Evrensel ahlak yasası mümkün mü?

P. Dilara Çolak Y
Evrensel ahlak yasası mümkün mü?

Aydınlanma Çağı’nın genel düsturuna uygun olarak Immanuel Kant (1724- 1804), akıl sahibi bir varlık olarak insanın pratik alandaki tüm seçimlerinden sorumlu olmasını ve eylemlerini anlamlı kılmasını bekler. Dahası bunun münferit bir çaba olarak kalmadığı tüm insanlık tarafından paylaşıldığı bir dönemi arzular. 1784’te yazdığı «Dünya Yurttaşlığı Bakımından Ortak Tarih Düşüncesi” adlı metninde kendi kendini adlandıran, kendini kendi geçmişi ve geleceği karşısında konumlandıran ve şimdiki zamanı içerisinde yapması gereken işlemleri saptayarak kendi kendinin bilincine varmış çok özel kültürel bir süreç olan Aufklärung —yani toplumsal aydınlanmadan söz eder. Aklı tüm dini dogma, ideoloji ve kalıplaşmış geleneklerden kurtulmayı amaçlayan aydınlanma, Immanuel Kant tarafından aklın vesayetten kurtulması olarak tanımlanır: “Sapare Aude! Aklını kullanma cesaretini göster!”

18. yüzyıl insanı kendisini devlet, din ve ekonomiyle olan bütün bağlarından kurtarmaya çağırır. Fakat kutsaldan arındırılmış bu çağ da toplumun ahlaki bir yaş am sürmesi, bireysel özgürlüğün toplumsallıkla; öznel olanın evrensel olanla uzlaşması koşuluna bağlıdır. Peki bu nasıl mümkün olacaktır? Evrensel ahlak yasasından söz edilebilir mi?

Kant’a göre bu ancak pratik akla temellenen ahlak yasası vasıtasıyla mümkündür. Bu açıdan Kant ahlakın kökeni konusundaki geleneksel medyum olan aşkın Tanrı’yı akılla değiştirerek iyinin (ve tabii güzelin) evrensel bir zemine taşınmasının imkanını sunar.


Ahlaki eylem tanımı gereği toplumsallığı şart koşar, örneğin ıssız bir adada tek başına yaşayan insanda ne güzel ne de iyi istenci bulunamaz; iyi ve güzel bir baş kasının varlığını gerektirir. Bu noktada Jean-Jacques Rousseau etkisiyle Kant, insanda insanın doğasından gelen bir toplumsallaşma eğilimi olduğunu ifade eder. “İnsanda toplumlaşma eğilimi vardır, çünkü toplumsal durumda kendisinin insan olduğunu, yani doğal yeteneklerini geliştirebileceğini daha çok hisseder. Fakat onda birey olarak yaşamak, kendisini başkalarından ayrı tutmak için de güçlü bir eğ ilim vardır; çünkü o kendisinde toplum dış ı bir özellik, her şeyi kendi düşüncelerine göre yönlendirme isteği bulur.”

O halde insan bir beden olarak doğanın yasalarına tabii olmasına karşı akılsal bir varlık olarak doğa yasalarından bağımsız eyleme olanağına sahiptir; bu özgür eyleme olanağında bir yanıyla toplumun parçası olarak yaş amayı arzularken, bir yanıyla da, kendi bireysel arzularına göre hareket etmeyi isteyerek toplumsal birliği bozacak eylemlerde bulunur.

Ahlakın temeline tikel özneyi yerleştirmenin yarattığı temel sorun ahlak yasasının tüm özneleri kapsar bir biçimde genişletilebilmesinin nasıl olanaklı olacağı sorusudur. Tek tek bireyleri aş an ya da saran, böylesi bir genişleme sağlanamadığı taktirde ebedi barışın sağlandığı ortak bir toplum idealine doğru yol alınamaz. O yüzden her durum, her zaman, her mekanda herkesin eylemleri için uygulanabilir olabilecek bir ahlak yasasının ortaya koyulması gerekiyor.

Kant’ın ortaya koyduğu ahlak yasası ne yapılması gerektiğini söyleyen bir kural olmaktan ziyade “Neden böyle yaptın?” sorusuna karşı kişinin eylemlerinin altında yatan neden niyeti sınayabileceği genel bir ilkeyi temsil eder: “Öyle eylemde bulun ki eyleminin ardında yatan maksim, herkes için geçerli evrensel bir yasa olsun.”

Her seferinde öyle bir eylemeliyiz ki, bu eylem bütün insanlık için örnek teşkil edecek düzeyde olmalı, tüm insanlık tarafından yapıldığında bir sorun teşkil etmemeli ve dahası, yalnızca kendisi için yapılmalı; herhangi bir çıkar, başarı, amaca dayanmaksızın. Kant buna “ödev duygusu” diyor. Ahlaki eylem bir kazanım beklentisi ile yapıldığında ahlaki olamaz.

Bireysel olarak kimi durumlarda Kant etiğinden faydalandığım, yaptığım eylem evrensel bir yasa olsaydı nasıl olurdu diye düşündüğüm oluyor. Yine de evrensel ahlak yasasının (eğer böyle bir şey varsa) salt aydınlanmacı aklın temelinde açıklanması ile sınırlı kalamayacak kadar çok şey biliyoruz sanırım, evrimsel biyoloji sağolsun… Soru fazlasıyla farklı disiplinlerin iş birliğini gerektiriyor.

P. Dilara Çolak / [email protected]

Bu yazı HBT'nin 292. sayısında yayınlanmıştır.

P. Dilara Çolak