‘Artık normale dönelim’ istiyoruz… Peki, normal ne?

Özlem Yüzak
‘Artık normale dönelim’ istiyoruz… Peki, normal ne?

Herkesin dilinde: Artık normal hayatımıza bir dönsek... Ama “Normal olan neydi” sorusunu soran pek yok. Sahi şu yıllardır sürdürülen düzen normal miydi peki?

Hesapsız üretim ve tüketim mi normaldi? Doğanın amansızca katliamı mı? Zengin ve yoksul arasındaki devasa uçurum mu? Adaletsiz rejimler mi? Yanı başımızdaki hukuksuzluklara seyirci kalmak mı?

Bir yandan yeni teknolojilerle doludizgin ilerlemeler kaydedilirken, bir yandan ortaçağ karanlığı benzeri bir cehaletin artması mı?


Neydi o normal? Sağlıktaki o özelleştirmeler mi? Araştırma hastanelerinin, devlet hastanelerinin insan ve finans kaynaklarını özel hastanelere yöneltmek mi? Her hastaya gerek olsun olmasın tomografi, MR, tahlil vs. çektirterek bir avuç şirkete para kazandırmak mıydı o normal? Kendi yerli tohumumuzun bile yasaklanması ve çokuluslu bir iki şirketten satın alma zorunluluğu mu normaldi? Sadece düşüncelerini söylediler ya da yazdılar diye gazetecilerin, siyasetçilerin, sivil toplum önderlerinin hapiste çürümesi mi normaldi? Yoksa tüm bunları kabulleniş mi normaldi.. Neydi o normal? Her gün bir kadının eşi, sevgilisi, eski kocası tarafından katledilmesi mi?

Köylerin bomboş olması mıydı? Ekilecek arazilerin betona, madenlere peşkeş çekilmesi miydi? Çocuk işçiler mi? Hiçbir sigortası, gelecek güvencesi olmadan kayıtsız çalıştırılan milyonlar mı? Satın aldığımız, tükettiğimiz her ürün her eşya için ödediğimiz paranın içinde emeğin payının her yıl ne kadar düştüğünün bilincinde olmamak mı, umursamamak mı normal?

Sanki bir asteroid çarptı...

Sanki bir asteroid çarptı gezegene ve bir anda her şey değişti. COVID-19 ile başlayan küresel sağlık krizi, ekonomileri, sivil toplumu, günlük yaşamı alaşağı etti. Ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. İpi çekildi eski düzenin... En azından uzun bir süre... Büyük savaşlar, salgınlar insanların yaşadıkları dünyanın anlamına ya da sağlamlığına olan inançlarını da azaltır. Ve tarih sayfalarında geçmişin deneyimleri bu tür büyük krizlerin siyasi sistemlerin de tahtlarının sarstığını göstermiştir. Korona sonrası nasıl bir dünya olacağını şimdiden öngörmek olanaksız...

Ülkeler şimdilik kendi can dertlerinde; çöken sağlık sistemleri ile, büyük yara alan ekonomileri, işsizlikle uğraşıyorlar. Total bir çöküşü önlemek için büyükannenin sandığının diplerine atılıp sonra unutulan “sosyal devleti” yeniden hatırladılar zorunlu olarak...

Ve bu yüzden dünyanın en kırılgan en yoksul bölgelerinde ya da mülteci kamplarında koronavirüsün nasıl seyrettiğini, neler olupbittiğini bile bilmiyoruz daha. Ama artık şunu biliyoruz: Bir bumerang gibi bize herkese geri döneceğini...

Öyleyse...

- Daha kapsayıcı, daha sürdürülebilir temelleri olan bir ekonominin inşası artık yaşamsal. Bunun için hâlâ içinde bulunduğumuz ve faturanın daha da ağırlaşacağı koronavirüs günlerinde yapılması gereken en önemli ekonomik adım “Kimse işten çıkarılmayacak yasası”. Devlet kaynaklarının buna ayrılması.

- Sağlık hizmetlerinin özelleştirilmemesi gerektiğinin anlaşılması. Halk sağlığı temel bir kamu yararı ve stratejik güvenlik için kritik bir faktör. Sağlık çalışanları için her şeyin seferber edilmesi..

- Dayanışmanın tekelleştirilmemesi.. COVID-19 krizi “daha da yakın” ve daha derin bir dayanışma gerektiğini gösterdi. Bu dayanışmada ideolojik savaşın yeri yok. Bu da bumerang gibi geri teper. Bu bir gönüllü hareket. Dünyanın her yerinde korona ile mücadelede merkezi hükümet kadar yerel yönetimlere de büyük görev düşer...

COVID-19 salgını, 21. yüzyılın tüm insanlığı gerçekten etkileyen ilk krizi. Ve ne yazık ki son olmayacak. Bunu daha fazla kriz takip edecek ve hepsi bir virüs şeklinde gelmeyecek. Bunlara hazırlıklı olmanın, krizleri önleyebilmenin hatta azaltmanın yolu ise önce hepimizin normal üzerinde durup düşünmemizden geçiyor..

Özlem Yüzak


*Bu yazı 03.04.2020 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlandı.

Özlem Yüzak

Bilgi işçisi olarak tanımlıyor kendini... 15 yılı aşkın süredir Cumhuriyet Gazetesi’nde ‘Bilgi Toplumuna Doğru’ adlı köşesinde çağdaş dünyanın anahtarı olan bilgi, bilim ve eğitimin önemi üzerine yazıp duruyor. İnsanın doğa ve insan üzerinde kurduğu iktidardan dehşetli rahatsız; bu yüzden sürdürülebilir kalkınma, toplumsal cinsiyet, iklim değişikliği yine ilgi duyduğu alanlar arasında. “Kıskaçtaki İnsan ve İsyan” adlı bir kitabı bulunuyor.