Bu ülkenin kaderini kim, nasıl değiştirecek?

Özlem Yüzak Y
Bu ülkenin kaderini kim, nasıl değiştirecek?

Sürüklenip gidiyoruz. Bir yandan orman yangınları, bir yandan seller, taşkınlar, bir yandan pandemi... Canlar gidiyor, mal mülk gidiyor. Ve anlaşıldı ki bu durum artık “yeni normal”. Sürecek. Şaşırmayalım. Tüm iklim olaylarını daha da aşırı yaşayacağız. Yeni açıklanan BM İklim Raporu’nda dünyanın hali ayrıntılı şekilde ortaya kondu. İnsan faaliyetlerinden dolayı küresel ısınmanın nasıl arttığı; ülkeler zamanında gerekli politikaları ortaya koyup önlem almadıklarını, şu meşhur 1.5 derecelik artışın nasıl durdurulamadığını 1400 sayfalık raporda tüm bilimsel açıklamalarla mevcut. 200 bilim insanı tarafından hazırlandı ve 195 ülke onayladı. Sadece Türkiye değil, sizin de yakından takip ettiğiniz gibi tüm ülkeler topun ağzında. Salgınlarla yangınlar, seller aslında hepsi birbiri ile bağlantılı. İç içe geçmiş durumda.

Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün “2020 Yılı Türkiye İklim Değerlendirmesi Raporu”na göre 2020 yılında Türkiye’de sıcaklık ortalaması 14.9 derece olmuş. Bunun anlamı şu: Son 30 yılın sıcaklık ortalamasına göre Türkiye 2020 yılını yaklaşık 1.5 derecelik artışla geçirdi.

2020 yılında 984 ekstrem olay oluştu ve bunların yüzde 30’u seldi. Bir tarafta ağır hasar verici can alıcı seller öte taraftan kuraklık. Zira Türkiye’nin yağış ortalaması yüzde 13 azaldı. Kuraklık da önemli bir sorun olarak artık karşımızda.


Tüm bunların hepsi. Yani büyük resim bize asıl sorunun iklim krizinde olduğunu gösteriyor. Onun sorumlusu da insan.

Şimdi dönelim yazının başlığına taşıdığımız soruya: Bu ülkenin kaderini kim, kimler, nasıl değiştirecek? Yaşanan yaşanacak, ah vah edeceğiz ve sonra yaşam devam mı edecek? Hep olduğu gibi.

Kim yumruğunu masaya vuracak ve “iklim krizi bizim öncelikli sorunumuz” diyebilecek.

Siyaset işin can damarında. Ama siyasetin, siyasetçinin gündeminde yok iklim krizi. İktidarın olmadığı belli. Yaşadık, yaşıyoruz... Ya muhalefetin? Onlar neden sessiz?

“İklim krizinin öncelikli sorun olarak kabul etmek” çok ciddi paradigma değişikliğini de beraberinde getirir. Ekonomi politikalarını tersyüz yapacak bir anlayış ve çaba. Bilime, planlamaya ve koordinasyona dayalı bir bütünsellik... Doğayı eski haline getirecek çözümlere odaklanan politikalar...

Bir manifesto niteliğinde. Şimdiden bir seçim taahhüdü olacak. Madde madde sıralanacak. Fosil yakıtların kademeli olarak azaltılmasından barajlara, madenlere, orman yönetiminden kent ve köy politikalarına... Vahşi üretimin ve kontrolsüz tüketimin dizginlenmesine...

Kolay mı, değil. Ama yaşanılabilir bir Türkiye istiyorsak işin tek yolu bu. Nasıl adım adım talan politikaları ile bugüne geldi isek bunu geri çevirmek zorundayız. Tek bir örnek: Yıllar önce AKP tarafından oy kaygısı ile mahalli idareler yasası değişti, kırsal bölgelerdeki köyler mahalle haline getirildi, tanım değişti, köy kanunu kapsamından çıkarıldı. Bu kanun değişikliğinden kaynaklı onlarca sorunu birlikte yaşıyoruz. Ki orman yangınları da bunun içinde.

Böyle bir manifesto ve taahhüt, bu ülkenin geleceğine de borcumuz aynı zamanda. Yeni nesil doğaya çok daha duyarlı ve daha çevreci. Mevcut siyasete inanmıyorlar. Haksız da değiller. Bunu tersine çevirmeyi başaran babayiğit bakalım kim olacak?

Özlem Yüzak

*Bu yazı 13.08.2021 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlandı.

Özlem Yüzak

Bilgi işçisi olarak tanımlıyor kendini... 15 yılı aşkın süredir Cumhuriyet Gazetesi’nde ‘Bilgi Toplumuna Doğru’ adlı köşesinde çağdaş dünyanın anahtarı olan bilgi, bilim ve eğitimin önemi üzerine yazıp duruyor. İnsanın doğa ve insan üzerinde kurduğu iktidardan dehşetli rahatsız; bu yüzden sürdürülebilir kalkınma, toplumsal cinsiyet, iklim değişikliği yine ilgi duyduğu alanlar arasında. “Kıskaçtaki İnsan ve İsyan” adlı bir kitabı bulunuyor.