Bilgiye giden yoldaki çöpleri temizlemek…

Özlem Yüzak Y
Bilgiye giden yoldaki çöpleri temizlemek…

17. yüzyılda yazılan İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme adlı kitabının önsözünde John Lockebu çalışmasıyla Newton olmayı amaçlamadığını, tutkulu bir işçi gibi bilgiye giden yoldaki çöpleri temizlemenin de yeterli ve değerli olduğunu ifade eder...” (HBT-232. Sayı- Dilara Çolak)

Her şeyin çığırından çıktığını düşündüğüm zamanlar felsefeye sığınırım. Dilara Çolak’ın “Felsefe öldü mü?” yazısında okuduğum bu cümle içinde bulunduğumuz bu dönemde bilgiye giden çöpleri temizlemenin önemini anımsattı.

Günümüzde yaşadıklarımız sürekli bizlere “insanlık öldü”, “demokrasi can çekişiyor”, “ekonomik sistem çöktü” dedirtiyorsa... Peş peşe çevre felaketleri, mülteci dramları, kadın cinayetleri ile çevrelendiysek...


Sırtlarını para ve din ikilisine dayayan, iktidarın olanakları ve göz yumması ile beslenen tarikat ve cemaatlerin ördükleri örümcek ağları ile nasıl yoksulu, çaresizi, gencecik beyinleri avlayıp tuzağına düşürdüğüne seyirci kalıyorsak...

Hukuksuzluk sarmalı içinde sıkışıp kalmışsak; bu sarmal içinde kuralsızlığın toplumun her katmanında yayıldığını görüyor olmamıza karşın olağan karşılamaya başlamışsak..

Tüm insanlığı esir alan bir küçük virüs karşısında gerekli en basit ve temel önlemleri almak konusundaki zafiyetimiz hâlâ süregeliyorsa...

İşte o zaman biraz durup soluklanmanın zamanı...

Hele hele tüm bunlar yapay zekânın, dijital teknolojilerin, bilgiye ulaşmanın en zahmetsiz ve hızlı olduğu günümüzde yaşanabiliyorsa; ülkeler bir yandan gözlerini uzaya, Mars’a, Ay’a dikmişler ve yeni koloniler, yeni yerleşim alanları kurmanın peşine takılıyorlarsa...

O zaman durup iki kez düşünmenin zamanı...

Ama nasıl bir düşünme?

Yeni çağın yeni sorunları karşısında yeni bir düşünce biçiminin oluşması gerektiği aşikâr. Ama nasıl?

Her gün biraz şekil, biraz boyut değiştirse de kişi ve mekânlar, zamanlar farklılaşsa da aslında sürekli tekrarlanan tüm bu sorunları tek gündem maddesi olmaktan çıkarmakla işe başlanabilir mi?

Peki, bilgiye giden yoldaki çöpleri temizleme işlemi bir başlangıç olabilir mi? Çünkü büyük bir bilgi kirliliği ve algı yönetim mühendisliği içinde kuşatılmış durumda toplum.

Ne? Neden? Nasıl?” üçlüsünü her karşımıza çıkan olayda sormadan, sorgulamadan mümkün değil. Dilara Çolak’ın dediği gibi bu ancak doğru düşünmenin ilkelerini bilerek yapılabilen bir ayıklama işlemi olabilir.

Peki, neden yapamıyoruz?

Evrimsel başarımızın sırrı: Dostluk

Biz Homo Sapiens’lerin yaklaşık 300 bin yıllık bir tarihimiz var. Ve bu sürecin hayli uzun bir dilimini en az dört başka insan türü ile paylaştık... Geriye dönüp baktığımızda, neden galip geldiğimiz belli: En iyi avcı, en zeki, teknolojik açıdan en becerikli bizdik..

Tabii bu bizim kendimize anlattığımız öykü. Acaba doğru mu?

İşin sırrı diğer insan türlerine kıyasla bizim türümüzün en arkadaş canlısı olması. Bunu bilim insanları evrimsel süreçte “bilişsel süper güç” olarak da tanımlıyorlar. İşbirliğine dayalı iletişim en büyük gücümüz. Diğer insanlarla, hatta yabancılarla, birlikte çalışma konusunda uzmanız. Hiç tanışmadığımız biriyle ortak bir hedef hakkında iletişim kurabilir ve bunu başarmak için birlikte çalışabiliriz.

İnsan doğasına ilişkin yeni güçlü bir teoriye göre arkadaşlık kurma yatkınlığı  doğal seçilim ile bizi diğer primatların önüne geçirdi. Peki, eğer insan kendini evcilleştirerek içindeki “en iyiyi” yarattı ise kazandığımız bu dostluk güdüsü ile sergilediğimiz şiddet nasıl bir arada olabiliyor?

Ya da başka bir deyişle dostluk biz insanların var oluşu için bu kadar önemli ise bunca şiddet, saldırganlık niye? Bu sorunun yanıtı Herkese Bilim Teknoloji dergisinin bu haftaki sayısında.

Bu iç karartıcı günlerde biraz bunların üzerine düşünmeye ne dersiniz?

Özlem Yüzak

*Bu yazı 11.09.2020 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlandı.

Özlem Yüzak

Bilgi işçisi olarak tanımlıyor kendini... 15 yılı aşkın süredir Cumhuriyet Gazetesi’nde ‘Bilgi Toplumuna Doğru’ adlı köşesinde çağdaş dünyanın anahtarı olan bilgi, bilim ve eğitimin önemi üzerine yazıp duruyor. İnsanın doğa ve insan üzerinde kurduğu iktidardan dehşetli rahatsız; bu yüzden sürdürülebilir kalkınma, toplumsal cinsiyet, iklim değişikliği yine ilgi duyduğu alanlar arasında. “Kıskaçtaki İnsan ve İsyan” adlı bir kitabı bulunuyor.