Facebook imzalı yeni demokrasi

Edip Emil Öymen
Facebook imzalı yeni demokrasi

Trump’ın seçim kampanyasının dijital kısmını yöneten Theresa Hong, BBC muhabirine, “Facebook olmasaydı, seçimi kazanamazdık” diyor. Bayan Hong’un konuştuğu yer, Texas eyaletinin San Antonio kentinde, sıradan bir iş merkezinde bomboş bir oda. Yerde sadece mavi döşeme var. Pencerelerden dışarı görülüyor. Oda boş, çünkü taşınıp gitmişler. Burası, Trump seçilene kadar, 220 milyon Amerikalının Facebook hesaplarını inceleyen Cambridge Analytica (CA) veri analiz şirketi elemanlarının çalıştığı yer. Trump seçilmiş, onların işi bitmiş. Bayan Hong, bu boş odayı ilk kez BBC’e gösteriyor. BBC de dünyaya.

Seçim = veri analizi

Trump’ın seçilmesini İkinci Seçmen Kurulu’nda kazandığı oylar sağlamıştı. ABD’de bizdeki gibi nispi temsil sistemi olsaydı, Trump’tan 3 milyon kadar fazla oy alan Clinton seçilirdi. Ama orada sistem farklı. Trump, başarısını kendisine olduğu kadar, “ihtiyaç duyduğu” İkinci Seçmen oylarını kazandıran bir stratejiye de borçlu. Bu stratejinin nasıl kurulduğu, geçen Mart ayında Batı gazetelerinde ilk kez açıklanmıştı: Cambridge Analytica (CA) adlı bir veri analiz şirketi Trump için Facebook üzerinden çalışmıştı. CA, sözünü sakınmadan, web sitesine şunu yazmıştı: “220 milyon Amerikalı için 100 değişken üzerinden 5 bin veri noktası topluyoruz. Bu bilgiyi, hedef kitlenin davranış eğilimleri açısından inceliyoruz. Davranışlarını tahmin etmeye çalışıyoruz.”


Analizde inovasyon

Veri analiz yöntemleri, Obama’nın 2007-08 kampanyasından 2016’ya, daha da ileriye yürüdü. Obama seçmene, o tarihte henüz yeni sayılan Facebook ve Twitter’dan ulaşırken, Trump ise, Facebook hesaplarından kişilik profili hesaplayan, daha da yenilikçi analiz yöntemleri kullanan CA ile “adeta” tek tek her seçmene, kişisel düzeyde ulaştı.

BBC’nin birer saatlik iki bölümlük belgeselinde Bayan Hong, “Facebook’a, bu çalışmadaki katkısı için 85 milyon dolar ödedik” diyor. Dijital kampanya “nokta atış” stratejisine göre planlanmış. Facebook hesaplarında şunu bunu onu beğenenlerin, “aslında” nasıl birer kişilik olduklarına varıncaya kadar ileri düzeyde veri analizi yapılmış. Buna göre de, bir seçim bölgesinin bir segmenti için hazırlanan dijital içerik (reklam, bağış ricası, Trump’tan mesaj, vb), aynı bölgenin başka bir segmentine farklı hazırlanmış: İki segment arasındaki farklar dikkate alındığı için. Böylece, aynı reklam yüzlerce farklı şekle sokulmuş: Birbirini andıran, ama benzemeyen... Bayan Hong, 30-40 bin farklı reklamdan söz ediyor.

Veri temelli kampanya

Belgeselde en dikkat çeken ayrıntı şu: 2009 yılında Obama henüz başkanlığa ısınırken Trump, başkanlığı kafasına koymuş zaten. 7 Mayıs 2009’da attığı tweet şöyle: “Eğer başkanlığa aday olursam, bütün seçim bölgelerinde yarışacağım. Ve siz o zaman benim, neden Amerikayı Yeniden Büyük Yapacak o tek kişi olacağımı göreceksiniz.” CA şirketi, 2015’te başkan aday adaylığına kalkışan Ted Cruz’un kampanyasında rol aldı. Ama Cruz, devam edemedi. Yerini Trump’a bırakmak zorunda kaldı. CA de Cruz için topladığı verileri Trump’ın hizmetine sundu. CA için Trump’ın ne kadar ödeme yaptığı meçhul.

Zeynep Tüfekçi eleştiriyor

Trump’ın dijital kampanyasının, medyanın dikkatini çekmeyecek bir taşra kentinde, kimliksiz bir binadan yürütülmesi boşuna değil. ABD’de tanınmış siyasi anket uzmanı Frank Luntz’un, 2016’da kampanya sırasındaki değerlendirmesi ibretlik: “ABD’de artık, seçimler hakkında CA dışında uzman kalmamıştır. Onlar, Trump’ın dijital ekibi, ve ona seçimi nasıl kazandıracaklarını biliyorlar.”

2016 seçim kampanyasında yalan, uydurma, asparagas “haberlerin” (!) çığ gibi artması, sapla samanın birbirine karışması, bunun yarattığı belirsizlik de yine Facebook’a fatura edildi. ABD’de çalışan yüzakımız sosyal bilimci Zeynep Tüfekçi, New York Times’ın daveti üzerine yazdığı makalede, Facebook’u, “yalan dolanı” ekranlara taşımakla suçladı (15.11.16). Zuckerberg, zoraki de olsa “Öyle değil, şöyle oldu” diye geveledi. Ama bu konu, kapanamayacak kadar açılıp saçılmış durumda. Gerisi de gelecek.

Edip Emil Öymen

*Bu yazı 25.08.2017 tarihli Dünya gazetesinde yayınlandı.


Edip Emil Öymen