Fransız romancı Gustave Flaubert’in doğumunun 200’üncü yıldönümü, ülkesi başta olmak üzere Avrupa’nın kültür başkentlerinde anılıyor. Flaubert, ününü 1856’da 35 yaşındayken yayınladığı ilk romanı “Madame Bovary” ile kazanmıştı. Ardından, başka romanlar da yazdığı halde, o ilk romanı hep en önde geldi.
“Madame Bovary, kendini içinde yaşadığı çevreden üstün gören, kocasıyla geçirdiği silik hayattan nefret edip daha ince bir yaşama isteğiyle kendini birtakım kuklalara, taşra çapkınlarına kaptıran kadının hikâyesidir.” [Romanı Türkçeye 1936’da çevirmeye başlayan, ama çevirisi yarıda kalan Nurullah Ataç’ın (1898 – 1957) tanımı].
Flaubert’in eseri, romanda “gerçekçilik” akımının ilk başeseri sayılır. Senaryo kadar ayrıntılı romandan, 8 kez film yapıldı. Televizyon dizisi oldu. Konusu, başka filmlere, çizgi romanlara, hatta bazı Türk romanlarına “ilham” verdi. Hakkında yazılan yerli ve yabancı tezler, analiz kitapları düzinelerle.
Bovary her gün twitter’da
Ve şimdi bu romanı, 10 kişilik bir Fransız “genç romancılar” ekibi yenilikçi bir yöntemle her gün twitter üzerinden dünyaya açıyor: Romancılardan biri, 28 gün boyunca her gün, sadece 280 vuruşla (twitter mesaj sınırı kadar) romanı “mealen yeniden yazacak.” Özetini yapmayacak. Yorum da değil. O güne rastlayan bölümünü “ana fikrini koruyarak” anlamlandıracak. 28 gün sonra sıradaki romancı işi devralacak. Ve bu, 6 Kasım’a kadar böyle devam edecek. Romanı twitter’dan iletme işi 29 Ocak’ta başladı, 280 günde bitecek. Sonra bu metin bir tiyatro oyunu olarak sahnelenecek.
Proje koordinatörü Stephane Nappez, romanı twitter’a sığdırma işini izah etmiş: “Yemek yapmak gibi. Sosu pişirirsiniz. Suyu buhar olur gider. Ama tadı artar.” (https://bit.ly/3sr5qG4)
Bu sıradışı proje için dördü kadın, altısı erkek 10 genç romancı bir araya geldi. Kendilerine “Walden’in Kulübesi” adını verdiler (Baraques Walden). Proje kadar, grubun ismi de ilginç: Walden ismi, Amerikalı romancı Henry David Thoreau’nun 1845 – 1847 yıllarında ABD’deki Walden Gölü kıyısında kendi yaptığı ahşap kulübeye kapanıp yazdığı Walden adlı “doğa güzellemesi” eserinden ödünç… Grubun adındaki “baraques”, Türkçede de “baraka” olarak geçen “kulübe”.
Kulübeden tweet atmak
Neden böyle bir isim? Çünkü tıpkı Thoreau gibi onlar da Madam Bovary tweetlerini böyle bir baraka/kulübede yazacaklar. Ama Thoreau’nunki kadar doğal ve konfordan yoksun olmayacak bu: Damında güneş paneli var. İçerde LED aydınlatma, bilgisayar pil şarj ünitesi, elektrikli su ısıtıcı, yemek yapmak için ocak. Kasvetli Kuzey Fransa ikliminde güneşe güven olmaz, bir de rüzgar türbini var. Her gün eve su ve yiyecek getirilecek. Yağmur suyu toplanıp bahçe için kullanılacak. Tuvalet, evin dışında, “ekolojik kuru tuvalet.” İşte burası günde 280 vuruşluk bir tweet için yazı yazma evciği… Paris’in 130 km kuzey batısında, Sen nehrinin denize çıktığı bölgede, tarihî ve dinî önemi büyük Rouen kenti yöresinde: Flaubert’in “memleketi.”
29 Ocak’tan beri, ilk yazar Julia Kerninon, kış koşullarında kulübede faal. Yazdıklarını ve okurların katkılarını şu adresten (Fransızca) izleyebilirsiniz: https://twitter.com/BaraquesW
Böyle bir çağdaş proje Facebook’suz, Instagram’sız olmazdı elbette. Facebook’ta “Projet Bovary”. Instagram’da “baraquesw”.
[Sosyal medyada edebiyat izleme ve tanıtım, bilgi toplumlarında gitgide artıyor. Duruma Twitterature diye sözcük uyduruldu. Bu, başka bir yazının konusu olacak].
Kitaba sığmayan bir roman
Roman, eski baskı yöntemiyle ortalama 500 sayfa. Ama meraklısı, yazarın romanına koymadığı ekleri, sildiği cümleleri, yeniden yazdığı metni ile bu eseri 4 bin 546 sayfa olarak şuradan okuyabilir: www.bovary.fr (İngilizce ve Fransızca)
Kılı kırk yaran, anormal titiz Gustave her zaman “doğru sözcük”ü (le mot juste) ararmış. Bu yüzden, romanın her sayfası için şöyle-böyle 50 sayfa yaz-boz yaparmış. El yazısıyla tabii. Şimdi bütün bu sayfalar herkese açık.
