Felsefe neden Mısır’da değil; Yunan’da başladı?

P. Dilara Çolak
Felsefe neden Mısır’da değil; Yunan’da başladı?

Felsefenin MÖ. 6 yüzyılda bugünkü İzmir ile Gökova körfezi arasında kalan İyonya’da başladığı kabul edilir. Bilim ile olan ilişkisi dikkate alındığında aslında bu türden düşünsel bir etkinliğin Antik Yunan’dan önce Doğu toplumlarında ortaya çıkması gerektiği söylenebilir. Nitekim matematik, geometri ve astronomi çalışmaları tarihte ilk kez Mısır ve Mezopotamya toplumlarında görülür. Mısırlıların soyut düşünme yeteneklerine rağmen bugün literatürde bir “Mısır Felsefesi” yok. Haliyle bu durum akla şu soruyu getiriyor; pek çok açıdan gelişmiş Doğu uygarlıkları varken felsefe neden Antik Yunan’da başladı?

İlk bakışta bu sorunun yanıtının literatürün oluşturulmasında uygulanan siyaset ile ilgili olduğu düşünülebilir. Fakat felsefenin herhangi bir düşünceden farklı olarak kendine özgü doğası ele alındığında bu türden bir etkinliğin gerçekten de ilk kez İyonyalılar tarafından yapıldığı görülür. İyi de neden? İyonyalılar da olan ama Doğu toplumlarında olmayan şey neydi? Bu soruyu yanıtlamak günümüzde benzer bir zihinsel atılımı nasıl gerçekleştirebileceğimiz konusunda bize ipuçları verebilir.

1. Pratiğe Karşı Teori: 1930 ve 40’lı yıllarda İstanbul Üniversitesi felsefe bölümünde ders veren Alman düşünür Ernst von Aster, her bilimin meydana gelmesinde iki sebep oldugunu söyler: 1. Evrenin yapısına dair bilgi sahibi olmak. 2. Edinilen bilgi ile doğaya hükmetmek yani pratik fayda sağlamak. Antik Yunan’da phílos (sevmek) + sophía (bilgelik) köklerinden gelen philosophía (felsefe) kelimesi, pratik ihtiyaçlarımızı karşılamaya yönelik zanaatleri kapsayan tékhnē (teknik) kelimesinin karşıtı olarak kullanılıyordu. Yunanlar, fayda gözetmeksizin hakikati anlamak için saf bir merakla düşündüler. Buna karşın Mısır’da ise matematik ve geometri tarımsal faaliyetleri düzenlemek ve verimliliği arttırmak için geliştirilmişti.


2. Çok Kültürlülük: Doğu uygarlıkları, üç tarafı denizle çevrili Yunan’ın çok sesli düşünce ortamı geliştirebilmek için sahip olduğu jeopolitik avantaja sahip değildi. Yunan’daki yoğun kolonileşme ve ticaret faaliyetleri doğu - batı sentezi gerçekleştirilmesine ve böylelikle farklı kültürel motifleri barından bir kimliğin inşa edilmesine yol açtı.

3. Boş Zaman: Abraham Maslow’un ihtiyaçlar piramidinde özetlendiği gibi, entelektüel aktivitelerin yapılması için öncelikle fizyolojik, güvenlik ve aidiyet ihtiyaçlarının giderilmesi gerekir. Antik Yunan toplumunu oluşturan üç büyük kabileden biri olan İyonyalılarda, denizcilik ve ticaretle geçimini sağlayan boş zamana sahip, zengin bir sınıf mevcuttu. Özetle Bertrand Russell’ın söylediği gibi, “Tembellik medeniyetin direğidir!” Boş karın ve işle dolu zamanda felsefe yapılmaz.

4. Devlet Yapısı: Antik Yunan, polis adı verilen özerk şehir devletlerinden oluşuyordu. Yurttaşlar, (kadınlar, köleler ve yabancılar hariç) fikirlerini kamuoyuna sunma ve tartışma özgürlüğüne sahipti. Buna karşın Doğu uygarlıklarında çoğulcu ve demokratik olmayan; merkezi otorite ile yönetilen bir devlet yapılanması mevcuttu. Gücünü tanrıdan alan yöneticinin hükmü mutlaktı; haliyle bu toplumlarda değişime açık ahlak ve hukuk sistemi yoktu.

5. İnanç: Antropomorjik Yunan dinini Homeros gibi şairler yaratmıştı. Kutsal kitapları, değiştirilemez kuralları, teşkilatlanmış din adamları sınıfı yoktu. Böylelikle ilk filozoflar yerleşik inanç sistemini eleştirerek, doğayı doğaüstü güçlerle açıklamayı reddetti. Varlığa ilişkin sorulara rasyonel yanıtlar vermeye çalıştı. Elbette Yunan felsefesinin gelişiminde Doğu uygarlıklarının da etkisi oldukça büyüktü. 2500 yıl önce felsefe ve bilimin başlangıcına yol açan faktörler bunlardı. Malcolm Gladwell’in Çizginin Dışındakiler adlı kitabında söz ettiği gibi başarı sadece kişilere bağlı değildir; gerekli tüm koşulların kesişmesini gerektirir. O halde felsefe İyonyalıların mucizesi değil; bir bakıma şanslarıydı. Sahip oldukları toplumsal avantajları doğru biçimde kullanmalarıyla ortaya çıktı. Bu sayede Stefan Zweig’ın söylediği gibi İnsanlık Yıldızının Parladığı Anlar’dan biri gerçekleşmişti.

Peki bu durumda insanlığın yıldızının yeniden parlaması için ne gerekiyor?

P. Dilara Çolak

*Birincil kaynak: Ahmet Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi - Cilt 1.

Bu yazı HBT'nin 208. sayısında yayınlanmıştır.

P. Dilara Çolak