumuş, okumamış herkes, insanın yalandan, öldürmeye kadar her türlü kötülüğe yatkın olduğunu biliyor. Gerçi bu bütün insanların özelliği değildir.

Gerçi ortak yaşam birbirimize güvenmeyi gerektiriyor. Fakat insanın bunu bir içgüdü ile anlama olanağı yok. Onun için gelişmemiş yani doğru olmayan eylemlerin kuralsız davranışların daha kolay kurbanı olurlar. Her gün sayısız insanın canına mal olan can alıcılığın nedenlerini açıkça birbirimize anlatıp, bunları engellemek için gerekli tedbirleri almamak, aklın en büyük cinayetlerimizin programlayıcısı olduğunu unutmak budalalıktır.

Kötülük de örgütlenir

İnsanlar, hiç olmazsa Sokrates’ten bu yana, doğruluk, iyilik, hoşgörü, alçak gönüllülük, hak, hukuk, güzellik, cinayete, yalan bağlamında kurallar geliştirmiş, yasalar yapmış, bunları örgütlenmiş toplum sistemleri haline getirmişlerdir. Fakat kötülük de örgütlenir. Engizisyon, savaş, yağma, ideoloji, haçlı seferi, sömürgecilik, zorbalık, çetecilik örgütlenmiş kötülüklerdir. Devletler, kapitalist şirketler de örgütlü kötülük yaparlar.

İnsanoğlu her seferinde kötülüğe bir kılıf bulur. Akılın görevi budur.

1800 yılında nüfusu bir milyar olan dünyanın nüfusu, 21. Yüzyılda, sekiz milyara çıktığı zaman, bunun bir milyarı aç kaldı. Uygarlığının en yüksek aşamasına ulaştığını sandığımız bir aşamada, akıl almaz felaketler yaşıyoruz.

İnsan aklı doğru ile yanlış, ya da Çinlilerin tanımıyla Yin= düzen, Yang= kaos arasında bir denge kurmağa her zaman elvermiyor. Bunun nedeni insanın yapısal olarak davranışlarını dengede tutamayan bir yaratık olması. İnsan cinsinin fizyolojik yapısı buna elverişli değil. Aramızda doğru, iyi davranan adamlar da çok. Eğri adamlar da çok.

Doğruların binlerce yıl süren düşünceleri ve önerileri sayesinde bazen rahat uyku da uyuyoruz. Örneğin stoik felsefenin ilkelerini anımsayın, Dervişlerin ‘bir lokma, bir hırka’ sözlerini anımsayın. Dünya nimetlerine sırtını çevirmiş Budistleri, hatta çevrenizde bütün yaşamı boyunca karınca kararınca yaşayıp bir aile kurmuş, çocuk yetirmiş insanları anımsayın! Bunlar, bizim geleneğimizde, onların yüzü suyu hürmetine yaşadığımızı düşündüğümüz insan örnekleridir.

Amerikan Başkanı seçilen tycoon’ları, paraya tapan milyonları anımsayın! Bunlara kuralsız otomobil, motosiklet sürüp kaza yapanları, teröristleri, boğaz kesenleri katın! Sonra insanın hayvandan daha açgözlü ve cani olup olmadığını karar verin!

Kendinize de bir bakın!

Fakat bununla yetinmeyin. Kendi yaşamınızda kendinizin de insana saygılı olup olmadığınızı, insanların canlarını kaybetmelerinin sizin kaygısızlığından kaynaklanıp kaynaklanmadığını, bu kayıplara ne kadar duyarlı olduğunuzu düşünün!

Yollarda ölenler, denizlerde boğulanları, bombalı cinayetlerde ölenleri, öldürülen kadınlar, işçiler, sınırlarda ölen şehitler için ne kadar acı çektiğinizi, ya da hiçbir şey duyup duymadığınızı, toplumun, devletin tepkilerini gözleyin. Bu ölülere, açların sayısını ekleyip dünya çapında katlayın. Buna insanların yaşamak için öldürdükleri hayvanları, yok ettikleri doğayı da katın. Ve insanı caniliğini yeniden hayvanlarla karşılaştırın! İnsandan insafsız ve yok edici hayvan yok. Doğal afetler bile, her zaman, bu kadar öldürücü değil. Hayvanların insanlardan ne kadar fazla doğaya yakın, ne kadar stoik davrandığını, ölürken nasıl davrandıklarını yaşamlarını gözleyince görüyorsunuz. Sonu gelen köpek ve kediler, bir köşeye çekilir, sakince acı çekerek ölürler. Arabayla geçerken atılan bomba ile ölen adam ise şehit oluyormuş. Ölümü bu kadar sahte ve ucuz propaganda aracı yapanlar insana saygı duymazlar.

Bunu aşmış insanlar yaşamlarında da alçak gönüllü olur, para peşinde koşmazlar. Gözleri de arkada kalmaz.

Amacından saptırılmış akıl

Sevgili Okuyucular,

İnsan topluluklarının tarih boyunca bu hallerini düşündükçe, içinde yaşadığımız durumun, insanın canlıların en kötüsü olmasının sonucu olduğunu, bunun da amacı saptırılmış aklın marifeti olduğunu kabul etmek zorunda kalıyoruz.

Fakat aklın bize uygarlık, bilim, felsefe, sanat yetenekleri de kazandırdığını düşününce yaşamın, Çinlilerin ve Yunanlıların erkenden farkında oldukları gibi, kaos ile ona getirebildiğimiz düzen arasında kırılgan bir denge olduğunu, ve insanların bir bölümünün kaosun, bir bölümünün de düzenin parçası olduğunu kabul etmek zorunda kalıyoruz. Başka bir deyişle, iyi ile kötü arasındaki mücadele sürüp gidiyor.

İlkel toplumlarla günümüz dünyası arasındaki yaşamsal kalite farkına bakınca iyinin kötüyü, çok ağır bir ritmle de olsa, yendiğini söyleyebiliriz. Fakat bu insanın maskeli bir cani olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Sadece zaman içinde, ‘akıl doğrudan yana çalışıyor’ gibi bir gözlemle, insan olarak avunuyoruz.

Çözüm var mı?

Kötülüğün gücüne destek veren doğal nedenler de var. İnsanın çok kötü ve çok iyi olabildiğini ve bunun değişmediğini tarih, hiç kuşku bırakmadan kanıtlıyor. Kurduğu örgütlerin, iyi ve kötü dengesinin bozulmaması için çalışması gerekiyor. İnsanlardan kurulu örgütler bunu başarmakta zorlanıyor. Ülkelerin başına seçimle ya da zorla gelenleri inceleyin. Bunun en sonuncusu Trump oldu.

Durumun çözümü belki yok. Nedenlerini biliyoruz: İnsanın kendisi, bilgisizlik, menfaat, menfaatin şekillendirdiği fiziksel çevre.

İyi ve kötü arasındaki denge için, bilgili, paraya tapmayan, insan yaşamına saygılı, toplumun değer verdiği insanlardan oluşan kurumlar gerek. Konfüçyüs bunu gerçekleştirmeye çalışmamış mıydı?

Beslenme zorlaşıyor. İklimsel değişiklik öngörüleri insan yaşamını tehdit ediyor. Sonunda dünyanın güçlüleri güçsüzlerini yok ederek kendi yaşamlarını kurtarmayı düşünebilirler. Bunu aklınıza getirdiniz mi?

Doğan Kuban

*Bu yazı Ocak 2017'de HBT Dergi'de yayınlanmıştır.


Doğan Kuban