*Romana ait bütün materyal, 12 ülkeden 130 gönüllü tarafından satır satır okundu. Transkripsiyonu yapıldı: Yazarın el yazısından, baskı metnine çevrildi. Bu işin tekrar okuma, düzeltme kısmına katılanlarla gönüllü sayısı 650’yi buldu.
*Çalışma 5 yıl sürdü. Yazarın tek bir sayfasını çözmek 3-10 saat alıyordu. Sonuçta 4 bin 546 sayfa tek tek okundu ve elektronik olarak ayrıca tarandı.
*Yazarın romanda kullandığı benzetmeler (metafor) tek tek sıralandı ve etkileşimli bir liste olarak okuyucuya sunuldu.
*Romanın bütünü, yayınlandığı ve yayınlanmadığı şekliyle sayfa sayfa yan yana sıralandı. Örneğin, sansürün kestiği cümleler, o dönemin ahlâk anlayışına dair somut fikir veriyor. Bugün için bile “aşırı” kaçacak bazı ifadelere sansür dokunmamış. Ama bazılarına dokunmuş. Bu tercihler, zihniyet tarihçileri için ideal araştırma konusu.
İşte, yazarın bütün bu “çıktılarını” bir araya toplayınca eser 9 kat büyüdü. Ve bu girişim, bir edebiyat arkeolojisi ve zihin tarihi çalışması oldu.
Buna ek olarak ayrıca Rouen Üniversitesi’nde yazarla ilgili gayet yoğun bir bilgi belge merkezi de var: https://flaubert.univ-rouen.fr/
Merakı ve vakti olanlar için oku-oku-bitmez bir kaynak…
Türkçeye 50 kişi çevirmiş
Yazarın bütün eserlerinin dünya dillerindeki çevirileri Rouen sitesinde uzun bir listeyle sayfalarca (https://bit.ly/3suyXi7)
Sadece Madam Bovary için Türkçe’de 75 çeviri sıralı. Birinci sırada, romanı 1936’da çevirmeye başlayıp, “Ayda Bir” dergisinde bölümler halinde yayınlayan (ama bitiremeyen) Nurullah Ataç.
Ataç, çevirisi hakkında demiş ki: “Gustave Flaubert en titiz sanatkârlardandır. Her cümlesi üzerinde saatlerce, günlerce çalıştığı söylenir. Böyle bir yazarın eserini çevirmeye kalkmanın bir kendini bilmezlik olduğunu bilirim, ne kadar uğraşsam Madame Bovary çevirisine aslındaki güzellikleri veremem. Fakat yine de bu romanın çevrilmesi gerektiği kanısındayım. Hiçbir büyük eser bir defada kusursuz olarak çevrilemez. Benim çevirimde bulunacak kusurlar, Gustave Flaubert'i sevenleri, o romanı yeniden çevirmeye özendirirse bu, benim için en güzel ödül olur.” (https://bit.ly/3km2VSo)
Derginin kapanması yüzünden çevirisi yarıda kalır. Daha sonra, Ataç’ın bıraktığı yerden, arkadaşı Sabri Esat Siyavuşgil “Ataç’ın üslubuyla” devam eder. Eseri Remzi Kitapevi 1967’de yayınlar.
Ama, romanın bizdeki ilk baskısı ise, Hilmi Kitapevi tarafından Ali Kâmi Akyüz’ün çevirisiyle 1939’da. Sonra üç kez daha basılmış… 1956’da Tahsin Yücel’in çevirisi geliyor ve sonra listede bugüne kadar 50’ye yakın “çevirmen” ismi var. Bazısının çevirileri defalarca basılmış.
Roman Türkçeye çevrilmeden çok önce, Fransızca bilen bazı Osmanlı aydınları her halde 1870’lerde okumuş olmalıydı? Bu konuda, “Türk Romanının İlk Bovarist Tipleri” başlıklı akademik bir makalede şöyle bir yorum var:
“Don Kişot’u tanıyan ve okuyan Ahmet Mithat Efendi’nin Fransız kültürü ile yoğun olarak iç içe olmasına rağmen, Gustave Flaubert’ten ve onun 1857’de basılan ölümsüz eseri Madame Bovary’den haberdar olmaması kanaatimizce mümkün değildir. Muhtemelen bu eseri de okuyan; ancak çevirmeyi uygun bulmayan Ahmet Mithat Efendi, romandan kimi episodları İslam dini anlayışı ile Türk kültürü ve aile yapısını göz önünde tutarak yumuşatmış; özgün bir kurgu ile Türk romancılığına taşımıştır.”
(Nasıl taşımış? https://bit.ly/3qScWsV).
Osmanlı okurlarına Flaubert’i esas tanıtan ise, Ahmet Şuayb (1876 – 1910). Servet-i Fünûn dergisinde 1900 yılında, roman ve yazarı hakkında 104 sayfa makale yazmış. (https://bit.ly/37Mer4p).
Son bir ayrıntı: Kitabın Almanca’ya çevirisi hemen 1858’de yapılmış. Almanca’da 104 çevirisi var. Rusça çevirisi de aynı yıl. 86 çeviri.
İngilizce çeviri sayısı 67. İlkinin tarihi epey geç: 1886. Arapçada 36 çevirinin ilki 1955’te Beyrut’ta “Madâm Bûfâri” adıyla. Yunancada ilk çeviri 1923’te. 11 çevirisi yapılmış.•
Edip Emil Öymen
*Bu yazı 26 Şubat 2012 tarihli Dünya gazetesinde yayınlandı.