Bilim… Çin, ABD… Ve tabii Türkiye

Özlem Yüzak Y
Bilim… Çin, ABD… Ve tabii Türkiye

Şu içinde yaşadığımız ülkeye bir de bilim dünyası gözlüğünden baksak ya...

Bir bilim insanı üstelik dünya çapında tanınan, bilimsel araştırmalarını yurtdışında yürüten biri... İsmini vermeyeyim. Boğaz’a nazır Çamlıca tepesinde yükselen caminin 300 milyon dolara mal olduğunu duyunca şaşırdı. “Bu para eğitime, bilimsel araştırmalara aksa daha iyi olmaz mıydı?” deme gafletinde bulundu. “Bu ne ki” dedim, “geçilmeyen köprüler ve otoyollar için yüklenici firmalara ödenen milyonlarca doları bir bilseniz”...

Türkiye kaynak yoksunu bir ülke değil, “doğru idare” yoksunu sadece. İşine gelmiyor iktidarın kaynakları eğitime, bilime, teknoloji geliştirmeye aktarmak. Bilen, sorgulayan nesiller istemiyor. Böyle olduğu içindir ki bu ülkede kendine gelecek görmeyenlerin beyin göçüne sessiz kalıyor. Böyle olduğu içindir ki bu ülkenin eğitimi arpa boyu yol alamıyor. Dünya bilim üretimindeki payımız yok denecek kadar az oluyor. Teknoloji tüketicisi olmaktan teknoloji üreticisi olmaya geçemiyoruz sadece bu yüzden...


Sabri Ülker Vakfı’nın bu yıl yedincisini verdiği bilim ödülü dolayısıyla düzenlenen toplantıda konu haliyle bilimin ülkelere olan itici gücüydü. Bilim zorlu bir yol, merak, sebat, yılmamak, çok çalışmak, bunları gerektiriyor. Yetmiyor, temel araştırmaların önemsenmesi, fonlanması gerekiyor. Bunu yapanlar çok geriden geliyor olsalar da büyük sıçramalar yapabiliyorlar. Çin örneğin, bilim ve teknolojide büyük atağını nasıl gerçekleştirdi? Yurtdışındaki oluşturduğu büyük bilim diyasporasının ülkenin bilim ve teknoloji üretimine katkısı ne oldu?

Bu yılki bilim ödülünün sahibi Doç. Dr. Nilay Yapıcı. İnsan beyninde tat ve yeme mekanizmaları üzerine çalışmalar yürütüyor. Daha gencecik ama ABD’de Cornell Üniversitesi’nde kendi adıyla anılan bir laboratuvarı var. 10 kişilik ekibi ile önemli çalışmalara imza atıyor. “ABD’de temel bilime yatırım çok fazla ama iş klinik çalışmalara gelince azalıyor çünkü çok büyük maliyetler var ve fonlama da ticarileşiyor” diyor. Önemli bir saptaması var: “ABD’de bilimsel araştırmalarda akademiden endüstriye beyin göçü hızlandı. Gençler üniversitede bilim yapmak yerine daha iyi para kazanacakları alanlara yöneliyorlar. Çok kötü değil ama temel bilimcilerin sayısı azalıyor, bunun da ilerleyen yıllarda negatif sonuçları olabilir” diyor. Harvard Sabri Ülker Merkezi Başkanı Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgilin de saptaması benzer:

“ABD endüstri-akademi işbirliğinde, üretilen patent ve inovasyonda hâlâ en güçlü ülke. Örneğin MIT’e bakarsanız, kendi ürettiği endüstriyel geri dönüşümün hacmi G8 ülkelerinin kapasitesinde. Ama ABD de yeni bir dönüşümün içinde ve bazı kurumlarda hızını kaybediyor. Genç kuşağın yön değiştirme arzusu çok güçlü. 500 senedir devam eden sistemin dışına çıkmak istiyor; enerjisini daha farklı şekilde kullanmanın yolunu arıyor. Buna kimi üniversiteler ve kuruluşlar izin verecek, bazıları ise ayak uyduramayacak.”

PEKİ YA ÇİN? 

“Çin gümbür gümbür geliyor” diyor Hotamışlıgil, “Bilime, eğitime, teknoloji üretimine muazzam yatırım yapıyor, rekabette kullandığı yöntemler kendisine büyük avantaj getiriyor. ABD’de dönüşümü zorlayan konulardan biri regülasyonun, bürokratik yükün çok ağırlaşmış olması. İdari boğulma diyorum buna, felç edici düzeye geldi ne yazık ki. Bu Çin ile rekabette ABD’ye büyük dezavantaj getiriyor. Biz protokolü onaylatana kadar Çin’dekiler bitiriyorlar araştırmalarını. Ayrıca Çin’de bilim yapan büyük bir kritik kütle ve yine büyük ve güçlü bir diyasporası var. Ekonomik büyümesi ile muazzam bir fon akımı ve geri çekim yaratıyor. ABD’deki bir fakültenin neredeyse tamamını transfer ettiğine ilişkin örnekler var. Mesela, ABD’nin kuzeydoğu koridoru bilimsel açıdan güçlüdür. Orada 20 adet yapısal biyoloji laboratuvarı varsa, bakıyoruz, Çin’de bir tek Pekin Üniversitesi bir anda 50 tane açabiliyor.”

YA TÜRKİYE?

Tek bir cümle: İlk 100’e ilk 50’ye giren üniversitelerimiz olduğunda bilim alanında dünyada daha söz sahibi olmaya başlarız...

Özlem Yüzak

Bu yazı 09.09.2022 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlandı.

Özlem Yüzak

Bilgi işçisi olarak tanımlıyor kendini... 15 yılı aşkın süredir Cumhuriyet Gazetesi’nde ‘Bilgi Toplumuna Doğru’ adlı köşesinde çağdaş dünyanın anahtarı olan bilgi, bilim ve eğitimin önemi üzerine yazıp duruyor. İnsanın doğa ve insan üzerinde kurduğu iktidardan dehşetli rahatsız; bu yüzden sürdürülebilir kalkınma, toplumsal cinsiyet, iklim değişikliği yine ilgi duyduğu alanlar arasında. “Kıskaçtaki İnsan ve İsyan” adlı bir kitabı bulunuyor.